- 865 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
GEÇEN YILLAR BANA NE ÖĞRETTİ?
GEÇEN YILLAR BANA NE ÖĞRETTİ?
Pazarcılık,benim ikinci mesleğim.On yedi yaşında göreve başlayıp,kırk üç yaşında hemen emekli oldum.”Niye erken emekli oldunuz?”diye soracak olursanız,;o zamanlar,emeklilik için yeni yeni kanunlar çıkıyordu.Erkeklerde altmış yaş sınırı yasalaşmak üzereydi.Bu yasaya takılmamak için memuriyetliği devam ettirmek istemedim.Memuriyetliğim taşrada geçmişti.Mesleğim icabı(ziraat teknikeri) köylülerle iç içeydim.Köylünün dünyasını çok iyi bildiğimi sanıyorum.Her ne kadar işçi sınıfının içinde bulunmasam da onların dünyaları hakkında da az çok fikir yürütebilirim.Her iki sınıf hakkında da tek bir cümleyle düşüncelerimi özetleyecek olursam;bizim köylümüz,işçimiz dünya ile hiçbir konuda entegre olamadığı için sınıfta kalmıştır.”Ne köy olur, ne de kasaba” atasözünü çağrıştırıyor,onlar hakkındaki düşüncelerim.(Edindiğim tecrübelere istinaden söylüyorum.)
Neyse efendim.Ben tek maaşla yetinemediğim için hiçbir zaman mızmızlanmadım.De-
vamlı çareler aradım,çözüm yolları bulmaya çalıştım.Kaderim,tek maaşa talim etmekmiş diye kendimi karamsarlığa bırakmadım.Devlete isyan etmedim.657 nin uslu çocuğu olarak yıllarım geçti.Aradığım alternatifler içerisinde nasıl maaşıma katkıda bulunabilirim diye düşünmekteydim…Köy yerlerinde olduğum için tarla kiralayıp karpuz yetiştirdim.Sattım.Bu işten, üreticinin değil de aracının kazandığını öğrenmiş oldum.Sonra bir iki ek iş daha (ipek böcekçiliği,seracılık) denedim ama sonuç yine aynıydı.Buradan kooperatifçiliğin önemini, deneyim kazanarak anladım.
Köylülere,
“örgütlenin, kooperatifleşin, kendi ürettiğinizi kendiniz pazarlayın” diye diye dilimde tüy bitti.Ama yaklaşmadılar.
”-Ayhan bey,kendimize güvenemiyoruz.Birbirimizden çalarız …”dediler.
Ne kadar öz güveni zayıf olan bir toplum olduğumuza şahit oldum…
Bu arada alternatifler aramaya devam ediyordum.Triko yapmayı düşündüm.On ay taksitle bilgisayarlı singer örgü makinesi aldım.Eşimle birlikte Samsun’da bir haftalık kursta örgü modelleri,trikotaj hakkında kendimizi yetiştirdik.
Eşim,kazak örmeye çalışıyordu.Ben de iş dönüşü ve cumartesi,pazar günleri ona yardım ediyordum.Henüz öğrenme safhasındaydık.Makineye bozulmasın diye dokunmaya korkuyordum.Derken iki üç ay böyle geçti.Ördüklerimizi henüz pazara çıkarmamıştık.Hastanede çalışan komşumuz bayan aracılığı ile hastanedeki arkadaşlarından sipariş almaya başlayınca bizim işin aktivitesi artmaya başladı.Derken efendim,yaptığım bazı el işlerini makineleştirdim.Overlok ve romayüz makineleri de aldım.Cumartesi ve Pazar günleri de mahalle pazarlarına çıkmaya başladım.Artık işe yetişemez olmuş,paraları deste deste yapmaya başlamıştım.Üç yıl sonra Ankara’ya gelip daire aldım.Emekli olunca gelip bu şehirde yaşayacak,bu şehirde çocuklarıma eğitim yaptıracaktım.
Yıllar geçti.Çocuklarım büyümeğe başladı.Ben,onlara nasıl iyi bir eğitim yaptırabilmenin hesaplarındaydım.Benim yaşam makaram yavaş yavaş dolmaya başlıyordu.Önemli olan çocuklarımdı.
Yaş engeline takılmamak için emekli olduğumu söylemiştim ya.İşte o zamanlar triko da yerini tekstile bırakıyordu.Makineleri hurda fiyatına sattım.Kiralarda ömrüm geçtiği için de doğru düzgün bir eşyam yoktu.Hep kendi evim olunca, yeni takımlar alacağım düşüncesindeydim.Ve öyle de yaptım.
Ankara’ya gelince en büyük oğlum, liseye burada başladı.Geç evlendiğim için diğerleri de henüz küçüktü.Artık kendi evimdeydim.Kimse bana “hadi çık,ay başı oldu kirayı ver” demiyordu.Huzurluydum.Evimi kendim badana boya yaptım.Evin eksiklerini yavaş yavaş tamamlamayı düşünüyordum…
Bir aylık bir boşluktan sonra kendimi pazarlarda buldum.89 model kısa renau taksim ile Ankara pazarlarında koşturmaya başladım.Yeni yeni arkadaşlıklar edindim.İş yaşamındaki dostlukların daha farklı olduğunu yaşayarak gözlemledim.Rekabet sistemi bütün insani değerleri yok ediyordu.Ayakta durmak için karşındakini ezecek,ona yaşama fırsatı vermeyecektin.Pazarların havası hep böyleydi.Korkunç kavgalara canlı şahit oldum.Bıçaklar,sallamalar hatta mermiler Cüneyt Arkın’ın filimlerindeki gibi bol keseden etrafa saçılıyordu.Bu acımasız dünyanın içerisinde yavaş yavaş kendime yer bulmaya çalışıyordum.En acımasız insana dahi sevgiyle,ilgiyle yanaştım.Ortada bir eksiklik vardı ama bu neydi?İletişim eksikliği,sevgi eksikliğiydi.İş hayatında kral olan insanların pazarlara düştüğünü,bir dilim ekmeğe muhtaç olduklarını gördüm.Genç kızların,kadınların pazarlarda nasıl çırpındıklarına canlı şahit oldum. Hepsine de koştum,yardım elimi uzattım.Yediğim nevaleye ortak ettim.Çadırımın altında barındırdım.Battım diyene para verdim.Ama anladım ki yanılmışım…Elimi uzattığım insanlar,kolumu koparmaya çalıştılar.Kimileri,paramın üzerine oturdu,geri vermedi.Kimileri,beni keriz yerine koyup daha fazla yolmanın hesaplarını yapmaya çalıştılar.Kimileri de “Ayhan,bana sulandı” diye iftira attılar…
Pazarlarda; yıllar, birbirini kovaladı.Mal almasını bilmezken, nasıl mal alınır öğrendim.İhanetin her türlüsünün tadını aldım.Pazarda ahkam kesenler,paranın hesabını bilmeyenler,”böyle gelmiş böyle gider” diye har vurup harman savuranlar,onu bunu çarpanlar,arkadaş hakkı yiyenler,tek tek silinip gittiler.Kendi sonlarını kendileri hazırlamış oldular.Evleri,ocakları,arabaları satıldı.Tekrardan bir dilim ekmeğe muhtaç kaldılar.
Ben ise hala karşılarında dimdik ayaktaydım.Kötü taksimi sattım,minibüse çevirdim.Kimselere muhtaç olmadan krallar gibi geçindim.Yıllık tatillerime gittim.Çocuklarımı okuttum.En büyük oğlum, tıpta(Almanya’da),diğeri de mekatronik okumak için abisinin yanına gitmeye hazırlanıyor.Kızım ise ilköğretim beşte.
Ben,hala pazarlardayım.Şunu öğrendim ki kaprisli olmayacaksın.Açık sözlü,olduğun gibi görüneceksin.Havalara boşuna girmeyeceksin.Zira çabuk sönersin.Aşırı gereksiz hırsa kapılmayacaksın.Kazanayım derken kaybetmen çok kolay olur.Kaplumbağa hızı ile yavaş yavaş emin adımlarla yürüyeceksin.
Her şeyden önce kendine güvenecek,kendinle barışık olacaksın.
Geçen yıllar bana çok şeyler öğretti hala da öğretmeye devam ediyor….
AYHAN SARIKAYA
09.09.2009-SAAT:02:32
ANKARA
YORUMLAR
Bir arkadaşım vardı. İl dışından misafirim olarak gelmişti ve bir kaç gün bende kalacaktı. Her sabah elinde telefonle bir yerleri aradığını, ya da birlerinin sıklıkla onu aradığını görüyordum. Merak ettim neden bu kadar çok telefon ile konuştuğunu. Bana söylediği kelime tam anlamıyla çok güzeldi ve o günden sonra bende aynısını yapmaya başladım çünkü.
Ev hanımıydı. Ve kendisi gibi ev hanımı olan arkadaşları ile çok sık bir araya geliyorlarmış. Bir gün arkadaşlarından birisi bir yerlerde bir şeyler okumuş. " Bir şey öğrenmeden geçen her gün bir kayıptır. Ve öğrendiğiniz küçük bir kelimeyi bile arkadaşlarınızla paylaştığınızda o günün heba olmadığını anlarsınız" demiş.
Onlar da o günden sonra kim yeni bir şey öğrenirse birini arıyor o bir başkasını böylkece cincir oluşturmuşlar aralarında ve günlerini her gün yeni bir şey öğrenerek geçirmişler.
O gün gerçekten çok güzel bir olay yakaladığımı görmüştüm ve biz de her gün arkadaşlarımızla aynı uygulamayı yaptık ve bu hala devam ediyor.
Yaşadığımız her gün yeni bir şey öğrenmeliyiz ki yaşadığımızı anayabilelim.
Teşekkür ederim bu özel paylaşımınız için. Saygılar yüreğinize
Hiç yabancı değildi yazınız...Memleketim insanından bir kesit sundunuz bize...Sunuşunuz mükemmeldi...Pazarlamacılığıda öğretmiş yaşam, bunu dile getirmeyide. En güzeli ne biliyormusunuz ? akşam kendi yuvanıza döndüğünüzde, yüzünüz gülüyorsa ve yatağa yattığınızda yaşadıklarınızdan dolayı huzursuz olmadan uykuya dalıyorsanız işte bu, diyorum ve size başarılar diliyorum, dost kalem.
Ayhan Abi, çok güzel bir yazı okudum kaleminden. Samimiyet ve içtenlik. Bunu herkeste zaten göremiyor. İçtenliğin olduğu her şeyde başarı da vardır zaten. Önemli olan hedefi belirlemek ve sapmadan o yolda ilerlemek. Hayat, bir sınav. O sınavda, insanların vereceği kararlar çok önemli rol oynuyor. Allah yuvandan huzuru, senin de sağlığını eksik etmesin. Tebrik ve selamlarımla
sevgili Ayhan Abiciğim,
umut ediyorumki ,bu yazınızı edebiyat defterindeki bütün üyeler özellikle genç yaştaki kardeşlerm okusun.ben çok yerde bende böyleyim dedim,üzüldüm...ma sonucunu okuyunca çok keyif aldım.çünkü bende yaşadıklarımda hep bu sonucu gördüm.demekki pozitif düşünmek ,mutlu olmak,mehametli ve verici olmak insanı hepbi öne taşıyan insana değer katan özelliklermiş.yüreğinizin yaşama sevinci hiç eksilmesin.mutluluğunuz daim olsun.nice pozitif ve verimli yazılarınızda buluşmak dileğiyle.sevgilerimle.