ASKERLİK
ASKERLİK
Yıl 1984...16 aralık;günlerden pazar.İlk gün ışıklarıyla birlikte Tuzla Piyade Okulu’nun nizamiyesinden içeri girerken yenİ,yepyeni bir yaşam kesitinin kokusunu duyar gibiyiz.herkesin üzerinde bir suskunluk,bir ürkeklik;herkesin kafasında bir soru : yarın neler olacak?
Hepimizi bir alanda topluyorlar sonra.sıra sıra diziliyoruz.Kimisi saçlarını bir numara kestirmiş,kimi de olduğu gibi:saçlı,sakallı ve bıyıklı.oldukça ilginç bir görüntü.
Sonra seçmeler başlıyor.1.bölük,2.bölük.....sekize kadar sürüyor.sayılıyor ve ayrılıyoruz.Sayılıyoruz ve kopuyoruz.
Giyinmeye götürülüyoruz ardından bir telaş,bir acemilik sürüp gidiyor.
Giyinmenin bu kadar zor olabileceğini ilk defa düşünüyor ve görüyoruz belki de.Ne kadar çok düğme var bu elbiselerde Allah’ım,bu botlarda ne uzun ipler var.Yaşamın bu bilmem kaçıncı değişiminde giyinme değişimini de mi görecektik.
Ve Tuzla’daki ilk gecemiz bir çok “ilk”lerden çok daha farklı geçiyor.En çok sevgi,en çok hasret,en çok düş o geceye özgü sanki.
Geceler o kadar hızlı geçiyor ki hayret.sabah uyanıp yatağını bozuk para zıplayacak şekilde toplayıp,düzeltip dolabına giyinmeye koşan herkesin dilinde aynı esprili söz : akşam olsa da yatsak.
Günler uzun..upuzun.rüzgar,yağmur,soğuk ve kar.soba ,oda,ev offf.ve sıcacık bir çay...ooofff....of.
İstirahatlar bir sigara içimi.bir derin nefes ve F.........bir derin nefes daha..N......ve hüzün ve duman;yükselen...yükseldikçe kaybolan... N....... gibi.
Ne olurdu ha..ne olurdu iki satır yazsan.
Bir düdük sesi.izmariti parçalamak gerekiyor.Temiz olmalı her yer.Elimde parça parça bölüyorum filtresini sigaranın.Sonra ayağımın altında eziyorum,düşlerimle birlikte.
İlk yirmi gün içinde,bol bol selam veriyoruz.İsmimizi tekrarlayıp duruyoruz.marş söylüyor ve yürümeyi öğreniyoruz ikinci kez.Sürünüyoruz ha babam,alçak sürünme ,yüksek sürünme.Savaş filan çıkmasa da yaşantımızda gerekebilir.
“Bir ilkbahar sabahı”şarkısı yok daha o günlerde.Bir ilkbahar sabahı da yok zaten.Bir kış sabahı var.105 kış sabahı var.Kar,yağmur ve soğuk var.ve hepsine inat biz bağırıyoruz :
“Şimdi bir büyük kışla içinde askerim
en güzel gönül tahtında kurulu yerim
burada mertçe si öğretilir ölmenin
erkekçe si dövüşmenin
silahıyla gerdek olup sevişmenin
adına askerlik denir
vatan borcudur ödenir “
Ve ödüyoruz.Yaşamanın mertçesini ne zaman öğreneceğimizi bilmeden ödüyoruz.Karıyla,yağmuruyla,soğuğuyla...hüznü ve coşkusuyla.En güzel dostlukları,paylaşımları,yardımlaşmaları yaratıp bin üç yüz kişi..üç yüz bin üç yüz kişi...üç milyon üç yüz kişi “askerlik” yapıyor.
*****
Aradan üç uzun hafta geçiyor.Bir cuma günü törenle ant içiyoruz.O gün aynı zamanda hep imrendiğimiz; subay kıyafetlerine benzeyen harici elbiselerimizi giydiğimiz ilk gün oluyor.Sanki daha çocuğuz ve babamızın almış olduğu bayramlıklarımızı giymişiz.
Evlerimize dağılıyoruz öğleden sonra.Herkeste büyük bir sevinç ve büyük bir hava.Sanki sokakta herkes bize bakıyor.Adım atışımız bile değişmiş sanki.Daha güçlü ve daha sert basıyoruz yere.adımlarımızı hep önümüzdekinin adımlarına uydurmaya çalışıyoruz.
Gözlerimiz fıldır...fıldır.biz mi değiştik yoksa dışarısı mı?Dışarıda insanlar var mıydı üç hafta önce.
Yollar,trenler,otobüsler,taksiler.işten dönenler,koşuşturanlar.
İşte iki sevgili el ele yürüyor.başörtülü bir kadın,iki adım önünde yürüyen adam da herhalde kocası.Ama adımları ritmik ve uyumlu değil.
Vay be!Bu ne kalabalık böyle.nereye gidiyor?Nereden dönüyor bu insanlar.Sonra güzel kızlar... üç haftadır nerelerdeydiniz?Biz neredeydik? ve ben neredeydim?
6338 yaka numaralı tuzla piyade okulu 2.yedek subay taburu,6.Yedek Subay Bölüğü’nde yedek subay öğrencisi olan ben Dursun Yüksek.
Yaşadığımız şu dünyada ayda yılda bir tanıştığımız mutlu günler gibi,nadiren gelen mektupların içinden kağıt yarine bir dost çıkacağını sanan zavallı ben.
Ne kadar acıdır ki,dostların birer.. birer yitişi askerliğin başlangıcıyla aynı günlere rastlıyor.Önce mektuplar yerini kartlara bırakıyor;sonra onlar da kesiliyor.Eskiden olduğu gibi ben de üstünde durmuyorum çok.İnsan her şeye alışıyor.Yani askerlik yaparken sadece askerlik öğrenmemiş oluyoruz.Bunlar da askerliğin parantez ve tırnak içleri olsun ne yapalım.
Pembe düşler,pembe hayaller,öğrencilikte kalıp,bitiyor besbelli.Yüreğimize ve usumuza vurup duran dost elleri ve gökyüzünden lapa.. lapa düşen beyaz gerçek var şimdi.
Sayılı günler çabuk geçiyor.kura çekimi ve İstanbul Çekmeköy kışlasına geliş,ve geçen aylar.Bu güne geldik işte.
6 şubat 1986 Ömerli Kışlası.
Geçen günler benden çok şey aldığı gibi çok şey de verdi.19 gün sonra askerlik bitecek ve yeniden sivil yaşantıma döneceğim.
HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ GEÇMİŞ KISA BİR RÜYA,GELECEK KOCAMAN BİR GERÇEK OLACAK.
DURSUN YÜKSEK
6.ŞUBAT.1986-PERŞEMBE