- 544 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Mağara Gazisi
MAĞARA GAZİSİ
Tokat, Tarihi İpek Yolları Üzerinde bulunan , Samsun ile Sivas arasında bir geçit yeridir. Tokat ile Turhal arasındaki Kazova, olabildiğine uzanan ve 45 km ye yakın uzunluğu verimli , sulanan arazileri ile bir tarım cennetidir.
Kazova’nın Tokat’tan Turhal’a doğru giderken sol tarafında Akdağ eteklerinde 5000 nüfuslu şirin Pazar ilçesi vardır. Bu ilçe Türkiye’de marka bir ilçedir. İlginç özellikleri vardır.
Tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan Selçukluların ulu hakanı Alaeddin Keykubat’ın annesi Mahperi Hatun’un yaptırdığı Kervansaray buradadır. Bu Kervansaray günümüzde restore edilerek lokanta , çay evi olarak düğünlere sahne olmakta , sıra geceleri yapılmaktadır. Üzümören Kasabası yakınlarında Kaz Gölü ülkemizin sayılı doğal kuş cennetlerindendir. Ne yazık ki Pazar gerekli tanıtımları yapılmadığından gereken değeri hak edememiş bir ilçedir.
Bunun yanında tarihi camileri , hamamları, köprüleri ile çok eski bir yerleşim yeridir Pazar. Bu ilçeyi çok severim ben . Yaşamımda çok yer tutar.
Ülkemizin en güvenilir kadını olan Seda Sayan’ın anne ve babası bu ilçeye bağlı Dereköy’de doğmuştur.Seda Sayan bu ilçeye okul yaptırmıştır.
Almanya’da ilk dış kökenli PARTİ Genel Başkanı Cem Özdemir’in babası da Pazar’a bağlı Kalederesi Köyünde doğmuştur.
Pazar’ı asıl Pazar yapan ise dünyaca değerli Ballıca Mağarası’dır. Ucu bucağı görünmeyen bu mağara son yıllarda ünlenerek bayağı ziyarete uğramıştır. Sarkıt ve dikitleri , soğan oluşumları , nem oranı , Mağara yolunun Kazova’ya tepeden bakan manzarası beni çok etkiler.
Bu Mağara üzerine afsaneler yüzyıllar boyunca anlatılmış ve kitaplara konu olmuştur.
Başka illerde gelen dostlarımızı bu mağarada gezdirmek , onların bu mağarayı gezerken hayranlıklarını ifade etmesi beni çok etkiler.
Bir gün Ünye’de ünlü ressam olan işitme ve konuşma engelli ressam arkadaşım Arif hayatında ilk defa Tokat’a geldi. Çok usta ve güzel ressam olan Arif’e Tokat basını büyük ilgi göstermişti. Bundan memnun olan Arif ile beraber Pazar ilçesine gittik. Tesadüf, yiğenimin de şerbet içme ( bir tür nişan yapma , söz kesme , şerbet içilerek tatlı içelim , tatlı yaşasınlar merasimi bu ) merasimi vardı. Ondan sonra Pazar merkezden , taksi ile Ballıca Mağarasının olduğu yamacı tırmanmaya başladık. Arif manzaraya hayran kalmıştı.
Defalarca gezdiğim bu mağarayı bir sanatkar arkadaşımla gezmek benim için başka zevk olacaktı ama başıma gelecek olan olaydan da habersizdim.
Arif ile başladık mağarayı gezmeye. Mağaranın sarkıt ve dikitleri, soğan oluşumları , nemli havası ve güzelliği karşısında renklere renk veren , sesiz dünyasında yaptığı resimlerle ses olan Arif’in mağaraya olan hayranlığı beni çok etkiliyor ve sevindiriyordu. Arif resim üstüne resim çekti. Mağaranın ziyarete açılan tüm katlarını gezdik. O kadar gezdik ki , ben artık defalarca gediğim bu mağarada usanmaya başlamıştım. Can sıkıntısı ile aniden dönünce önce sersemledim. Sanki bir insan bana yumruk atmış gibi olmuştum. Gözlüklerimiz yerlere saçılmıştı. Sersemlik geçtikten sonra , baktım ki kafamdan bir sıvı akmakta. O zaman anladım ki kafamız aniden dönerken mağarada ucu sivri sarkıtlara çarpmış ve çarpmanın etkisi ile kafamız yarılmıştı.
Arif’in biraz önceki , mağarayı gezerkenki sevinci ve neşesi bir anda korkuya ve şaşkınlığa ve hayrete dönüşmüştü. Hemen kafama tampon yaparak hızla mağaradan dışarı çıktık. Mağara dışında rastladığımız sağlık memurları çamura bulanmış kanayan yaramızla hilkat garibesine dönen kafamızı temizleyerek bizleri Hastaneye yönlendirdiler.
Hemen orada bizi bekleyen taksi ile Pazar Devlet Hastanesine gittik. Kafamıza 5 dikiş atılmıştı. Ben kendimi toparladıktan sonra , başımın ağrısı geçtikten sonra Ari^’i teselli etmeye başladım. Gerçekten de hayat acı tatlı , sevimli , çirkinliklerle doluydu.
Kafamıza dikiş atılıp, ilaçlarımızı da aldıktan sonra eve gelerek üstümüzü değiştirdik. Hayat devam etmekteydi. Kafamıza atılan dikişler ve dikişin üzerine sürülen tentürdiyotla ilköğretimde kırmızı kurdale takan kızlara dönmüştük.
Arif ile çay içmeye çıktık. Kafamızda kazanın izlerini görenler bize ne olduğunu soruyorlar, ben ise arkadaşımı üzmemek için bana soranlara “ Sormayın hanımla kavga ettik de , kafamda oklava kırdı” diyordum. Beni tanıyanlar böyle bir şeyin olduğuna inanmıyorlardı tabii. İşin aslını anlatınca görünmez kazaya herkes hayret ediyor, bizlere şifalar diliyorlardı.
Her türlü acıya rağmen hayat devam etmekteydi. Akşam tesadüfe bakın ki , dayımın torununun düğünü de vardı.Oraya da gitmemiz lazımdı.Oraya da gittik gene aynı sorular , gene aynı cevaplar , gene aynı şakalaşmalar. Oradan bir arkadaşımızın evine çay içmeye gittik. Arif akşam Ordu’ya dönecekti. Bu gün hem evinci hem de acıyı aynı anda yaşamıştım.
Arifi yolcu ederek eve çekildiğim zaman o gün yaşadıklarımı düşündüm. Bir başsağlığı ziyareti, bir nişan, bir düğün , bir ziyafet , bir mağara ziyareti yaparak Mağara Gazisi olmamız, bir ziyaret , bir ziyafet hepsi de bir güne sığmış, arkadaşımızın güzellikler görmesi bizim acımız olmuştu. Bu olay hayatımızın her zaman bir çürük iplikle bağlı gibi bağlı olduğunu her an bu ipliğin kopabileceğini de gösterdi bana
Arkadaşlara rastladığım zaman bazen bu olayı bilenler bana “ Ne haber Mağara Gazisi? ” diye takılırlar, be gülümserim ama bu olayın hayatıma kattığı anlam ve Allah’ın bize vermek istediği dersi anlayınca yaşamanın güzelliklerine her zaman şükür ederim . Allah kimseyi Mağara Gazisi yapmasın.
TURAN YALÇIN-TOKAT