- 457 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜMÜNE AŞK-38
Ahmet Astsubay, Hidayet Bey ile birlikte araca binerek ilçeye geçti. Otele gittiler ve oradan eşyaları alarak geriye döndüler. Hemen sağlık ocağının yanında bulunan iki oda ve bir mutfaktan oluşan lojmana bıraktılar. Bir sorun daha çözümlenmişti. Biraz daha kaldıktan sonra görevine döndü yanındaki askerleri ile birlikte.
Muhtar ise kahvehanede, erkekleri toplamış ve aile planlamasının uygulanması konusunda onları ikna çalışmalarına başlamıştı. O konuştukça, kahvede bulunan erkeklerden itiraz sesleri yükselmeye başladı.
Muhtar susmuş onları izlemeye başlamıştı. Herkes yanında oturan kişi ile bu konuda tartışmaya başlamıştı. Muhtar, oturduğu yerden kalktı ve ortaya geldi. Herkesin duyabileceği bir sesle,
“Ağalar! Beni dinleyin. Bu konu, gerçekten çok önemli. Sağlık ocağında, hem doktorumuz, hem de hemşiremiz var.Bu konuda, bir şeyler yapmaya çalışıyor Meliha Hemşire. Fakat, hiç birimiz ona yardımcı olmuyoruz. Size hak veriyorum. Çocuklarımız bizim geleceğimiz. Bizi geleceğe bağlayan köprü onlar. Onlara geleceklerini sağlamak ta bizim görevimiz. Hepimiz köylüyüz. Tarlamız var. Şimdilik bizi geçindirmeye yetiyor. Ya ilerisi için. Onlara iyi bir gelecek sağlayamadıktan sonra ne önemi var. Fazla çocuk yapmanın. Söyler misiniz bana. Benim beş tane çocuğum var. Ama onları okutamadım bile. Ben dünyadan göçünce, benden onlara kalan mirasım, onların geçimine yetecek mi ? Yetmeyecek. Huzursuzluk başlayacak. Hâlbuki ben iki çocuk yapmış olsa idim. İki kardeşe benim bıraktıklarım yetecekti. Ama ben bunların şimdi farkına varabiliyorum. Lütfen ! Meliha Hemşireye gönderin hanımlarınızı. Beni muhtar olarak değil komşunuz olarak dinleyin ve dediğimi yapın. “
Muhtarın konuşmasından sonra sesler kesilmeye başladı. Gergin olan ortam, biraz zaman geçtikten sonra kahkahalara ve okey taşlarının şıkırtılarına bıraktı yerini. Bu konuşmanın yansımaları daha sonraki günlerde çıkacaktı. Onu zaman gösterecekti.
Meliha Hemşire, sıcak ve samimi davranışlarıyla konuklarının evinde rahat etmelerini sağlamıştı. Kalmalarını istediğinde, konukları biraz huzursuz olmuşlardı. Hiç tanımadıkları biri tarafından evine davet edilmeleri de memnun etmişti. Tek düşündükleri şey ise Halil’ in mutluluğuydu.
Meliha Hanım, hep içinden dualar ediyordu. Oğlunun mutluluğu, onu da mutlu edecekti. Yemekten sonra uzunca bir sohbet edildi. Uykuları gelince, Meliha’ nın onlar için hazırladığı odaya geçtiler.
“ Hidayet Bey, Allah bize yardım etti. Ne kadar iyi bir kızcağız. Allah, herkesi böyle iyi insanlarla karşılaştırsın. Hiçbir mecburiyeti yokken, bize evinin kapılarını açtı. Allah onun da bahtını açık eder inşallah. İyi insanlarla karşılaştırsın.Kendi kızım gibi sevdim onu. “
“Haklısın hanım. Çok hanımefendi bir kız. Annesi ve babası çok iyi yetiştirmiş. Bu iyiliğini hiç unutmayacağım. Evet! Ben de seninle aynı düşüncedeyim. Kızımızdan farkı yok benim yanımda. Fark ettin mi? Ahmet Astsubay da beğeniyor onu galiba. Bakışlarından sezinledim. Keşke! İkisi evlenseler. Birbirlerine çok yakışıyorlar.”
“Hidayet Bey, sen de az değilsin ha. Gözünden de bir şey kaçmıyor. Ben de fark etmiştim. Bir de erkekler dikkat etmez derler. Ah siz erkekler ! “
Uykunun, davetkâr çağrılarına yenik düşerek yattıkları gibi uyudular. Sabah, dinlenmiş olarak yatağından kalkan Müjde Hanım, kendi evindeymiş gibi mutfağa girdi. Çaydanlığı ocağa koydu. Suyun kaynamasını beklerken, masaya kahvaltılıkları yerleştirdi. Çayı demedikten sonra mutfak camından dışarıyı seyretmeye başladı.
O sırada, tıkırtıları duyan Meliha kalktı ve yüzünü yıkadıktan sonra mutfağa girdi. Müjde Hanımı arkasından dışarıyı seyrederken bulunca değişik duygular hissetti. Sanki onu Annesi ve yanına ziyarete gelmiş olduğunu hayal etmek istedi. O, Annesini çok küçükken kaybetmiş ve onunla paylaştığı anlara ait anıları bile olamamıştı. Anne sevgisinin eksikliğini hep hissetmişti bu yaşına kadar. Bir anda, arkasından ona sarılmak ve sıkıca kucaklamak geçti. Sonra vazgeçti. Utandı bu duygularından.
“Günaydın ! Erkencisiniz. Niye zahmet ettiniz. Ben hazırlardım. “
“Günaydın kızım. Uykumu alınca kalktım. Seni de uyandırdım galiba. Ne zahmeti kızım.
Kendi evimde gibi hissettim ve hazırladım. İnşallah, kızmamışsındır. “
“Kızar mıyım? Burası sizin eviniz. Rahat olun lütfen. “
“Kızım, Allah senden razı olsun. Evini açtın bize. Sen, bizim kızımızsın. Öyle olmasan bizi misafir eder miydin . ?“
Ahmet Astsubay, Gülistan’ ı istemeye gitmeden önce Ökkeş Bey ile görüşmesinin daha doğru olacağını düşünerek, onu aramaya köye indi. Önce kahveye gitti. İçeriye girdiğinde, herkes ondan tarafa baktı. Onu tanımış ve yüzlerinde memnuniyet ifadesi oluştu.
“ Hayırlı günler ! “
Dedikten sonra içeriye girdi ve masalardan birine oturdu. Masadakilerle sohbete başladı. Bir taraftan da etrafa bakıyordu. Ökkeş’ i görememişti. Masada oturan kişilere sormaya karar verdi.
“ Ökkeş Bey’i göremedim. Nerdedir acaba ?”
“ Komutanım,bugün biz de görmedik. Biraz vücudumda kırgınlık var diyordu. Dün akşam buradaydı. Evindedir mutlaka. Hayırdır. Önemli bir şey yoktur inşallah. “
“Ziyaret edecektim de kendisini de. Buradadır diye geldim. Şimdi geçerken evine uğrarım. “
Köy halkı da anlamıştı gerçekleri. İlk ziyaretinden sonra, hakkında yalan haberler çıkarılmış ve hatta ispiyonculuk ile bile suçlanmıştı Ökkeş. Ağa’ nın ölümünden sonra gerçekler ortaya çıkınca, mahcup olmuşlar ve yaptıklarından utanmışlardı. Ökkeş ise yapılan haksızlıklardan sonra bile tavrını değiştirmemiş, herkese her zamanki gibi davranmaya devam etmişti. Sadece çok kırılmıştı köylülerine. Onu tanıyamadıklarını düşünüyor ve bu da çok üzüyordu.
İkram edilen çayı içtikten sonra kahveden ayrıldı. Araca binerek, Ökkeş’ in evine doğru hareket ettiler. Kapının önüne gelince, arabadan inerek kapıya yöneldi. Kapıyı çaldı ve beklemeye başladı. Kapıyı açan Gülistan, Ahmet Astsubay’ ı karşısında görünce şaşırmış ve bir anda gözleri sevdiği adamı görebilir miyim düşüncesi ile kapıdan dışarıya çevrildi.
“Ökkeş Bey evde mi?”
“Babam evde. Biraz rahatsız. Buyurun komutanım. “
Ahmet Astsubay, hemen içeriye girmedi. Ökkeş’ in kapıya gelmesini bekledi. Kapıda onu karşılamasıyla içeriye girdiler.
Biraz sohbetten sonra Gülistan’ ın getirdiği kahveleri içtiler. Ahmet Astsubay, konuyu nasıl açacağını kafasında tasarlıyordu bir taraftan da.
“Geçmiş olsun. Önce kahveye baktım. Sizi göremeyince buraya geldim. Epeydir ziyaret etmek istiyordum. Nasip bugünmüş. Ökkeş Bey, ben buraya hayırlı bir iş için geldim. Elçiye zeval olmazmış. Ben de elçiyim. Kızına, bir yakınım için talibiz. Eğer uygun görürsen, Allahın emriyle istemeye geleceğiz. Ne diyorsun? “
Ökkeş, bir anda şaşkınlığa uğradı. Yüzü bir anda değişti. Hiç beklemediği bir kişiden bu sözleri duymak şaşırtmıştı. Bir anda cevap veremedi. Bir taraftan da merak içindeydi. Kızını isteyen kimdi ?
DEVAM EDECEK !