- 873 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Demirci körüğü ardahan öyküleri 55
Robert Rauschenberg Amerikan çağdaş resim sanatçısı.
Kendi resmini bir farklı yolla; "Nasıl çizebilirim? " demiş
Resim ögelerini kullanmaksızın kelimelerle yapmış.
" BU RESİM RAUSCHENBERG’İN PORTRESİDİR "
Ne kadar kolay bir resim çizme yolu.
Her şey aslında çok kolay ve basit.
Usta’nın yanında kekiçci varyoz elinde hazır beklerdi.
Araba tekeri yapılırken iki kekiçci çalışırdı.
Demircinin takımı üç kişiden kurulmak zorundadır.
Demir üretemezdi, demiri yorumlar ve şekilden şekle sokardı usta.
Demir’i satın alırdılar veya tedarik ederdiler. Ruslardan kalan demiryolu raylarının demirlerini keserek onlarca yıl değerlendirdi usta demirciler.
Demir yumuşaktır. Isındığında daha da yumuşar. Çivi’ye su vermemişsen kırılır. Eğilir bükülür. Su vermede ilim ehil işidir. Pat diye batırırsın su’da sertleşir.
Demire su verince: Suya damdığında çivi laciverdi renk alır. Demirci eğe ile demire sürerek bakar ki demir sert mi? Yoklar ki, demir kıvamında mı? Yeğe’yi vurdu mu, demire parlaklık belirir. O belirti laciverdi ve sertlik’tir.
Ali Usta boynuna taktığı önlüğü çıkardı. Acıkmıştılar. Kendi ve üç çalıştırdığı kişi oturdu. Yemek yediler. Kaz gaç-guçlarından, eşi harika bir yemek hazırlamıştı. Boldu kaz yemeği önlerinde kaldı. Ekmek katmakta olmadı. Küçücük etleri ağzında tadarak yediler. Tuzlu yemek çay içirttirdi.
Ali Usta:
- Her şeye su verilmez. Balta, megel, keser, kazma, lom bunlara su verilir.
Nallara su kullanılmaz ha bir de.
Devam etti.
- Mıh’a, nal’a kullandığımız demir de şor demirdir. Yani toplama demir.
Gındıl kekiççi körüğü sildi. Kaz kanat’ından yapılı sileçler vardı. Onu temizlemede, küçük silme işinde kullanırdılar. Gındıl işçi beyaz kaz’ın kanatını körüğün pileli katlına sürdü. Yukarıdan aşağı bir boyda çekti, kanat’ı. Kara toz yere düşüyordu. Gındıl Usta tozu yerde göremeyince. Gözünü kanat’ın beyazlığına karışan karalıktan ölçmeğe çalıştı. Bu defa oldu. Kaz kanat’ı grileşti. Hayli toz almışım diye içinden geçirdi.
Örs’ü de temizledi. Kütükten ta örs’ü zemininecek sildi. Su kurunu’nun etrafını süpürürken suya değdirdi kanat’ı. Fırça- kanat sulandı. Devam etse batırırım, dedi, bıraktı.
Kanat’ın kökü, kazı kestikten sonra bedeninden koparırdılar. Kökü kanadın kemikli ve kurumuş kan dururdu. O türkü aklına geldi Gındıl işçinin " Kanadımı kopardılar!.." Kanadın kırılmasını denk gelmişte, gördü!..
Koparık kökte kan ve can acısı koyu kirli renkte saklı kalırdı. Kazın canhıraş fizzahı siyah’a dönmeye yüz tutmuş benek kirlerde de belirmişti. Bir kaz’ın can acısı ve ipuçlarından biri. Kim umur eder? Kim bilir?
Hallefendinin harmanlarında rastlamış mıydım, dedi?
Ali Dayı’nın kazı mıdır, bakalım?
Belki de bizden almışlardır kanatı.
Beni seselerken ısıran o berrez kaz mıdır?
Ali Usta öbür iki işçi Gındılı seyrediyormuşlar.
- Portakalları getir yiyelim!
"Düşündüklerimi bilmişlerdir mi?" dedi.
Bu vesvese’ye girmedi.
Maşaları kaldırdı. Ortanca ve yeke işçi de yardım etti. Toparlanmaya başladılar. İki Kaşka tekerinin halkasını yapmış bulundular. Körüğü yeke oğlan vurdu. Kuvvetli olmayan beceremez ki! Körük gürlüyordu. Ateş; havayı çektikce harlıyor. Nar haline girdikçe ateş kadim bir sırrı sayıklıyor.
Ateşin sevdiği nar kırmızısı, meyve nar’ı çiçeği kırmızısı gibi sıcak bir renk.
Körükçü gözüyle ateşin sıcak sarı alazın’a girip ısınıyor. Ateş, sönmüş güneşlerin gece karanlıklar da, veda’lardan göz kırpmasına cevap verdi.
Yanmasan ışıyamazsın!
Yanarak ateş, nar oldu.
Nar-nur oldu.
Körük çalışırken...
Ali Usta ve kekiççiler
Ameliyat masasına benziyen örste demiri döverek açtılar. Halka’ya benzeyene kadar varyoz’un ineni kakanı sayabilene aşk olsun!
Usta maşa ile kıstırmış halkayı, harfler ağzından fırlıyor!..
- Vurun Uşaklar vurun, bir yere vurun, sekmeyin. Aynı yeri dövelim. Ha gayret oldu, ha!..
Ali Usta’nın demirci dükkanı köprübaşında metruk duruyor.
Biz insanlar gelir, yaşar, gideriz.
Kapısını pencerelerini örten kepenk duruyor. Yeni bir inşaatta yıkılacaktır. Unutulacak yıkılan dükkan ve dönüpte arkasına bakmayacak zaman ve insanlar.
Kim geldi?
Kim gitti?
Kalplerimiz bir de bulutlar unutmayacak bizleri.
Herkesin bulutu oldu gökte, onlar unutmayacak müsahiplerini.
Derede dana otarırken Gındıl İşçi vadinin sırtta açık mavi havada sırt üstü yattı. Kurşun gibi giden bulutları başladı seyre.
Niye önceden bunu seyretmemişti.
Bulutlarda her şarkı mevcuttu. Küsenler, barışan mı?
Adama benzeyeni vardı.
At geliyordu; ayağı taraftan sağ açılmış kolunun ucunda ki elinin parmaklarına konacak mı?
Beyaz at, mavi gökte pansuman pamuğuna benziyordu.
Çekerde koparırsın geride torbasına girmeyenin başı pamuk helva gibi çıkık olur ya, onun gibiydi.
İsim verdi, sahiplendi.
Kendi bulutu gitti.
Gelecekti fakat.
"Gındıl" bulut söylemişti: Döneceğini.
15-09-2012
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.