HAL DİLİ
Aldatırken Aldanmak
Şeyh Sadî Şirazî k.s. anlatıyor:
Bir gün henüz âkil baliğ olmamış bir çocuk niyet edip oruç tutmaya başlar. Yüz türlü sıkıntı ile kuşluk vaktine kadar sabreder. Çocuğun annesi babası rahatça orucunu tutması için o gün çocuğu okula göndermez. Annesi şefkatle kucaklar öper, babası okşar. Çocuğa bir takım ödüller verip yüzüne karşı överler.
Fakat öğle olunca açlık ve susuzluk çocuğun canına tak eder. Kendi kendine, “Akşama daha çok vakit var, bir iki lokma yesem annemle babamın nereden haberi olacak?” diye düşünür.
Böylece anne babasına yaranmak için oruçluymuş gibi görünür ama gizlice orucunu bozar, bir şeyler yer.
Şayet sen, Allah’ın seni gördüğünü bilip O’ndan korkmadıktan sonra namazı abdestsiz olarak kılsan kim nereden bilecek?
Çocuk buluğ çağına girmediği için orucu anne babasına hoş görünmek için tutmuş olabilir. Ancak gösteriş için ibadet yapan yaşı olgun bir kimse bu çocuktan daha cahildir. Gösteriş için, dindar görünmek için kılınan namaz ve yapılan ibadet cehennem kapısının anahtarıdır.
Şayet tuttuğun yol Allah’tan başkasına gidiyorsa, yarın senin seccadeni cehenneme sererler.
Şeyh Sadî Şirazî, Bostan
İlimle Övünmek
Bir gün Abdullah b. Muhammed Razî k.s. hazretlerine sorarlar:
- Bu insanlar ayıp ve kusurlarını biliyorlar ama doğru yola dönmüyorlar. Bunun sebebi nedir?
Hazret şu cevabı verir:
- Çünkü onlar, birbirlerine karşı bildikleriyle övünmekle meşguller. Bildikleriyle amel etmek için uğraşmıyorlar. Dışları ile meşguller ama iç alemleriyle hiç ilgilenmiyorlar. Bu sebeple de Allah onların kalplerini kör etmiş ve azalarını ibadete karşı bağlamıştır.”
İmam Kuşeyrî, Risâle
Takvanın Üç Alameti
Bir gün Hz. Davud a.s. oğlu Hz. Süleyman a.s.’a şu nasihatte bulunur:
“Ey oğul! Bir insanın takva sahibi olması şu üç şey ile belli olur:
Allah Tealâ’nın takdir ettiği bela ve sıkıntı karşısında, O’na tam ve güzel bir şekilde tevekkül etmesi,
O’nun kendisine ihsan ettiği şeylere gönülden razı olması,
O’nun müptela kıldığı belalara karşı ise güzel bir sabra sahip olmasıdır.”
Beyhakî, Kitabü’z-Zühd
Yolumuz
Şâh-ı Nakşibend k.s. buyurur:
“Yolumuz, ender bulunan bir yoldur. Kopmaz sapasağlam bir tutamak gibidir. Bu yol, Peygamber Efendimiz s.a.v.’in Sünnetine dört elle sarılmak ve Ashab-ı Kiram’ın yolunu takip etmek esaslarına dayanır. Ben bu hakikate, yolun başında olsun sonunda olsun, hep Allah Tealâ’nın lütuf ve ihsanıyla ulaşmışımdır. Bu yolda Allah Tealâ’nın kereminden başka bir güzellik görmedim. Sünnet’e uymak en büyük ameldir. Bu yolda, az bir amelle bile Allah Tealâ’nın yardımı sayesinde büyük bereketler ve manevi fetihler nasip olur.”
Şeyh Ahmed Sıddıkî, Kutbu’l-Ârifîn Şâh-ı Nakşibend
Kulluğun Makbul Olanı
Katâde rh.a. anlatıyor:
Abdullah b. Mutarrif rh.a. bir gün bana dedi ki:
- İki adamla karşılaşırsın. Bunlardan biri daha çok oruç tutup namaz kılsa bile, diğeri ona göre Allah katında kat be kat daha makbuldür.
Ben de kendisine “Bu nasıl oluyor?” diye sordum. Şu karşılığı verdi:
- Çünkü Allah katında daha makbul kişi, haramlarından kaçınmada diğerine göre daha hassastır. Şüpheli şeylerden daha çok sakınmaktadır.
Kitâbü’z-Zühd
İbadetler Kolaydır
İmam Rabbanî k.s. şöyle buyuruyor:
“Allah Tealâ, hiçbir zaman kullarına kaldırmaya güç yetiremeyecekleri büyük bir kaya parçasını kaldırmalarını emretmemiş. Kullarına kıyam, kıraat, rükû ve secdeden oluşan ve gayet kolay olan namazı emir buyurmuş. Emir buyurduğu ibadetlerin hepsi de çok kolaydır. Oruç da aynı şekilde pek kolaydır. Zekât da son derece kolaydır. Allah, zengin olan kullarına mallarının hepsini veya yarısını vermelerini emretmemiş, sadece kırkta birini vermelerini yeterli görmüştür.”
İmam Rabbanî, Mektubât
Yolculuğa Hazırlık
Ahnef b. Kays rh.a. hazretlerine:
– Sen ihtiyar bir kimsesin. Oruç seni zayıf düşürüyor, neden tutuyorsun, denildiğinde şu cevabı verir:
– Ben uzun bir yolculuğa hazırlık yapmaktayım. Allah Tealâ’nın emrettiği ibadetlere sabretmek, kıyamet günü Allah’ın azabına sabretmekten daha kolaydır.
İhyâu Ulûmi’d-Dîn
Hâl Dili
Abdülhakim Bilvanisî k.s. bir sohbetinde şöyle anlatıyor:
“Gavs-ı Hizanî k.s. hazretlerinin huzurunda cezbe ehli ve kalabalık bir cemaat her zaman hazır bulunurdu. Cezbenin ve muhabbetin çokluğundan kimse huzurunda normal olarak oturamazdı. Halbuki Gavs-ı Hizanî k.s. fazla sohbet de etmezdi; çoğunlukla sükut ederdi, fakat tasarrufu maneviydi. Bir seferinde oğlu vaaz ve nasihat etmek için müsaade ister. Müsaade alır ve sohbete başlar. Allah Tealâ’dan bahseder. Bir iki saat kadar vaaz eder. Hiç kimseden ses çıkmaz, muhabbet ve cezbe emaresi görülmez. Sohbet biter. Babası Gavs-ı Hizanî ‘Haydi, kamet getirin..’ der demez cemaatin içinde büyük bir cezbe dalgasıyla birlikte feryat figan kopar. Gavs’ın oğlu, ‘İki saattir sohbet ediyorum, hiç kimsede ses yok. Babam, haydi kamet getirin, diyor, bütün millet cezbeye kapılıyor.’ diyerek hayrette kalır.”
Abdulhakim Bilvanisî, Sohbetler
Ramazan Ayının Kıymetini Bilmek
Hasan Basrî rh.a. bir Ramazan günü, kahkaha ile gülen ve eğlenen bir grubun yanından geçerken durur ve onlara şu nasihatte bulunur:
“Kuşkusuz Allah Tealâ Ramazan ayını kulları için, ibadet ederek birbirini geçecekleri bir yarış sahası olarak yaratmıştır. Bu ayda bir grup insan kulluk ederek öne geçer ve kurtuluşa erer. Bir grup insan da geri kalır ve kaybedenlerden olur. Boş işlerle uğraşanların hüsrana uğradığı, öne geçenlerin ise kurtuluşa erdiği böyle bir ayda boş işlerle oyalanarak eğlenen kimselere şaşılır.
Şimdi beni iyi dinleyin! Allah’a yemin ederim ki, eğer Allah Tealâ perdeyi kaldırsaydı (hakikatleri ortaya çıkarsaydı), iyilik yapan kimseler iyilik yapmaya devam etmekle, kötülük yapanlar da yaptığı hataları telafi etmekle meşgul olurlardı. (Yani amelleri makbul olanların sevinci, onların boş şeylerden daha çok uzaklaşmasına, amelleri reddolunan kimselerin hasreti de, gülme ve eğlenme kapısının kapanmasına sebep olurdu.)”
İmam Gazâlî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn
En Güvenli Yol
Bediüzzaman Said Nursî k.s. şöyle buyuruyor:
“İmam Rabbânî rh.a. demiştir ki:
‘Ben mânevî ve rûhânî makamlarda seyahat ederken evliyaların dereceleri içinde en parlak, en haşmetli, en güzel, en emniyetli olanını Sünnet-i Seniyyeye tabi olmayı asıl yol kabul eden velileri gördüm. Hatta o sınıfın avamdan olan evliyaları, diğer sınıfların has velîlerinden daha muhteşem görünüyordu.’
Evet, hicri ikinci bin yılının müceddidi İmam-ı Rabbanî rh.a. doğru söylüyor. Sünnet-i Seniyyeyi esas tutan kimse, Habibullah s.a.v.’in gölgesi altında Allah Teâlâ’nın sevgi ve rızasına kazanma makamına mazhar olucudur.”
Bediüzzaman Said Nursî, 11. Lema
( A.S.D./SEMERKAND)