SON HUTBE: AŞK
Şehid Muhammed Bakır Es-Sadr
Bu âlemde, Allah rızasından gayri gerçek olamaz...
“Bir insan ya Allah’a âşıktır ya dünyaya. Fakat bir kalpte iki aşk bulunmaz(1). (Ey Rabbimiz) İzin ver, kalplerimizde ne olduğunu test etmemize! Bize izin ver ki, bilelim ilahi aşk mı yoksa dünya aşkımı baskın içimizde. Eğer ilahi aşksa baskın olan, o vakit, onu daha da derinleştir. Ama Senin yasak kıldığın dünya aşkıysa baskın olan, bizleri bu ölümcül hastalıktan kurtar!(2)
İnsanın kalbine taht kuran aşk iki çeşittir. Bizim için mükemmel aşk, derecesi iki katı olan aşktır ve mecazî aşksa, tek dereceli aşktır. Mecazî aşktan başlamak gerekirse, bu halette, aşk insanın hislerinde, isteklerindedir. İnsan işlerinden kalan boş anında aşkıyla ilgilenmeye koyulur(3).
Kamil aşk ise, insanın tüm uğraşının aşk olduğu ve aşktan başka hiçbir şey onun ilgisini çekmediği halettir. O halette, insan hayatta sahip olduğu şeylerle asla ilgilenmez artık.
Bu iki çeşit aşk da ilahi aşkın içinde mahfuzdur. Mecazî aşk, inançlının dünyadan arınmış kalbinde belirir. Acil işlerinden bağımsızlaşır bağımsızlaşmaz kalbindeki aşka yönelir.
Kamil aşksa, Peygamberlerin ve İmamların kalbinde bulunur(4). Hepimiz mübarek mezarı Necef’te bulunan İmam Ali a.s’ı tanırız. O büyük şahsiyet şöyle buyurmuştur: “Hiçbir şey görmem ki öncesinde, sonrasında ve onunla birlikte Allah’ı görmeyeyim.
Aslında, onun koca kalbini kaplayan ve Allah’tan başka her şeye karşı teveccühünü kesen, Allah aşkıydı. İnsanları bile gördüğünde Allah’ı görürdü. Allah’ın güzelliklerine bakınca O’nu hatırlardı(5). Allah’la olan bu bağlantı her zaman onun önceliğiydi, Allah’aydı tüm teveccühü ve Allah’tı ümitleri ve nefes alış-verişi. Allah’a olan ilgisini başka birinin çekmesine asla izin vermedi.
Dünya aşkı öyle bir raddeye ulaşır ki, göz ondan önceki, sonraki ve onunla birlikte olan başkasını görmez. Kişi, ne yaparsa yapsın, dünya kazancı için yapar. O kendini birkaç günden fazla ölüme bağlayamaz. Bu dünya aşkının kâmilleşmiş halidir. İmam Sadık a.s şöyle buyuruyor: “Bu dünya deniz suyu gibidir, birisi ondan içmeyi görsün, ne kadar içerse o kadar susar”.
İmam Ali a.s’ın şecaatinin ve yiğitliğinin kaynağı ilahi aşktı. Onun başarısı öyle şans eseri gelen bir başarı değildi. O Allah’a sadakat ve aşkla neşet eden bir başarıydı. O, Haricilerle savaşa girdiğinde 60 yaşındaydı ve onlardan tek başına 4000’ini öldürmüştü. İhtiyatlı olmasının yanında adaletinden ödün vermeden şecaatin zirvesindeydi o. Hakkı gasp edildiğinde, Allah tarafından susması ilham olduğundan sustu. O gün, gençliğinin başındaydı. Gençlik ateşi yanmaktaydı. Ancak İslam ona, hakkı gasp edilmesine rağmen, sükûneti, sakinliği öğütledi (o da sustu).
Tüm bunlardan sonra, bizim hayatımızın hali nedir? Hayatımız, hayali ve kurgu şeylerin koleksiyonu halindedir. (Hatırlayın!) Harun Reşid hayatında muktedirdi. Gece gündüz ona lanet okuyoruz (bizler). (Neden? Çünkü) Biz diyoruz ki, bizler Harun’dan daha iyi, daha imanlı ve takvalıyız. Harun Reşid’in dünyası(sahip oldukları) bize sunuldu da bizler ret mi ettik? Öyle değilse, biz ondan daha imanlı olduğumuzu nereden biliyoruz? Bize sunulan dünya Harun’unki değildir. Daha kısıtlı ve daha önemsiz bir hayat bizimkisi. Bizim hayatımız daha kısa ve Harun’unki kadar zengin ve önemli bir hayat değil. Bu dünya lezzeti için, o İmam Musa-i Kazım a.s’ı hapsetmişti(6). Bizler emin miyiz ki, aynı şerait içerisinde İmam Musa a.s’ı hapsetmeyeceğimizden? Kendimizi sorgulayıp, bu soruyu nefsimize yönelttik mi? Bir kere Harun gibi yaşama şansımız olsa, o zaman anlamaz mıyız daha imanlı olup olmadığımızı?
Bu âlemde, Allah rızasından gayri gerçek olamaz(7). İmam dünya için çalıştı da mı dünyanın en fakir insanı oldu. Allah için çalıştı ki, ölüm döşeğinde, “And olsun Kabe’nin Rabbine, kurtuldum” dedi. Bu dünya uhrevi ilim talebelerine göre değil. Bu dünyayı uman bir talebe ne bu dünyayı elde eder, ne ahreti. Hele ki, dünya bize karşı zalimdir, bir talebe olarak, çabamızı ahreti elde etmeye harcayan bizler için, bu dünyanın pek bir önemi yoktur.
Her an ölümü düşünmeliyiz bizler. Babam öldüğünde benden daha gençti. Kardeşim de benden daha genç öldü. Ben de hayatımı tamamlıyorum artık.
Allah’tan bizi arındırmasını ve kalplerimizi sadakatle doldurmasını dileriz. Ondan dileğimiz, aklımızı Onun rızasını elde etmeye yöneltmesi, kalbimizi aşkıyla, korkusuyla ve yakiniyle doldurmasıdır. Ve Ondan kitabını öğrenmemizde bize yardımcı olmasını dileriz. Amin!
(*) Bu hutbe, Şehit Muhammed Bakır Es-Sadr’ın, kardeşi Bint-al Huda ile asılmadan önce öğrencilerine okuduğu son hutbedir…
Çevirmen: Hüseyin BEHEŞTÎ
Notlar:
(1) İmam Ali a.s şöyle buyuruyor: “Bir kalpte iki aşk bulunmaz”(Nehc’ül Belaga) Aziz şehit r.a bu hadise işaret etmektedir.
(2) Allah’ın dünyaya olan aşkı yasakladığına dair, Kuran’da birçok ayet bulmak ve yorumlamak mümkündür. “Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke bilmiş olsalardı!”(Ankebut 64). “Hiçbir kimse yok ki, ölümü Allah’ın iznine bağlı olmasın. (Ölüm), belli bir süreye göre yazılmıştır. Her kim, dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz; kim de ahiret sevabını isterse, ona da bundan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız”.(Al-i İmran 145). Öte taraftan Hz. Resul s.a.a ve İmamların a.s sünnetinde de dünya nimetlerine verilen önem çok azdır.
(3) Şehit’in r.a açıklığa kavuşturmak istediği nokta şudur ki, dünya aşkı ya da Allah’ın dışında herhangi bir şeye duyulan aşkın da mükemmel ve eksik olarak iki şekli vardır. Mesela insan beşeri aşkta da kamil bir seviyeye erişebilir. Öte taraftan eksik olan aşk durumunda, insan için öncelikli olan hayatıdır. Hayatından kalan boş anlarda aşka yönelir.
(4) Şöyle bir soru geliyor insanın aklına, acaba Peygamberler ve İmamlar dışında Allah’a karşı kamil bir aşka sahip olamaz mı insan? Bu sorunu açıklaması çok geniş olmakla birlikte, bizim görüşümüz odur ki, Peygamberler ve İmamlar dışındaki insanlar böyle bir kamil aşkın sahibi olamazlar. Onlar hayatları boyunca her zaman kemalata yol alırlar ve sonunda ahret yurduna göçerler. “Hayırlarda yarışın” ayeti kerimesini bu açıdan düşünmek iyi olacaktır sanırım…
(5) Öyle ki, İmam Ali a.s bu aşkın verdiği güçle ve yarattığı iman ile, “perdeler kalsa (gözümden) yakinim artmaz benim” demiştir(Nehc’ül Belaga). Bir diğer hadisede de, “görmediğim Allah’a inanmam ben” diyerek, Allah’a olan aşkını açıkça itiraf etmiştir. İmam Ali a.s’ın uhrevi aşkını ispatlayan olaylar bununla sınırlı değildir şüphesiz…
(6) Harun Reşid, İmam Musa-i Kazım a.s’ı defalarda öldürmeye kalkmış, çeşitli engellerle karşılaşınca vazgeçip, hapsetmiştir. Daha sonra da zindanda zehirletip, kendi evine göndermiştir. İmam Harun verdiği zehirle kendi evinde şehit olmuştur. İmam Musa a.s’ın zindan geçen hayatı, büyük bir imamet mücadelesidir. Tarihin sayfalarını bu konu için karıştırmayı sizlere tavsiye ederim…
(7) Kuran’ın şu ayetlerini bu cümleler ışığında okumanızı tavsiye ederim: “Yeryüzü, Rabbinin nuru ile aydınlanır”(Zümer 69). “Allah, göklerin ve yerin nurudur”(Nur 35). “Gök gürültüsü Allah’ı hamd ile tesbih eder”.(Rad 13). “Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbih eder. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. O, halîmdir, bağışlayıcıdır”(İsra 44). “Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah’ı tesbih ettiklerini görmez misin?”(Nur 41). “Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmektedir. O, azîzdir, hakîmdir”(Hadid 1).