- 863 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
12 EYLÜLden ERGENEKONA
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Nisan, 28 Şubat,Ergenekon...
Bütün bu kodlar bize demokrasiye ara verme çabalarını, zulümleri, işkenceleri, insan hakları ihlallerini, kısaca acıyı hatırlatıyor.
Acılardan hangisini seçip ayırabilirsiniz ki?
Bazen şaşırarak izliyorum insanları.
Kimisi sadece 12 Eylülü yadırgıyor, kendisine, çevresine, sempati duyduğu ideolojiye karşı yapıldığını düşünüyor ve nefretini, tepkisini belirtiyor.
Ne fidanlar idam edildi, işkencelerden geçirildi, hapishanelerde ne zulümler görüldü diye hayıflanıyor.
Farklı dünya görüşlerindeki, farklı insanların, farklı zamanlarda yaşadıkları acı ve zulümler ise çok kayda değer bulunmuyor.
Hatta daha da ileri gidebilenler, işkencelere uğrayanların da bunu hakedecek şeyler yapmış olabileceklerinden bahsetmeye çalışıyor.Bir tür darbeleri aklama yoluna gidebiliyor.
Vicdan sahibi bir insan için yüz kızartıcı ve aşağılık bir durum olması gereken bu ruh hali, ideolojilerimize rehin verdiğimiz vicdanlarda vucut bulabiliyor.
12 Eylüle en şiddetli tepki verenler, bir bakıyorsunuz 27 Mayısa ve idamlara övgüler düzebiliyor.
Asılma kararı verilmiş, idamı beklerken, son idam öncesi doktor kontrolunda idam mahkumu ülkenin devrik başbakanına makattan prostat kontrolu yapabilecek kadar ileri gidebilen bu işkenceci ruh hali başka alanlarda da kendisini gösterebiliyor.
Ergenekon süreci ortaya çıkarılmasaydı, planlanan darbeler çeşitli kodlarıyla tekmili birden ortaya çıkarılmasaydı belki de bugün bir çoğumuzun yaşayacağı zulüm ve işkenceler de, bazılarımızın tüylerini diken diken etmeyebiliyor hala.
"Onlar bizden, onlar bize değil diğerlerine karşılar.Dolayısıyla işkence ve zulüm görecek olanlar biz değiliz, ideolojilerini paylaşmadığımız diğer insanlar.." diyerek vicdanlarımızı tatmin etmemiz mümkün mü?
Buna niyetlenen, daha önce bir çok benzeri yaşanmış zulüm sürecinin tekrarlanması pahasına darbecilere, çetecilere üstelik onlara bir de Atatürkçü, Cumhuriyetçi, yurtsever, aydın, çağdaş vb. gibi payeler vererek ölümüne destek verenler yok mu hala?
Ülkemizde yaşanan bütün darbe süreçlerinin aslında bir anlamda ortak noktası ve özü Ergenekon.
Zaman zaman çeşitli isimler altında faaliyet gösterse de temelde hep aynı mantık ile hareket eden ve çok yakın geçmişte yaşadığımız türden toplum mühendisliği faaliyetleriyle amacına ulaşamazsa, silahlı müdahaleye kadar işi götürebilen bir yapı.
12 Eylül vesilesiyle bazılarına acı ve zulüm hatırlatan benzeri süreçler aslında.
-"12 Eylülde çok acı hatıralarım var, ama 27 mayısta haketmişti onlar."
-"12 Eylülde fidan gibi gençleri astılar, ama Ergenekonda hep Atatürkçüleri, aydınları darbeci göstermeye çalışıyorlar,hapse atıyorlar."
-"12 Eylülde halk bakmayın anayasaya %99 evet oyu verdi, aslında işkencelere ve zulümlere karşı tepkiliydi.Oysa 27 Mayısı ve idamları halk coşkuyla karşılaşmıştı."
..benzeri görüşler aynı vicdanlarda yer bulabiliyorsa bugünlerde, hastalıklı yapı hala devam ediyor demektir ne yazık ki.
Bütün demokratik hayata müdahaleleri aynı gözle görüp, hepsine birden ortak ve aynı dozda tepkiyi göstermezsek ülke olarak daha çok acılar, zulümler, idamlar, hapishane ve işkence dramları konuşuruz, yaşarız.
Vicdanlarımızı esir alan militan yanımızı bir kenara bırakmaya ne dersiniz bu 12 Eylül yıldönümünde?
YORUMLAR
kendimize kendi düşüncelerimize dokunan kararlar olduğu zaman canımız acıyor tepki gösteriyoruz ama bizim dışımızdaki fikirlere yapılan baskılar oldumu bunu göz ardı edebiliyoruz Türk toplumunun en büyük zaafı bu olsa gerek kimse düşünmüyorki gün gelecek birinin başına gelen benim başıma gelecek bunları düşünmediğimiz için bu durumdayız daha duyarlı daha saygılı bir toplum olma temennisi ile
Ergenekoncuların alayı Atatürkçü olduklarını söylüyor, Maocu Perinçek bile. Ergenekon iyi tahlil edilmelidir. 12 Eylül de Ergenekon'un bir parçasıdır. Böyle olmasaydı, 12 Eylülcülerin ağzından Ergenekon aleyhine bir çift laf duyardık herhâlde. Düpedüz Atatürkçülüğü ve laikliği bir silah olarak kullanıp millete zulmediyorlar. Millet artık her şeyin farkında. Mademki egemenlik milletindir, önemli konularda referanduma gidilmelidir ve ne yargı kastının ne de Genelkurmay'ın itirazlarına kulak asılmamalıdır. Cumhuriyet yönetiminde millet meclisin seçtiği hükümet tarafından yönetilir, yargı kastı ve Genelkurmay tarafından değil.