- 721 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
YAZAR OLMAK…
Yazar olmanın;ünlü olmak ve para kazanmak arasında ne gibi bağlantıları olabilir diye kendi kendime sorguladığım olmuştur zaman zaman.Ne kadar sorgulamış olsam da ne kadar bu konuyu irdelemiş olsam da doğrusu bu üçü arasında somut bir bağ oluşturamadım bu zamana dek…Bundan sonrasında da olacağını hiç sanmıyorum…
Dün gece sahurdan sonra her zamanki gibi uyumadım.Uyku yerine genelde ya kitap okumaya ya da beynime doldurduğum bir gün öncesi gözlemlediklerimi bloknot defterime kısa kısa yazmaya veya yeni yeni kurgular oluşturmaya çalışırım.
Bazen de elimdeki televizyonun kumandasıyla kanallarda gezinirim.Dün gece yattığım yataktan kanallarda gezinirken kanalın birine balığın oltaya yakalanması gibi yakalandım.Önceleri amaçsızca çırpındım,kanaldan uzaklaşayım diye…Sonra da kanala saplandım kaldım.Sessizce izlemeye başladım;ünlü bir yazarla program sunucusu arasındaki konuşmaları…En çok şaşırdığım,ünlü yazarın konuları öyle anlatışı vardı ki sıradan bir insan profili çiziyordu.Zaten gerçek yaşamda da öyleydi,izlediğim kadarıyla…
Yazar, başka bir ülkede yayınlanmış ve okunma grafiği oldukça yüksek olan kitabı hakkında bilgi veriyor hem de “yazarlık “ hakkında güzel şeyler anlatıyordu.
“…Yazmak,tarifi imkansızlaşan farklı,farklı olduğu kadar da mutluluk verici bir tutkudur.Sanattır.Bu edebi sanatın içerisinde çırpınıp duran insanı,mutluluğun doruğuna çıkartacak kadar yüksek değerlere sahiptir.Para,pul,şöhret için roman yazılmaz bence.Bir yazar,bir romanı yazana kadar günlerce kendi rahatlığından feragat edip didinip duruyor.Bu süreç içerisinde çektiği çile;parayla pulla ölçülmez…
Eğer kişi,para kazanmayı kafasına koymuşsa bir yazarın çektiği sıkıntılara girmeden rahatlıkla da para kazanabilir.Legal ya da illegal yollardan şansını deneyebilir ya da magazin dünyasın da söyleyeceği asılsız idealarla veya yapacağı şarlatanlıklarla gündeme bomba gibi oturabilir…
Yürekten,sanat için yazmaya kendisini adamış insan ise bunların hiç birini aklının ucuna bile getirmez…”
Yazarın sürüp giden konuşmalarını izledikçe hem kendi kendimi sorguladım hem de yıllar öncesi anılarımı anımsadım.
Yirmi beş yaşlarında falandım.Otuz yıl öncesi.Ziraatçı olarak görev yaptığım Turhal ilçesindeki kitapçı Sati ablası;dört yazarı imza günü için ilçeye davet etmişti.İçlerinde şimdi ikisinin ismini anımsayabildiğim Hasan Kıyafet ve Öner Yağcı bulunuyordu.
Hasan Kıyafet’in Komünist İmam’ını,Öner Yağcı’nın da Turnalar romanlarını okuduğumdan kitapla ilgili birkaç soru yöneltmiştim,yazarlara.Henüz imza saati yanaşmadığı için ortadaki süren mevcut sohbete zaman zaman ben de katılıyordum.Söylemesi abes olacak ama taa ilk gençlik yıllarımdan süre gelen okuma ve yazma tutkumun semeresi olarak yüz sayfalık bir öykümün müsveddesini Öner Yağcı’ya(hemşerim aynı zamanda) vermiş,okuyup değerlendirmesini istemiştim.Gidiş o gidiş.”Ne selam ne kelam” diyenin hesabı…Haber hala gelecek!..
İmza günü bitmiş,yazarlar ilçeden ayrılmışlardı.Sonraki günlerde Sati ablayla kitapcı dükkanında durum değerlendirmesi yapıyorduk..
“-Abla,yazar arkadaşlardan memnun kaldın mı?”
“-O’nun gibi sosyal yazara başlarım şimdi.Bırak hatırlatma Ayhan bey..”
“-Hayırdır abla,ne oldu yine?”
Sati abla,lafını sözünü çekmezdi.Kocasının kendisine yapmış olduğu ihaneti yüzünden tek celsede ayrılmışlar.Tek başına bütün zorluklara direnerek ayakta durmayı başarmıştı.Sosyal bir yapısı vardı.Bir siyasi partinin delegesi olup ilçe halkı,milletvekili olması için baskı yapıyordu kendisine.Ama O,bunların hiç birine umursamıyor kendi yaşam felsefesinde özgürce olmayı yeğliyordu.İlk okul mezunu olmasına rağmen romanlar elinden düşmüyordu…Dobra dobra konuşur,yapılan haksızlığa boyun eğmezdi…
Sati abla anlatmaya başladı.
“…Ne olacak.Yazar arkadaş,derimi yüzdü ya.Ben,adamı ilçeme tanıtayım,kitap sevgisinin temellerini atayım diye uğraşırken;yazar arkadaş,neredeyse derimi yüzecekti ya..Bir daha imza günü tertiplemem ha.Neymiş efendim,evinden otogara kadar tuttuğu taksinin,içtiği sigaranın,gittiği tuvaletin,yediği yemeklerin bütün paralarını çarşaf gibi önüme uzatıp “bunları da ödemelisin” demez mi…Yazarlık,böyle kibirlenmek ise olmaz olsun böyle yazarlık,Ayhan bey…”
Doğrusu Sati ablaya hak vermemek elde değildi.
Bence yazarlığın ayrı bir çeşnisi olmalı.Bu çeşni,parayla pulla değişmeyecek kadar yüce olmalı diye düşünüyorum…
Bir roman okumak,onların dünyalarına girmek,aynı zamanda çalakalem de olsa gözlemlediklerimi yazmak için neler vermezdim ki.Bütün sıkıntılara rağmen,engellemelere rağmen yazmak için sevenlerimden kaçıp kendimi mahkum gibi hapis ettiğim zamanlar bile çok olmuştur.
Yazmayı;şöhret olmak,para pul kazanmak için düşünen, ilke edinen arkadaşların arkadaşlığından benim ve sizlerin uzak kalması dileklerimle…
AYHAN SARIKAYA
YORUMLAR
Kutlarım....
Ayhan kardeş, zaten para için yazılan yazı deveye asılmış kalbur gibi sırıtır havada.
Okurken bir zevk almazsın o roman yada hikayeden.
Hemen kendini belli eder. Ben içinde kaybolmadığım, yüreğimde hissetmediğim romanı yarım bırakırım.
Kaç para vermiş olursam olayım; benim için hiç bir şey ifade etmezler.
Hele ki; onları tanıtmak için gün tertiple, çağır sonrada yapmadıklarını bırakmasınlar.
Kardeşim, adama demezler mi tanıtılan kitaplar bizim mi?
Biz burada sizin kitabınızı tanıtıyoruz.
Aslına bakarsan yazarların orda kadına para ödeemesi gerekmezmiydi.
Selamlar....
Konu seçimin çok güzel...
Yazar olmak farklı bir duygu.Herkes yazar olamaz zaten.Her şeyden önce yazar olabilmek için,birikimli olmak,çok okumak gerekir.Bu benin görüşüm belki.Ayrıca yazar,eserini oluştururken para,maddiyat düşünmez.Farklı bir ummandır yazarlık.Belki bir yazarın hissettiklerini,duygularını,başka bir insan hissedemez.Tebrik ederim değerli şair.Yazarca duygularla,hissedişlerle konuyu çok doğru ifade etmişsiniz.Tebrik ederim,saygılarımla efendim.
Alfabenin A sında olduğumuz için yazarlığın Y si bize fersah fersah uzak. Burada şaircilik, yazarcılık oynuyoruz. Yüzmeyi bilmeyip, kıyıda ıslananlar gibi ama bazıları kendilerini yazar falan sanma gafletindeler. Biri yazar biri bakar, kıyamet ondan kopar mı desek? :))))))
Konu harikaydi. Yazım da öyle. Sağol, arkadaşım. Göz nuruna değmiş.
Başarılar...
Bilginin metalaştırıldığı dünyamızda önemli bir soruna parmak basmışsınız.Gelecek, yaşanılan sürece, gelen şeye tepki vermektir, statükoya tepki vermektir,hareket ve devinimdir.Canlılardaki bütün organizma yaşamak için işler,ancak bu organizma ölmek içinde işliyor.Çünkü yaşamayı var eden şey durmaksızın ve her dakika her saniye tüketen bir şey olduğudur.Her ölüm yeni bir yaşamın habercisidir.''zamanda ölüm üreten şey,tamda yaşamayı sağlayan şeydir''der (michelın focuolt) hiç bir birey ,hiç bir tür sadece kendisi için yaşamaz.Her birey ve tür kendi işlevini görmekle işlevseldir.O bakımdan üretmek aslında insan için bir zorunluluktur.işte insanı insan eden şeyde budur.Bütün sorun bilgiyi kusursuzca paylaşabilmektir. Size başarılar diliyorum.'yazar olmak'güzel ve önemli bir çıkış. sevgi ve dostlukla kalın. selamlar saygılar ERDOĞAN ATEŞİN
Erdoğan Ateşin tarafından 9/3/2009 4:29:54 PM zamanında düzenlenmiştir.
Erdoğan Ateşin tarafından 9/3/2009 9:47:05 PM zamanında düzenlenmiştir.