- 1021 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Mutluluk Sadece Senin Yanında Olmalmış, Anladım
Yıllardır sakladığım bir gerçeği sizinle paylaşırsam eğer, sanki o gördüğüm kabuslar biter sanıyorum ya da ben gecenin en kör vaktinde tarifsiz bir ateşle uyanmaz, sabaha kadar Tanrı’ya beni uyut diye yalvarmam sanıyorum. Ama okuyucu bu hikayenin derinliğini anlamakta eksik kalır ve benim verdiğim değerin çok azı kadar değer vermezse diye de korkuyorum.
Ama yine de anlatmaya kararlıyım. Yoksa bu hikaye bir kurşun gibi her gece beni vurmakta...
Bu ilişkiden geriye bir çift koyu göz, badem ağaçları, artık sararmaya yüz tutmuş, üstünde eskisi gibi kokmayan bir koku... Birkaç mektup kaldı. Bir de yüzünün ayrıntılarını unutmamak için sakladığım eski bir resim.Ama daha fazlası içimde. Yürüdüğüm sokaklarda, gördüğüm yüzlerde, tomurcuk kokusunda... Yağan yağmurda, karda... Aktarılan ve beni de içinde götüren deniz dalgasında... Her gün koparıp sakladığım takvim yapraklarında...
Geçirdiğim daha doğrusu tükettiğim baharları saymadım bile.Aylar önce Muş yolunda uzun sürecek olan seyahatime başladığım gün, yolun üstünde Çağla Otomotiv yazılı dükkana takıldı gözüm. Belki bir gün o da bu yoldan geçer, bu isme önce gözleri, sonra kalbi takılır diye düşündüm ya da bir bahar gününde o memleket sokaklarında dolaşırken çağla çağla diye bağıran meyve satıcısına bu ismi ağzına alıp böyle ulu orta bağırdığı için ona içerler, içinden küfürler savurur, sıktığı yumruğunu ona atmayı düşünürken, kalbine seneler sonra sokulacak olan sancıyı dindirmek için göğsüne bastırdığını düşünür, onu böyle hayal ederdim. Bunu düşündüğümü fark ettiğimde, o yolculuk sırasında gözümden akan yaşlara aldırmaz, kurduğum bu hayalin bana nedense garip bir zevk verdiğini hissederdim.
Bu hikayenin üstünden yıllar geçmişken hala aynı sokaklarda, aynı kokuyla, aynı anılarla dolaşmanın ne demek olduğunu anlatsam eğer size, beni kafadan kaçık diye yargılamanızdan korkarım.
Bana şimdi baktığın gibi başkalarına bakma demiştim bir keresinde. Gururu okşanmış, şımartılmış ama bunu çenesindeki gamzeye sığdırarak kaybetmeye çalışan bir çocuk gibi hangi bakışı diye sormuştu. İşte böyle demiştim ben de. Elimde kavga ettiğimiz sırada kırdığım aynanın bir parçası vardı.
O zamanlar, yani onunla beraber olduğum zamanlar başka bir kadınla beraber olduğunu düşünür, sanki ben hiç olmamışım gibi bütün anılardan kendimi cımbızla çeker, başka birini oraya koyar, onunla da mutlu olur mu diye düşünürdüm... (O diye bahsettiğim kadının belirli bir görüntüsü yok, sadece benim dışımdaki bir kadındı o.)
Arkadaşlarından biriyle tanıştığım o berbat günü, hatırlamayı hiç istemezken, nedense en çok hatırladığım şeyin bu anı olması canımı bazen o kadar çok sıkardı ki, yaşadığım bu ilişkiye, kendime, ona lanetlerimi savurur, yüzümü yastığa kapatıp hıçkıra hıçkıra ağlardım. Ve aylar sonra o arkadaşının ondan hoşlandığını ondan öğrendiğimde (ki ben daha önce hissetmiş, bu yüzden defalarca tartışmıştık) ona çok kızmıştım. Çok kırılmış ve yıkılmıştım. Hissettiğim şeylerin doğru çıkması değildi beni yaralayan... Bana her şeyini anlattığını, birbirimizden hiçbir şey saklamadığımızı düşünürken ben, benden bu gerçeği saklaması ve aylar sonra bana açıklaması, onun benden bir şeyler saklayabileceği düşüncesini doğurmuş ve ben senelerce içimde yaşayacak olan o kuşkuyla bir daha bana her şeyini anlattığını söyleyen erkeklere asla inanmamıştım. Ve bana her anlattığı şeyin sonuna kocaman bir soru işareti bırakmıştım.
Ve onunla olduğum o yıllarda, onu deli gibi kıskanırken, bir gün sırf bu yaşadığım kıskançlık nöbetleriyle başa çıkamayacağımı düşünür, aniden sessizce hayatından çıkıp gidecek olmamdan, aynada gördüğüm o mutlu yüzün beni durduramayacağından korkardım...
Onu her şeyden, herkesten, bazen geçmişinden bile kıskandığım o günlerde kendime çok kızar, aşkın böyle bir şey olmayacağını düşünürdüm. Yıllar sonra hala aynı acıları çekerken, aşk da en fazla bulunan şeyin kıskançlık olduğunu öğrenecek, kendime kızıp durduğum geceler için yine kendimden özür dileyecektim.
Bazen sorarım kendime. Acaba o bu duyguların ne kadarından haberdardı diye?..
Dedim ya en başında bir çift koyu göz, badem ağaçları, artık sararmaya yüz tutmuş, üstünde eskisi gibi kokmayan bir koku... Birkaç mektup kaldı. Bir de yüzünün ayrıntılarını unutmamak için sakladığım eski bir resim.
Bu hikayenin üstünden yıllar geçti. Ve o korktuğum şey kalbime sokulan ve artık çıkmayacağını inandığım o ağrıyla bir sabah yine başladı. Son kez aynaya baktım, mutlu yüzüme, geride bırakacağım mutlu anılarımıza... Ama yine de korktuğum şey oldu ve bütün bu hatırladıklarım beni durdurmaya engel olamadı. Sessizce hayatından çıkıp gittim.
Bir keresinde annem, ’’bazen, insanlar birbirlerini o kadar çok sever ki, sorun onlarda olmaz. Sorun sevgilerini taşıyamamakta olur güzel kızım.’’ dediğinde... Allah’ın bana benim taşıyamayacağımdan fazla aşk verdiğini düşünür, O’na da kızardım.
Şimdi bu hikayenin sonrasında kaç kahraman geçti hayatımızdan bilmiyorum. Sayamayacak kadar çok oldukları için değil, saymaya değer bulmadığım için...
İçtiğim çaydaki tomurcuk kokusu, gördüğüm yüzlerdeki o iz ve çenesinde gamze gördüğüm her erkek bana tek bir adamı hatırlatmak için sözleşmiş gibi ya da ben ömrüm boyunca tek bir adamı hatırlamak için bütün anılarımıza söz vermişim gibi...
Çağla GÖKDENİZ