BİR DELİNİN NOT DEFTERİ
2.KASIM .Perşembe 13.30
Great Highway’den aşağı inerken solda şık bir resturant var ‘Beach Chalet ‘ ya da Main Street, Ark Row’ daki ‘Tiburon’’ a gitmeli deniz kenarı balık keyfini alıp üstüne üstlük San Fransisko körfezinin o nefis istakozlarından tatmak için ,şimdi...
İyi de ben bunları nerden biliyordum ki? hiç gitmediğim ,görmediğim yerlere ait bu isimleri kimden ödünç almıştım...? Epeydir böyle devam ediyorum... İşte o yüzden günlük tutmaya başladım. Komik bir şey, aklım yerinde en zor matematik problemlerini hala çözebiliyorum.Bu hobimi üniversiteden beri devam ettirirken amacım zihnimi köreltmemekten başka bir şey değildi ama işte şimdi geldiğim noktaya bakın...Olanlara hiç anlam veremiyorum.
Bana ait anılarım var. Hiç gitmediğim yerlerden kalma. Hiç tanışmadığım kişilerle ,hiç yaşamadığım anılarım var. İsimleri ,yerleri,konuştuğumuz şeyleri alt alta yazabilirim .Zaten yaklaşık 6 aydır bunu yapıyorum .Ama yazdıklarıma ait ne bir resim,ne bir video var evimde , ne de bir belge, fatura,bilet,not ,hatıra ...,hiçbir şey yok.
4.KASIM Cumartesi 21.00
Ben ve kendim oturmuştuk, baş başa içiyorduk. Yağmur sonrası sokağa nazır bir pencere kenarındaydık o gün. Kendim biraz dertli gibiydi. Zaten onun bozuk olduğunu gördüğüm için dışarı çıkmıştık.’ Kendim’i biliyordum. Canımı sıkacak,beni rahatsız edecekti ama işte arada uzun yıllar süren bir birliktelik de vardı. Öyle bir kalemde silip atamazdım onu. Kederli kederli dışarı bakıp bana döndü. Benim aklım zaten karışıktı ama bir de kendim ...
-Para için kaybettiklerin ,para ile kazandıklarından daha fazla farkında mısın bunun?
Birkaç dakika düşündüm ilk önce öylesine baş sallayacaktım ki devam etti.
-Alt alta yazmayı denedin mi hiç?
-Neyi? Dedim. Biraz şaşkın,biraz da sıkkın. Henüz ona her gün not tuttuğumu söylememiştim ama o karşısındakine bakmaz ruh halini anlamazdı zaten. Devamlı konuşurdu.Durmazdı hiç.Başladı işte diye düşünüyordum. Kendimi bildim bileli böyleydi bu. Kafamın içinde durmak bilmeyen sesti o.
-Alt alta yazalım hadi ,gel ilk önce para ile kazandıklarını yazalım
-Bırak şimdi ne olur.İçip gidelim işte bak yağmur yağacak zaten .
-Pekiyi ben yazıyorum.tabii ki ilk önce para kazandın. Bak büyük büyük yazıyorum. İnsanlar sana selam veriyorlar ,merhaba diyorlar. Eh, orta karar bir sosyallik yapmışsın.Evin var ama hala kiradasın. Güzel kıyafetlerin var ama daha güzelleri var. Sende zaten biraz daha para kazanıp onlardan alacaksın. Başka? İşte, mutfak robotun,fırının,sıcak sulu ,doğal gazlı bir evin,araban ...Ya bunlar uğruna gitmediğin yerler,konuşmadığın insanlar...Bir daha hiç yaşayamayacağın anlar,yaşlar,yıllar,paylaşmalar,zaman ,o an’ a ait olacaklar,o zaman olacaklar? Masa başında harcanmış yıllar yerine belki de anıların olacaktı bugün. Belki de bana anlatacaktın şimdi.
Burnuma gelen çilek kokusu konuşmamız kadar anlamsızdı ama aklım anlamsızlığa programlanmıştı zaten. O da yerinde duruyorsa ya da onun yerine bana bu şeyleri yazdıran neyse .
Keskin bir çilek kokusuydu beni ayıltan ;nerden geldiğini bilmediğim adları dilime döken ,sonrada sessiz sessiz bu kağıda yazmamı sağlayan .
-Hep bildiğimizi sanıyoruz,anladığımızı her şeyi. Bilmeden ne kadar kısıtlı olduğumuzu kesin yargılar ile tanımlar yapıyoruz ,diye ekledi. Ben bir taraftan aklıma gelen isimleri kağıda döküyordum. O ise benim ne yaptığımla hiç ilgilenmeden konuşuyordu.
-Kızıl ötesi,mor ötesi ışınları göremiyoruz. Koku duyumuz köpekler ve kedilerden düşük. Aynı şekilde kulaklarımızda onların duyduğu gibi duymuyor. Bak Patrick Süskind’in Koku adlı bir romanı var, okusana .Orada roman kahramanı dünyayı burnu ile algıladığı için konuştuğu dilin yetersizliğinden bahsediyor bir paragrafta .Dünyayı algıladığımız kadar kelimelendiriyoruz ,cümlelerimiz eksik, kısıtlı aklımızla bulduğumuz kelimeler ile kuruluyor ve yetmiyor kesin yargılara varıyoruz..O eksik kelimelerimizle kurduğumuz cümleler yetersiz anlıyormusun? Belki,başka bir anlam hali var bilmediğin, ne yazık ki illa da tanımlamak istiyorsun ona bir ad vermeye çalışıyorsun.Bilmen yetmiyor çünkü. Matematik delisisin bilirsin her problemde bir artı ,eksi sonsuzluk vardır ona göre kanıtlıyorsun teoremleri ya da çürütüyorsun peki aklın sonu olmayan bir şeyi algılıyor mu ? Kafanı kaldırıp baksan göreceksin sonsuzluk başının üstünde duruyor. Belki de o yüzden, kafalarını kaldırıp bakmamak ve sonrada devamlı sormamak için insanlar kendilerine dört duvarlar icat ettiler ve sonra da kendilerini onların içine hapsettiler. Korkudan...Eksiklikleri her gün hatırlatılmasın diye...
Beautiful South,Hoşmerim,....O Susmuyordu ,bende yazıyordum
- Şimdi hatırladıkların, anlamladıramadıkların : icat ettiğin sevgili dört duvarının içini doldururken ,es geçtiğin,doğduğun gün senin için hazır bekleyen yaşanmamış anıların hayaletleri ...Halbuki hepsi senin için hazırlamıştı.
5 KASIM Pazar 17.30
‘Kendim’in bana söylediklerini buraya yazmayacağım artık.
Hiç gitmediğim bir deniz kenarında,hiç olmadığım kadar huzurlu bir akşam üstü sofrasında hiç tanımadığım dostlar ile hiç paylaşmadığım bir anın hayaleti yanımda . Ağzımda daldan yeni koparılmış nefis, sulu bir erik tadı var.Günlerden beri takıldığım ‘ Island of the Blues’ adlı bir şarkının sakin melodisi kulağımda.Yine o nefis çilek kokusu,ayaklarımın arasında kedi yavruları, Tepemde artı,eksi sonsuzluk,gökyüzü...
Kendimi bırakıyorum o ’an’a ... Laptopumda MSN açılış ekranında, şifrenin altında yazan diğer seçeneği seçiyorum bir de ‘ Beni Unut’.