- 1101 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
YEDİ EYLÜL...YEDİ HÜZÜN
Eylüldü,camıma dokunan yağmur damlaları belliki uyandırmaya gelmişti beni, gece yalnızdı, sessizdi ve sensizdi.Yağmur, fırtına ve siyah bir hüzne dönüşen gecede çıldıran kavak ağaçlarının çığlığını bir tek ben duyuyordum.Sokak köpekleri bile sığındıkları saçak altlarında, en huzurlu uykularına dalmış gibi uyuyorlardı,kaldırım taşları en son ezildikleri ayakları unutmak istercesine yıkanıyordu yağmurda.Sokak lambalarından sızan incecik puslu ışıklar insanın içine kasvetli bir sancı saçıyordu...
Ve ben seni düşünme, özleme, içime akıtma nöbetlerimi hiç aksatmıyordum.Yedi bahar, yedi kış, yedi eylül, yedi hüzün geçti ömrümden ama ben hala seni düşünüyorum...
Düşünüyorumda nelere kadirmiş şu aşk, hiçbir haziran açmayan çiçeklerine inat her mayıs yeniden ekiyorum umut tohumlarını.Yani anlayacağın tanıdığım iki renk var hayata dair,siyah ve mavi...
Gece, kimsenin farkedemediği kadar siyah benim dünyamda ve bütün gerçekliğiyle heran yanımda işte.Umutta, umut olmasa yaşayamam aslında, birazcık mavi göremediğim denizlerden çalınmış, gökyüzünden utanılarak koparılmış,senin bildiğin alabildiğine mavilere benzemiyor,biraz eski, biraz kırık mavi...Ama mavi işte,gelebilme ihtimaline yetiyor işte...
Sahi gelir misin bir gün?
Ben ıslak camlarda rutubete kurban veriyorken nefeslerimi...
Karanlığı batırıp güneşin dibine gelir misin?
İşte bu kadar benim yaşamım, benim yaşamımda anlattığım...Seni beklemek...
Anlayamadığım, kimseler anlam vermiyor bekleyişime, yani inanmıyorlar geleceğine.Olsun, ben seni bir ömür bekleyeceğim ve seni sahip olduğum iki renge hep katık edeceğim, yaşamak uğruna.Belki sen gelemeden ben ölüp gideceğim ama diğer dünyada da seni bekleyeceğim.
Yağmur üşütüyor iliklerimi, titriyorum her hücrem hıçkırıyor yalnızlıktan,akrep ve yelkovanın buluştuğu yerde kopuyor kıyamet, yağmur dinmiyor tufan büyük...Ağrı Dağı’ndayım Nuh’suz ve gemisiz bir başımayım bütün güvercinler göç etti zeytin ülkelere.Toprak olsan ne güzel olurdu şimdi,kurtulurdum...
Kurtulamadığım bir kaç sözcük var seni dupduru bekleyişime bir kaç siyah leke gibi düşen affet, böyle yağmurlu gecelerde dökülüyor dilimden hele birde Eylülse tutamıyorum kendimi.Hatırlar mısın son Eylüldü senle geçen, yedi bahar, yedi kış, yedi eylül, yedi hüzün önce hiç gitmiyormuşsun gibi gittin, yarın dönecekmişsin gibi gittin, gözlerin gülüyordu, ellerin sıcacıktı bu umut demekti gittin ?
Gitmeseydin bugün ne olurdu diye düşünüyorum.
Dünyamda farklı birkaç renk olsaydı,yeşil mesela hani baharda herkesin kokusunu hücrelerinde hissettiği,pembe mesela hani herkesin hayalinde panjuruna tatlı bir sıfat olan...Ne güzel olurdu, ne güzel olurdu hayat...
Yağmur dindi, kavaklar fırtınaları kovup saçlarından bu gecede daldılar uykusuna,bir sokak köpeği uyandı uyandırdı kaldırımları,ıslak çöpleri karıştırdı.Sokak lambasının dibinde dönen iki kediyi ben görebildim, biri siyah diğeri, diğerinin rengini göremedim oda siyah ...
Birazdan güneş doğacak umarım gülümseyerek uyanırım sabaha, umarım maviler dal verir siyahlara, umarım gökkuşağı olur bu yağmurun sonunda ve yedi renk, yedi bahar, yedi kış, yedi eylül, yedi hüzün sonunda görünür bana bu son Eylülde.
Hayat güzel, umut etmek beklemek güzel,
Bak ilk renk benden mavi...bu son mavi elimde kalan.
Birazdan güneş doğacak...
Hayatın gözleri iki renk biri siyah biri mavi...
Bu son mavi gökkuşağım...
Gelmelisin, sensiz sekizinci Eylül gelmesin...
YORUMLAR
"Gitmeseydin bugün ne olurdu diye düşünüyorum."
..............
"Ben ıslak camlarda rutubete kurban veriyorken nefeslerimi..."
..............
"İşte bu kadar benim yaşamım, benim yaşamımda anlattığım...Seni beklemek..."
.......
Ve... seni alatmak.....
"Sen" olmaz isen, "ben"in manası var mı?
Gitmeseydi "sen" olmazdın derim!...
Giden olmaktansa, bekleyen olmayı yeğlerim...
Selam ve saygılarımla...
Anlayamadığım, kimseler anlam vermiyor bekleyişime, yani inanmıyorlar geleceğine.Olsun, ben seni bir ömür bekleyeceğim ve seni sahip olduğum iki renge hep katık edeceğim, yaşamak uğruna.Belki sen gelemeden ben ölüp gideceğim ama diğer dünyada da seni bekleyeceğim.
.......
Dizelerde kayboldu ruhum tebrikler...başarılarınızın devamı dileğiyle.
Eylüldü,camıma dokunan yağmur damlaları belliki uyandırmaya gelmişti beni, gece yalnızdı, sessizdi ve sensizdi.Yağmur, fırtına ve siyah bir hüzne dönüşen gecede çıldıran kavak ağaçlarının çığlığını bir tek ben duyuyordum.Sokak köpekleri bile sığındıkları saçak altlarında, en huzurlu uykularına dalmış gibi uyuyorlardı,kaldırım taşları en son ezildikleri ayakları unutmak istercesine yıkanıyordu yağmurda.Sokak lambalarından sızan incecik puslu ışıklar insanın içine kasvetli bir sancı saçıyordu...
Ve ben seni düşünme, özleme, içime akıtma nöbetlerimi hiç aksatmıyordum.Yedi bahar, yedi kış, yedi eylül, yedi hüzün geçti ömrümden ama ben hala seni düşünüyorum...
Düşünüyorumda nelere kadirmiş şu aşk, hiçbir haziran açmayan çiçeklerine inat her mayıs yeniden ekiyorum umut tohumlarını.Yani anlayacağın tanıdığım iki renk var hayata dair,siyah ve mavi...
Gece, kimsenin farkedemediği kadar siyah benim dünyamda ve bütün gerçekliğiyle heran yanımda işte.Umutta, umut olmasa yaşayamam aslında, birazcık mavi göremediğim denizlerden çalınmış, gökyüzünden utanılarak koparılmış,senin bildiğin alabildiğine mavilere benzemiyor,biraz eski, biraz kırık mavi...Ama mavi işte,gelebilme ihtimaline yetiyor işte...
Sahi gelir misin bir gün?
Ben ıslak camlarda rutubete kurban veriyorken nefeslerimi...
Karanlığı batırıp güneşin dibine gelir misin?
İşte bu kadar benim yaşamım, benim yaşamımda anlattığım...Seni beklemek...
Anlayamadığım, kimseler anlam vermiyor bekleyişime, yani inanmıyorlar geleceğine.Olsun, ben seni bir ömür bekleyeceğim ve seni sahip olduğum iki renge hep katık edeceğim, yaşamak uğruna.Belki sen gelemeden ben ölüp gideceğim ama diğer dünyada da seni bekleyeceğim.
Yağmur üşütüyor iliklerimi, titriyorum her hücrem hıçkırıyor yalnızlıktan,akrep ve yelkovanın buluştuğu yerde kopuyor kıyamet, yağmur dinmiyor tufan büyük...Ağrı Dağı’ndayım Nuh’suz ve gemisiz bir başımayım bütün güvercinler göç etti zeytin ülkelere.Toprak olsan ne güzel olurdu şimdi,kurtulurdum...
Kurtulamadığım bir kaç sözcük var seni dupduru bekleyişime bir kaç siyah leke gibi düşen affet, böyle yağmurlu gecelerde dökülüyor dilimden hele birde Eylülse tutamıyorum kendimi.Hatırlar mısın son Eylüldü senle geçen, yedi bahar, yedi kış, yedi eylül, yedi hüzün önce hiç gitmiyormuşsun gibi gittin, yarın dönecekmişsin gibi gittin, gözlerin gülüyordu, ellerin sıcacıktı bu umut demekti gittin ?
Gitmeseydin bugün ne olurdu diye düşünüyorum.
Dünyamda farklı birkaç renk olsaydı,yeşil mesela hani baharda herkesin kokusunu hücrelerinde hissettiği,pembe mesela hani herkesin hayalinde panjuruna tatlı bir sıfat olan...Ne güzel olurdu, ne güzel olurdu hayat...
Yağmur dindi, kavaklar fırtınaları kovup saçlarından bu gecede daldılar uykusuna,bir sokak köpeği uyandı uyandırdı kaldırımları,ıslak çöpleri karıştırdı.Sokak lambasının dibinde dönen iki kediyi ben görebildim, biri siyah diğeri, diğerinin rengini göremedim oda siyah ...
Birazdan güneş doğacak umarım gülümseyerek uyanırım sabaha, umarım maviler dal verir siyahlara, umarım gökkuşağı olur bu yağmurun sonunda ve yedi renk, yedi bahar, yedi kış, yedi eylül, yedi hüzün sonunda görünür bana bu son Eylülde.
Hayat güzel, umut etmek beklemek güzel,
Bak ilk renk benden mavi...bu son mavi elimde kalan.
Birazdan güneş doğacak...
Hayatın gözleri iki renk biri siyah biri mavi...
Bu son mavi gökkuşağım...
Gelmelisin, sensiz sekizinci Eylül gelmesin...
................................
tamam
geleceğim
sana eylül bitmeden
gitmeden
dolu dolu
göğü yırtarcasına düşen yağmurlar
ülkemin üzerinden
tamam
geleceğim sana
daha güneş ıpıl ıpıl dünyayı selamlıyorken
daha
yüreğim
şiirleri kelamlıyorken
güzelliğine dair
tamam
geleceğim sana
hiç ummadığın anda
hiç beklmediğin bir yanda
eseceğim
sereceğim kendimi sana
tamam
geleceğim sana
.......................................
MESELCİ
11 Eylül 2009,,,15.38
Mardin