- 1011 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BAYRAMLAR
Bayramlar, tüm ailenin bir arada olduğu, duyguların yoğunlaştığı, durmadan bir şeylerin pişirilip yendiği babaannemin evini hatırlatır bana.
Büyüklerimiz hal hatır sormadan başlayıp, Ülkenin siyasi durumuna kadar bitmeyen sohbetleri ile geçmişi ve geleceği yâd ederken, biz çocuklar odun sobasının cam kapağından görünen ateşe dakikalarca bakar hikâyeler uydururduk. Sonra da bu hikâyelere biz dâhil herkesi inandırırdık. Başkaca eğlencemizde yoktu zaten. Şimdiki çocukların hayal dünyasını zorlayacak, uydurabilecekleri bir hikâyeleri bile yok.
Zaman takıntım vardır benim; günler, haftalar, aylar, yıllar geçer ama ben hala yıllar önce yaşadıklarımı, yaptıklarımı dün yapmış gibi hatırlarım. Bugün bile kolumda saat varken karşımdakine saati sorarım, gazete sayfalarını karıştırırken bugün ayın kaçı? Diye sorarım, günlerden nedir? Sorusunu ise bir günde en az üç defa sorarım. Yapmak istediklerimi gerçekleştirememenin paniğinde koşar dururum. Anlayacağınız kısıtlı zamanı ve saatleri hiç sevmem. Ancak, yaşamımı yine de zamana göre ayarlarım, anları bir nebze olsun kaçırmamaya gayret ederek.
Yıllar, yıllar önce yine bir bayram sabahındayız. Geceden yeni uyanmışız. Dedemin gür sesi evimizin duvarlarında yankılanıyor; “Bayram sabahı uyunur mu çabuk kalkın.”
Sabah erkenden dedem camiye gider, namazdan döndükten sonra hepimiz sıraya girer, büyüklerimizle bayramlaşıp hayır dualarını ve tabii harçlıklarımızı aldıktan sonra mis gibi hazırlanmış kahvaltı sofrasına otururduk. Lavaş ekmeğinin vazgeçemediği dostu çeçil peynirle, onların arkadaşları çay bu doyumsuz kahvaltımıza eşlik ederdi. Kahvaltıdan sonra yine dedemin gür sesi etrafta yankılanırdı. “Kurban kesilecek daha haydi sallanmayın.” Telaş içinde halam ve annem koşturarak hazırlıklar yapardı.
İşte benim beklediğim an bu andı. Sanki bütün bir yıl bu günü beklerdim. Birazdan kurban kesilecek, komşularımıza dağıtılacak ve tandır ateşinde kavurma yapılacak. Kahvaltımızın ikinci bölümünde kurban etinden yenilip dualar edilecek.
Akşamüstü işler bittikten sonra, büyük salonda misafirlerimizi ağırlardık. Evimiz dolar taşardı. Akrabalarımız, komşularımız, arkadaşlarımızın ziyaretleri önemli günlerin hediyesiydi bizim için. Bayram günlerini tatil olarak değil de sevgiyle kucaklaşabilmek için değerlendirirdik. O günler hiç bitmesin bu fotoğrafı dondurayım hep öyle kalsın isterdim. Oyun böyle bitsin isterdim, her şey o kadar fazlaydı ve o kadar güzeldi ki böyle hatırlayayım, böyle hatırlanayım isterdim.
İşte ben her kurban bayramında o bayramı yaşamak isterim. Her kış geldiğinde lapa lapa yağan karı seyretmek istediğim gibi. Hangi şehirde olursam olayım gün batımına doğru, misafirlerim gittikten sonra, üzerimde kalın bir kazak, elimde mis kokan çay ile biran önce evine ulaşmak isteyen, soğuktan kaçan insanların koşuşturmalarını sessizce penceremin ardından izlemek isterim. Rüzgârın götürdüğü yerlere gitmek, hiç tanımadığım ve büyük bir ihtimalle bir daha hiç göremeyeceğim insanlarla bir anda ahbap olmak, gecenin karanlığında şarkılar söylemek isterim. Yağan yağmurdan sonra açan gökkuşağının renklerinde geçmişimi, kaybettiklerimi, bayramlarımı yakalamak isterim.
Bayramlarda hiç beklemediğim, uzakta olan ve geleceğine ihtimal vermediğim dostlarımın ansızın kapımı çalmasını, beni şaşırtmasını, sabahlara kadar sohbet etmeyi, gülmekten yerlere düşmeyi ve sessizce bana gelenlerin gidişlerini seyretmeyi beklerim.
İşte benim bayramım bu. Geçmişte yaşadığımız sevgi dolu bayramları keşke yine yaşayabilsek, keşke bayramlar yine aynı tadında olsa. Keşkeler nasılda yaralıyor insanı. Oysa yıllar önce bu kelimeyi lugatımdan çıkarmıştım. Çok yaralıyor, bir o kadar da çaresiz bırakıyor diye…
“Bizim zamanımızdaki bayramlar” diye söze başlayacaksak en çok eski bayram sabahlarından bahsetmeliyiz. Hep birlikte olmanın sevinci ve birbirine duyulan güvenin, konuşulmadan gözlerde hissedildiği zamanlardan bahsetmeliyiz. Hani aile büyüklerinin evinde ailecek toplanıldığı zamanlardan bahsetmeliyiz. Zaman içinde küçülen aileler, büyüyen aileler oldu ama birlikte geçirilen zamanlar azaldı. Bayram sabahlarında hep birlikte sofraya oturmalar azaldı. Bayram tebriklerinin el öpmeden yüz yüze görüşmeden telefon mesajlarına sığdırıldığı zamanlardayız. Bayram tatili süreleri uzun tutuldukça, insanlar uzaklara gitmeyi tercih eder oldu.
Anlar… Sahip olduğumuz tek gerçek anlardır. Güzel olsun diye o kadar çabaladığımız anları, zaman içinde unutmaya başladık, zamana yenildik anlayacağınız.
Hülya TÜRK
23/04/2005
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.