- 801 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
BUGÜN BUSE YOK!..
Bugün,Buse’nin Göz Yaşları(17) öykümü yazmam gerekiyordu.Ama onu bir günlük için askıya aldım.Öykünün gerçek kahramanı Buse arkadaş,pazarda yoktu.Telefonu da yanıt vermiyordu.Kapsam dışı diye söyleyip duruyordu telesekreter.Onunla konuşmam gerekliydi.Bana çektiği çilelerden yine anlatacaktı.Kadıncağız hep göz yaşı döküyordu.Onunla bir yıldır arkadaştık.
“İyi ki sizinle tanıştım abi.Beni yaşama dönderdiniz.Eskiden çok somurtkan bir kadındım.Bak şimdi ben de herkes gibi gülüp neşeleniyorum.Artık hiçbir şey umurumda değil.Eskiden yaşama küsmüştüm.Şimdi kendime makyaj yapıyor,süslenip püsleniyorum.Eskiden saçlarım dökülüyor diye bunalıma giriyor,peruk takıyordum.Şimdi ise kafamın saçsız haliyle bile dolaşıyorum.İstersen sana kendi yazdığım şiirlerden bile okurum.Benim tam yüz altmış beş şiirim var.Bu şiirlerimi hastalığıma isyan ettiğim zamanlarda yazmıştım.”
“Hadi mırıldan bakalım bir dörtlük” dediğimde hemen okumaya başlardı.
Şimdi ise Buse yoktu pazarda.Yine hastalığı mı nüksetti,doğrusu bilemiyorum.Telefonu da yanıt vermeyince ben de panikledim.Şimdi olsaydı pazarda, eğer müşteri de yoksa kendi tezgahında ,hemen bir soluk benim çadırıma gelir, başlardı hafif peltek haliyle anlatmaya.
” Şöyle ameliyat oldum.Doktorlar böyle dedi.Kendimi iyi hissediyorum.Vucüdum kemoterapiye cevap veriyor artık.Bak,kafamın şurasından kestiler.Şuradan dikiş attılar..”Falan filan…Uzadıkça uzardı konuşması…İlaçlar,şuursuzca konuşturmaya başlamıştı onu.
Buse’nin yaşam öyküsünü dinledikçe ben biraz daha yıkılıyor kendimden geçiyordum.Ama yazmak zorundaydım…Buse,yaşam öyküsüyle bütün insanlığı sorguluyordu aslında…O yaşamak zorundaydı…
“Abi,biliyor musun?Eğer pazarlarda çalışamayacak kadar hastalanırsam.”Yaşlılar yurduna baş vuracam.Orada, ben, diğer yaşlılara da yardımcı olurum.Senin de bildiğin gibi eskiden hemşirelik okulunda okuyordum.Az çok iğne yapmasını bilirim.Sağlık konusunda bilgim vardır.Etrafımdaki insanlara yardımcı olurum”derdi.
Vay be insan oğlu ne durumdan ne durumlara düşürülüyordu…
Buse’yi böyle aklımdan geçirirken ,Pazar yerinde tedirgin bir şekilde çadırımı eşimle birlikte kurnaya başlamıştık.İki gün öncesi İstanbul’a yağan yağmur,morelleri bozmuştu.Meteroloji bilgileri ve büyük şehir belediyesinin yapmış olduğu uyarı, Ankara’da da yağmur tehlikesinin var olduğu bildiriliyor;birinci ve ikinci katta oturanların, diğer katlardaki komşularının yanlarına taşınmaları isteniyordu.Komşuluk ilişkilerinin “sıfır”olduğu hesaba katılmıyordu ne yazık ki...Katlarda oturanlar,birbirlerini tanımıyorlar ki,komşularını kabul etsinler…
Pazarda “yağmur” tehlikesinden dolayı bir tedirginlik olduğu malum.Pazarcıların çoğu korkudan gelmemişler.Haklılar da yani..Eğer fırtınayla karışık yağmur gelirse ,pazarcının sonu demektir.Havada uçan emtiaları mı sorarsın,yoksa sele kapılanları mı…”Korkulu rüya görmektense uyumamak daha iyidir” ata sözünü dikkate almış olmalılar ki kimse evlerinden dışarı çıkmamışlar…
Benim çıkmam lazımdı.Masraflar bu ay fazla.Büyük oğlan(tıpta okuyan)Almanya’dan izinli geldi,ortanca ağbisiyle birlikte Almanya’ya gidecek.Bu işler parasız olmuyor…Onun için sevgili eşimle birlikte pazarlarda çalışmaya devam.İnsanın eşi her zaman yanında olunca dünya umurunda değil sanki.Bütün engeller vız geliyor…
Tezgahı kurmaya çalışırken,Mehmet abi arabasıyla pazarın yanına yanaştı.O da benim gibi pazarcı.Arabadan iner inmez başladı bağırıp çağırmaya.Kendisi emekli.Neşeli de.
“-Kolay gelsin pazarcı gardaşlar.Bugün yağmur yağacak mı dersiniz?…”
Ben tepki vermeyince taa çadırımın yanına kadar gelerek,
“Kolay gelsin Ayhan gardaş.bugün yağmur yağacak mı dersin?”
“-Hem de çok yağacak..”
“-Öyle ise sen niye çadır guruyon?”
“-Ben korkusuz pazarcıyım,Mehmet abi.Bana yağmur,dolu vız gelir”
Aslında Mehmet abinin paraya ihtiyacı yoktu.Kendini pazarlarda oyalıyor,vakit geçiriyordu…
Yukarı taraftan çamaşırcı Erol,Mazda arabasıyla gelmiş,bekliyor;tezgahını açıp açmamakta tereddüt ediyordu…Beni görür görmez,gevrek gevrek gülerek tezgahıma yanaşıp konuşmak istiyor,
“-Kolay gelsin arkadaş,bugün hava nasıl olacak?”
Mehmet abiye verdiğim yanıtın aynısını söylüyorum ona da…Erol da başlıyor,Pazar dedikodusu yapmaya.Sadece bayan kilotu sattığı için dünkü pazarda bir kadın müşterisi ile yaptığı münakaşayı anlatıyor,kendi kendine gülüp duruyordu…
Ben çadırımı kurmuş,üzerine de naylonumu germiştim…Bütün tedbirlerim yerli yerindeydi…
Öğleden sonra biraz fırtına çıkmış hafiften yağmur çiselemişti. Hepsi o kadar…
Akşama doğru havada ki siyah yağmur bulutları çoğalmaya başladı. Fırtına yoktu ya önemli değildi yağmur.
Ben çadırı toplamaya çalışırken,eşim iftar yemeği için bir şeyler hazırlamaya çalışıyordu,arabanın içerisinde.Tüp,tencere,tava,bardak,çatal,kaşık hepsi hazır bulunuyordu arabamda.Ne de olsa pazarcıyız.Tedbirli olmak zorundayız…
Biraz sonra eşim arabanın yanından bağırmaya başladı.
“-Hadi Ayhan.İftarlık yemek hazır.Ellerini yıka da gel.”
Bir gün de böyle geçmişti.Ama benim aklım Buse’ye takılıydı.Telefonu niye kapsam dışı kalmıştı.Bana öyküsünü anlatmaya devam edecekti…Çabuk gel Buse,çabuk gel…Çektiğin çileleri anlat bana…Seni özledim…
AYHAN SARIKAYA
ANKARA
YORUMLAR
Kanser illeti bir yakıştımı bedenimize ve girdimi hücrelere bir daha çıkması zor oralardan Birde sevrese olduğu bedeni artık hiç ayrılmak istemiyor oradan.
Umarım Buse iydir ve umarım haberini alırsınız/alırız .
Bu sıcacaık sevgi aynı zamanda korkular ile geçen bir gününüzü bu kadar akıcı anlatttığınız ve paylaştığınız için teşekkür ederim.
Sel felaketi yurdumun her yerini vurdu ve her birimiz gözyaşları içinde izliyoruz doğanın isyanını.
Saygılar yüreğinize.
buse öyküsünü okuyamadım ama besenin olmadğı birgünde sitede oldum (tazyemiz nedeiyle biraz uzak oldum ) ama busenin yokluğu belli olduğu bir günde denk geldim ve iyi ki geldim ve böyle sıcak gözyaşlar içerisinde bir yazı okuduğum oldu
kutlarım ayhan abi harika bir yazı anlatımdı ,
başarıların daim olsun