GÖNÜL ÇEKMECEMİN ANAHTARI...
Bir zamanlar kendime bir mektup yazmıştım. Yüreğim beyaz, kağıdım pembe, kalemim lacivertti. Uzun yıllar sakladım bu mektubu gönül çekmecemde. Saklamıştım saklamasına, ama bir ara gönül çekmecemin anahtarını kaybetmiştim farkında olmaksızın.
Geçtiğimiz günlerden birinde; güneş, gülümseyen ışınlarıyla ince tenimi nazikçe ısıtmaya çalışırken, birden bazı ümitler kıpırdamış yüreğimde ve oturduğum yerden kalkıp odama doğru yürümüştüm. Beynimin içi bomboştu o esnada, bir şey düşünmüyordum. Sanırım kendimi amaçsız hissettiğim nadir anlarımdan biriydi. Robot hissizliğinde girdim odama, etrafıma bakındım, mavi perdeler, pembe yatak örtüsü ve mavi pembe karışımı halıyı okşadı gözlerim. Bu uyum beni hissizliğimden kopardı o an. Bu; renklerin insan psikolojisi üzerindeki etkisinin açılımıydı besbelli…
Çalışma masamın başına oturdum sessizce, bir yandan da karşımdaki binaların ardından yükselen dağlar ve yemyeşil ağaçlara takıldı gözlerim.
Beynim güzel düşüncelerle dolmaya, yüreğim mutlulukla çarpmaya başladı birden. Gözlerimin ışıldadığını hissettim, hatta güneşin parlak ışığına rekabet edercesine parıldadığını…
“Allah, Allah, ne oldu şimdi, durduk yerde bana?” dedim gülümsercesine…
İçimden bir ses gürledi azametle; “Gönül çekmecenin anahtarını ve yazdığın mektubu bulmaktan asla vazgeçme!!! Umutlardan ve hayallerden vazgeçmek yüreğin ölümüdür, oysa sen yaşam isteği ile dopdulusun”
Koltuktan kalkıp elbise dolabıma yürüdüm emin adımlarla. Giysilerime şöyle bir göz attım. Beyaz pantolon ve beyaz bluzda karar kıldım, uzanıp askıdan aldım ve giyindim. Saçlarımı düzeltip evden çıktım.
Pırıl pırıl bir hava vardı dışarıda, güneş bana “ gel” diyordu. “Bana gel, doğaya gel”… “Giysilerin gibi bembeyaz umutlarınla bana gel”
Dakikalarca yürüdüm bir başıma, ılık esen rüzgar saçlarımı hafifçe savururken güneş kulağıma fısıldamaya devam ediyordu; “ İçinden umudu eksik etmedikçe, hayallerinden vazgeçemezsin. Ancak hayallerinden vazgeçmedikçe, etrafını benim gibi ışıtabilir, ısıtabilirsin…
Bulmuştum işte, bulmuştum… Gönül çekmecemin anahtarı değildi kaybettiğim, umutlarım ve hayallerimdi. Güneşin tatlı nağmeleri sayesinde kaybettiğimi sandığım anahtarı bulmuştum. Anahtarı bulduğumda da kendime yıllar önce yazdığım mektuba kavuşmuştum. Açtım ve okudum satır satır…
“Sev, daima sev. Bütün insanları, bütün doğayı sev… Yunus misali “Yaratılanı yaratandan dolayı sev”…
“İyilik ve güzelliklerden asla umudunu yitirme, ne düşünürsen beyninle, o gelir önüne”
“İyi düşün, iyi olsun, güzel düşün, hoşluk olsun”
Artık olabildiğince gülümsüyordum yolda, dışarıdan beni görenlerin hakkımda ne düşüneceklerini umursamaksızın… Herkes istediğini düşünebilirdi. Önemli olan benim ne hissettiğimdi.
Ben kendimi, ben umutlarımı, ben hayallerimi bulmayı ve bunlara ulaşmak için içimdeki azim ateşini alevleme gücünü bulmuştum…
Gönül çekmecemin anahtarını, kendime hayatıma dair yazdığım anlamlı satırları bulmuştum. Üstelik, yaşadığım onca yılda , satır aralarını da okumayı öğrendiğimi biliyordum.
Anahtar; UMUTTU, anahtar; MUTLULUKTU…
Satır aralarında ise; “BIKMAMASIYA MÜCADELE” yazıyordu…
YORUMLAR
daha önce neden okumamışım ki sizin yazılarınızı şiirlerinizi iyiki bana varlığınızı n farkında olmama sebep oldunuz inanın 25 sene önceye gitttim bizim zamanımızda tlf internet yoktu ve mektupla tanırdık mektupla konuşurduk her şeyi
ben ya kendime ya başkasına kızdığım sevindiğim zaman kağıt kaleme sarılır onlara dökerdim içimi hala eski mektupları taşırım yanımda bir sandık dolusu
bu mektubu bizimle paylaştığınız için tşk ler mükemelldi selam lar saygılar ZAT_I ŞAHANE