Sayın beklentisiz kişiler sözüm size!
“Söz şu ki “Ben asla beklenti basitliğine düşmem, beklenti basitliğini de yaşamam. Hayal kırıklığına uğramamak için.” Bunun için de anı yaşarım saygı duyarak. Sormam, sorgulamam sadece yaşarım ve ders çıkarırım. Peki; neden insanlar hep beklerler ve beklenti içinde kalırlar? İçlerindeki acaba ile neden anın keyfini bozarlar, ne derler cümlesi ile neden kendi hayatlarına engeller saçarlar???”
Not: Alttakiler sadece benim düşüncelerimden ibarettir. Gerekirse ciddiye alınmamalıdır.
Sözler insanların düşünceleri midir öncelikle bunu tartışmak lazım. Yoksa sözler bizim dışarıdan aldığımız bilgileri satmamızdan başka bir şey değil midir?
Peki ya duygular ne derece bizimdir? Nereye kadar kendimiz olarak hissederiz? Hislere isim vermek kimin haddine?
Dünya bizim dışımızda dönüyor; biz ise dünyanın bize biçtiği yaşamı yaşıyoruz, hem de utanmadan dünyanın zamanında. Yani aslında zaman da bizim değil.
Peki ne bizim şu dünyada? “Kişisellik” diye bir kavram varsa bu dünyada boşa olmamalı. O zaman diyebiliriz ki arzularımız, isteklerimiz ve son kararlar bizimdir; çünkü şekillendiğimiz dünyada onlar ihtiyacımız olanlardır.
Beklentiler de bu arzulardan doğar. Beklenti nasıl tanımlanır?
“Arzuların, ihtiyaçlarla birleşip isteğimizle perçinlenmesidir beklentiler.” Eğer ihtiyaçlarımızı gidip bi kenara atarsak yaşamak için ya diyojen olabilmek gerekir ki –birbirimizi kandırmayalım- bu derece modernize olmuş bir zamanda diyojen bile üstünde en az iki takım elbiseyle gezer. Arzular da vardı beklentilerin içinde. Onlardan vazgeçmek elimizde ama ne derece? Bir de insan neden en çok istediği şeyden vazgeçer ki? Bu kadar mı aciz hissediyor kendini vazgeçen?! Sinirlendim şimdi işte. Basitliğin beklentiler olduğunu söyleyen biri arzularından ve ihtiyaçlarından vazgeçiyorsa çabalamaktan korkuyor veya çabalamaya üşeniyordur -yaftalarım böyle insanları! Öyleyse gelip bu kişi bana “beklentilerin” basitlik olduğundan bahsetmesin. Kendi kaçmasını marifet olarak göstermesin! Beklenti denilen şey kendi kendine oluşmuyor ya. Kişiye ait olan belki de tek şey o beklentiler; onlardan da vazgeçebiliyorsa kişi, evet kabul ediyorum sistemin çarkına kendini bırakmış biridir ama bu sistem çarkları bilindiği gibi işlemiyor. İşleteni yok bir kere. Kendi kendine, doğaçlama dönüyor resmen ve bilemezsin ki az sonra çark duracak.
Hayaller beklentilerin ürünüdür kendi zihnimizde. Kırıldıkları yerler olacak elbet ama kırıldığını nasıl anlayabiliriz sorgulayalım önce?
“Olmak ya da olmamak; işte bütün mesele bu!” der Hamlet. Karşıtlık vardır bu sözde yadsınamaz. Hayal kırıklıkları varsa, daha önce hayallerinin gerçek olduğu anlamına gelir bu yoksa bilinemezdi, isim koyulamazdı bu olguya. Demek ki daha önce hayaller olmuş ve gerçekleşmiş. Sayın beklentileri basitlik olarak tanımlayan kişi; bir de yalan söyleme basitliğine girmişsiniz siz benim karşımda!
Anı yaşamak, anın tadını çıkarmak saygı duyarak… Ana ulaşabildiysek sadece mümkün bu. Bu durumda ana ulaşmak için bir geçmişimiz olması lazım; e yine karşıtlıklar işte; geçmiş-gelecek. Geçmişi olan bir insanın mantıken geleceği de olur. Bu durumda mecburen isteyeceksiniz. Bir saniye sonrasını düşüneceksiniz, sonra ondan bir sonraki saniye, akşam yemeği, yarın arkadaşınızla buluşmanız, bir sonraki hafta okul başlayacak, yaz tatilinde nereye gitsem… daha niceleri en sonunda da öleceksiniz. Eyvah ama ne yaptınız! Anı mahvettiniz?!
Ben de yaşamayı severim elbet anı. Ama beklentiler olmadan yaşadığınız zaman parçasına ulaşmamız da imkânsız. “Yarınsız; ama yarını hesaba katarak yaşamak…” diyorum ben buna. Yarın belki yokuz; ama ya olursak?
Bir oyun vardı; “Kadıncıklar”dı adı. Oyunda bir genelevde kadınların hayatları anlatılıyor. Bir sahnede orda çalışan(!) kadınlardan biri dostunu kovuyor ve onların da dostlarına bakması lazım. Adam yaklaşık olarak şöyle diyor: “Elalem ne der? Neriman bi dostuna bile bakamadı demezler mi?” verilen cevap daha da hoş ki: “Elalem dediklerin bizi düşünselerdi buradan kurtarırlardı.”
Şimdi elaleme bakarak hareket edeceksek özellikle Türkiye’de bu imkânsız. Kırk milletten elalem var her biri ayrı şey der. Ey sevgili elalemin sözüne bakan kişi(ler); elalem sizsiniz? Zaten çevre sizin düşünceleriniz bu zamana dek şekillendirmiş. Onlardan çok mu farklısınız? Merak etmeyin elalem ne derse desin yaşadığınız hayatta son kararları siz verirsiniz. Eğer elalem verirse e tabi haklısınız ne beklentiniz olabilir ne hayalleriniz ne de son kararlarınız. Lütfen bana bunlarla gelmeyin; kendi kararlarınız olsun ondan sonra konuşalım sevgili çevresinin ne dediğine kendi sesinden daha fazla önem veren kişi. Hem sizin muhatabınız ben değilim elalem.
Alperen Ak