- 1208 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SEVGİ VE BİZ
Nasıl da acımasızdır insanoğlu. Neye dokunsa eli, bir de bakarsınız ki harabolmuş ve yerinde yeller esiyor. Yok etmekten öylesine gizli bir tat alır ki sadece kendi dünyasını değil, birlikte yaşadıkları insanların da dünyalarını karartırlar, bilerek ya da bilmeyerek. Cehenneme çevirirler hayatlarını. Hep bir memnuniyetsizlik ve bitmek bilmeyen bir iştihanın meydana getirdiği doyumsuzluk, kemirir durur içlerini. Yaz gelir, sıcaktan şikayet ederler, kış olur, soğuktan. İlkbaharda havaların dengesizliğinden, sonbaharda ise Eylül’ün hüznünden, vefasızlığından, şikayetlenip dururlar.
Oysa ahde vefa, çoktan çekip gitmiştir, toplayıp bohçasını. Geride kalan ihanetler sarar dört bir yanımızı. Ne zarfını yalayarak yapıştırdığımız bir mektubumuz, ne de içinde güller kuruttuğumuz defterlerimiz kalmıştır maziden. Akşam düşünce pencereden içeri, Yalnızlığımız patlar hücrelerimizde. Mayın tarlasında, hallaç pamuğu gibi atılan toprak misali, dağılır her yere umutlarımız. Kan kızılıdır artık, kızılcık şerbeti diye kendimizi kandırdığımız hıçkırıklarımız. Puşt zulası düşlerin, üç-beş nöbetlerine dikeriz heykelimizi, korkmayalım diye. Namluya sürüp de hayalleri, yıkarız yere dipçik darbeleriyle. Ne aradığını bilmeyenlerin telaşı içinde koşturur durur ordan oraya. Halbuki kainat bu rezilliğin seyrindeydi ağlamaklı.
Gerçekte sorun sevgi değil midir sizce?
Hep sevgisizlikten dem vurur dururuz çevremizdekilere ve anlayışsızlıktan. Eşim beni anlamıyor… Çocuklarım, arkadaşlarım, iş çevrem, akrabalarım… Böylece uzar gider bu liste. Çoğaltmak mümkün tabi ki ama bir de işin özüne dönebilsek. Karşımızdaki kişinin yerine koyabilsek kendimizi ki buna empati diyorlar sanırım. Bunu yapabiliyor muyuz gerçekten? Davranışlarımız karşısında, karşımızdakinin ne hissetttiği ve bizi nasıl duyumsadığı umurumuzda mı acaba? Sonra da oturur yakınırız işte her şeyden.
Hani bir atasözü vardır “Ne ekersen onu biçersin” diye. Ne kadar haklı bir söz değil mi? Hiç düşünmeyiz neyi ne kadar verdiğimizi. Buna karşılık hep almayı isteriz. Karşımızdaki verici, biz alıcı olmayı tercih ederiz. O benim nasılsa der, asla özen göstermeyiz. İletişimsizlik yer bitirir bir ilişkiyi, adı ne olursa olsun. Zamanla öylesine açılır ki aradaki kopukluk, bir de bakarsınız ki koca bir uçurum olmuştur bile. O fedakar olmalı diye düşünür de bizim neler yapmamız gerektiği hakkında asla kafa yormayız, sanki karşımızdakinin göreviymişcesine. Onların davranış ve sözleriyle bize verdikleri sinyallere gözlerimiz kör, kulaklarımız sağır olur.
Oysa bir gidişin ayak sesleridir bunlar ve en sevdiklerimizi işte böyle kaybederiz.
Hayat yeterince zorluklarla dolu değil mi? Peki bu hayatı daha yaşanır ve daha kolay bir hale getirmek için biz ne yapıyoruz dersiniz. Ben söyleyeyim isterseniz. Koskoca bir hiç! Ondan nefret ediyorum bana yaptıkları için, hayatımız cehenneme çevirdi… Çok duyduğumuz ve söylediğimiz bir cümle değil midir?
Hiç affetmeyi denediniz mi? Affetmek bu kadar kolay mı diyeceksiniz biliyorum. Affetmek önce kendimizden başlar aslında. Kendini bağışlayan insan herkesi bağışlayabilir. Özgür olabilmemiz için gereklidir bu. Çünkü nefret dolu bir hayat, acı ve mutsuzluktan başka bir şey getirmez. Kayıtsız şartsızdır affetmek, tıpkı sevgi gibi.
Şart koşamazsınız ne sevgiye, ne de affetmeye.
Bundan sonra şunları yaparsan seni affederim, ya da bunları yapmadığın takdirde seni severim. Ne komik bir şey. Farkında olmadığımız ise aslında ne bağışlama, ne de sevme gücüne sahip olmadığımızdır. Hangi canlı kabul eder ki şartlı sevgi ve affedilmeyi. Üstelik böyle bir şey karşımızdakini daha çok gözlememize ve sürekli hatalarını bulup çıkarmamıza neden olmaktan başka bir işe yaramaz.
Affetmek acıyı silmektir yüreğimizden.
Eleştiririz bazen, hem de acımasızca. Ama eleştirilmeye tahammül edemeyiz bile. Yavaş yavaş kaybederiz çevremizdekileri. Deneyin isterseniz. Her zaman önyargılı ve olumsuz yaklaşırız yetenekleri bizden farklı olanlara. Oysa faydalansak, kendimizi geliştiririz böylece. Hep üstün olmaktır dilediğimiz. Ben bir numarayım. Hırs insanı yer bitirir farkında olmadan ve ben bunu haketmedim demeye başlarız.
Sevgi paylaşıldıkça çoğalan tek şeydir!
Ama bunu gerçekleştirenler, kendisiyle olan kavgasını bitirmiş, barış imzalamış olanlardır kesinlikle. İç dünyamızda süren bir savaş olduğu müddet asla dış dünyayla barışamayız. Sakın her hangi birinin size olan sevgisini sınamaya kalkmayın.
Pazarlık konusu yapılamayacak tek şey sevgidir çünkü.
Ne çok korkarız “seni seviyorum” demekten. Bunu bir zayıflık olarak algılar, karşımızdakinin kullanacağını düşünürüz. Halbuki ne kutsal, ne sihirli iki kelimedir bu. Tüm kapılar açılır onun önünde, sonsuza kadar.Veresiye defterine çeviririz duygularımızı ve alacak verecek hesapları içinde kaybederiz kendimizi. Sorun kendine inanmamak ve güvenmemekten kaynaklanıyordur da farkında değilizdir. Engeller koyarız önümüze, incir çekirdeğini doldurmayan. Yaşanılması gerekenler bu engellere çarpar ve darmadağın olur, sayemizde.
Olgunlaşmaya giden tek yol sevgiden geçer. Ya kölesi oluruz keşkelerin, ya da özgürleşiriz sevgiyle!
Eylül GÖKDEMİR… 07.09.2009
SEVGİ VE BİZ Yazısına Yorum Yap
"SEVGİ VE BİZ" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.