Yaşlı Kadın Genç AŞK –II-
...delikanlının sözlerini duyunca kız koşarak uzaklaştı. Akşam olup odasına geçtiğinde delikanlının sözleri odasının duvarlarında yankılanıyordu sanki:
“Belki yoğunsunuzdur belki değil, belki âşıksınızdır belki de maşuk, belki evlisinizdir belki de bekâr. Fakat hangi durumda olursanız olun yüreğinizde yüreğime bir AŞK açın, belki inanırsınız Ona belki de aldırmazsınız.” Yüreğimde bir yer açmalı mıyım diyerek sabahı buldu kız. Uykusuz uykusuz işin yolunu tutarken hala sözler aklındaydı. İşin bitmesini ve delikanlıyı görmeyi o kadar çok istiyordu ki ama bir tarafı da unutmasını fısıldıyordu. Kız bir orada bir burada nereye gitse dolu, almıyor, nereye gitse boş, dolmuyordu. Şaşırıp kalmıştı işte.
Yine bir çarşamba günüydü, tam bir hafta geçmişti ve kız sahiplendiği mekânına uğramamıştı. İşten sonra Beyoğlu’na gitmeyi kafasına koymuştu. Kararını vermişti, konuşacaktı delikanlı ile. İş bitti, kız heyecanla özlediği yere doğru yol aldı. Birkaç kez yukarı aşağı yürüdüyse de delikanlıyı bir türlü görememişti. Tam ümidini kaybettiği sırada bir anda karşısına çıkıvermişti delikanlı. Kızı bir heyecan alıvermişti, kendini topladı delikanlıya doğru yürümeye başladı. Gözlerinin içlerinde birbirlerini görüyordu iki sevgili. Derin bir soluk alıştan sonra kız: “ Belki delisiniz belki de değil, belki serserisiniz belki de beyefendi, belki şıp sevdisiniz beklide gerçek sevgili. Her ne olursanız olun yüreğimin içinde bir yer var artık, sizin için. Belki inanır belki de aldırmazsınız.” Delikanlı bir anda kızın elinden tuttu ve sözlerle değil bakışları ile anlatıyordu o an ki duygularını. Aslında ikisi de inanamıyordu olanlara, sanki yaşanılanlar bir film ve ikisi de birer artisti. El ele yürümeye başladı sevgililer Beyoğlu’nda Eleni Karaindrou’nun müzikleri eşliğinde.
Kız akşam yatağına uzandığında olanlar bir bir gözünün önünden geçip gidiyordu. Heyecanlı, karmakarışık bir hali vardı. “AŞK böyle bir şey olsa gerek, arkadaşlarım anlatırdı da inanmazdım. Neredeee! Gerçekten AŞK varmış, kızım bak haline” diye konuşmaya başladı kendi kendine. AŞK gerçekten de vardı ve en güzel halini yaşıyordu yalın bir şekilde.
Her geçen dakika hatta saniye aklında hep delikanlı vardı kızın. Onu düşünmeden edemiyor, Onsuz hayaller kuramıyordu. Hayatını ikiye ayırıyordu: O ve diğerleri diye. Yaşadığı, soluk aldığı bu evrenin içinde delikanlı yoksa yaşamanın hiçbir değeri yoktu kız için. Bu durumu belki de biraz abartıyordu; fakat bir gerçek vardı ki AŞK kaçınılmazdı.
Yine bir iş çıkışı buluşacaklardı her zamanki yerlerinde. Kız bugün çok daha güzeldi ve alımlı. Koşarcasına gidiyordu sevdiğinin yanına. Jön Türk tiplemesi gibi karşısında duran delikanlıydı sevgilisi, kimsenin değil yalnız Onundu. Delikanlının elindeki kırmızı gül de çok manidardı aslında. El ele kavuştu, göz gözle buluştu, kalp kalbe karıştı ve AŞK’lar yarıştı bu zaman diliminde. Yürümeye başladılar ve uzun uzadıya konuşmaya daldılar. Gülüşmeler, sevgi dolu sözler, ürkek bakışlar, tatlı nameler, AŞK kokuları, sevgi tomurcukları, duygu pıtırcıkları, yapılabilecek her şey, hissedilebilecek her duygu ve anlatılabilecek her söz vuku buldu âşıklar arasında. Saat oldukça ilerlemiş ve ayrılma vakti ne yazık ki gelmişti, malum Samatya’ya gidecekti kız. Delikanlı kızı bırakmaya götürdü, bir sokak geride kızın, “ben buradan sonra yalnız giderim” demesi üzerine içerledi delikanlı, hatta biraz da kızdı, “ne var ki canım bunda sevgilimizi evine bırakacağız şunun şurasında, kime ne oluyor ki” diye mırıldandı. Bir an olsun kendini kızın yerine koydu ve Onun doğru söyleyebileceği kanısına vardı. Fakat dedi delikanlı “bir şartım var o zaman”. Kız, “şantaj ha” diyerek gülümsedi. “Şantajsa şantaj, adı benim için önemli değil önemli olan şu anda bana vereceğin cevap” dedi delikanlı sırıtarak. Kızı bir heyecan sardı ve içini kemirmeğe başladı acaba ne diyecekti delikanlı. Delikanlı konuşmaya başladı başlamasına ama kız arada bir konuşmanın arasına giriveriyordu.
”-Malum yarın hafta sonu.” Eeee dedi kız.
-Dur sözümü bölme. Hani diyorum ki yarın buluşsak, Eminönü’nden vapura binsek sonra Büyük Ada mı olur, Heybeli mi, Burgaz mı, Kınalı mı, herhangi birinde insek, şöyle bir tur atsak ondan sonra evimize gelsek nasıl olur diyecektim.
-Başka derdin yok mu senin? Olur, gezelim de babamlar duysunlar değil mi? O zaman bir daha bekle görüşürüz(!) Daha çok erken biraz zaman geçsin, bazı şeyler netleşsin sonra bakarız.”
“-Bazı şeyler de dediğin de ne?” diye atıldı delikanlı
“-Bazı şeyler işte, zamanı gelince anlarsın” diyerek geçiştiriverdi kız hemen. Aslında o kadar çok gitmek istiyordu ki, ne yapsın üzerindeki mahalle baskısını da kaldıramıyordu. Doğru karar verdiği kanısında mutlu bir şekilde delikanlının yanından bir hoşça kal çakıp ayrılıverdi. Delikanlı kızın arkasından bakakalmıştı. Tarifsiz bir duygu haliyle bulunduğu muhitten yavaş yavaş uzaklaştı. Ama ümidini kaybetmedi çünkü inanıyordu, çünkü âşıktı ve biliyordu ki AŞK engel tanımayacaktı.
Kapının zil sesi ile irkildi yaşlı kadın. Elinde tespihi ile kapıya doğru yöneldi ve ısrarla basılan zili susturabilmek adına kapıyı hızlıca açtı. Gelen büyük kızıydı. Büyük kız “gittiler mi bizimkiler” diyerek içeri girdi. Bizimkiler deyince yaşlı kadın duraksadı “bizimkiler de kimdi?” derken diğer çocukları olduğunu anlayıvermişti. “Evet, gittiler kızım” demekle yetindi. Büyük kız soru yağmurunu tutuyordu anneyi adeta.
“-Sen ne yapıyorsun anne burada? İstersen bize gidelim sıkılmışsındır.”
Yaşlı kadın kısa cevaplar veriyordu, kısa ve net.
“Sağ ol kızım, ben böyle iyiyim. Siz rahatınız bozmayın.
-Aman anne rahatını bozmakta ne kelime, olur mu hiç öyle şey. Valla olmaz doğru bize gidiyoruz şimdi.”
Yaşlı kadın kızının bu isteğini kıramadı ve birlikte evinin yolunu tuttular…
Fatih Mehmet MİRZA