- 1608 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Ayinesi İştir Kişinin, Lafa Bakılmaz...
Türkiye’nin gündemi ne menem şey olduğu henüz bilinmeyen AÇILIM tartışmaları ile çalkalanmakta.
Hükümet yetkilileri kapı kapı dolaşarak destek arayışını sürdürürken tam olarak neye destek istedikleri konusunda ipucu vermekten de ısrarla kaçınmaktalar.
Bir takım kalemşörler daha şimdiden koşulsuz alkış tutmakta, yalakalıkta çıtayı her seferinde biraz daha yükseltmekteler.
Hani içeriğini bilsek, belki biz de alkış sesini birkaç desibel artırabiliriz diyeceğim ama bugüne kadar alkışla filan işimiz olmadı. Dostlar pazarda görsün diyerek kimsenin gözlerinin içine bakıp, etrafa sahte tebessümler saçmadık. Zira bu konularda her alkışın, her yılışmanın ardında bir beklentinin yattığını çok iyi biliriz.
Her zamanki gibi despot yaklaşımların muhatabı olmamıza rağmen yanlışları göstermeye talibiz ki yaptığımız şey tam olarak budur. Yoksa şirin görünerek şahsi menfaatlere basamak oluşturmak ne bizim ne de onurlu yaşama gayreti içinde olan herhangi birinin yolu olamaz.
Sanırım şakşakçılığı hayat felsefesi edinenlerin anlayamadığı şey bu. Çünkü onlar kolaycılığa alışıktırlar. Zora gelemezler. Güçlünün yanı başında olarak kendilerini güvende hissederler. Refaha ulaşmanın tek yolu olarak, birilerinin gölgesinde yaşamayı görürler.
Oysa marifet; zoru göğüsleyebilmektir.
Marifet; Zorbalığa karşı onurlu duruş sergileyebilmektir.
Marifet; ezileceğini bile bile elini taşın altına koyabilmektir.
Milletimizin yüreğindeki bu yüce ruh haletine ne oldu? Neden yanlışa dur, zulme yeter demekten böylesine aciz?
Neden sessiz?
Vatanı uğruna Çanakkale’de tereddütsüz ölüme koşan Türküyle, Kürdüyle bu millet değil miydi?
Yedi düvele karşı zulme dur diyen, yerle bir edilmiş imparatorluğun küllerinden koskoca Türkiye Cumhuriyetini inşa eden yine bu millet değil miydi?
Kurtuluş Savaşı ile emperyalizmi dize getiren bir millet nasıl olur da bölünmenin eşiğine bu denli yaklaşabilir?
Bizi güçlü kılan birliktelikten, böylesine ayrışım çığlıkları yükselmesini kimler nasıl sağlamışlardır?
Emperyalizmin maşası terör örgütü PKK’nın otuz yılda başaramadığı ayrışımı, birbirine hasım edemediği Türk-Kürt kardeşliğini bu kadar tahrik etmek kimlerin hangi emellerine hizmet etmektedir?
Türkiye Cumhuriyeti bebek katilinin İmralı’dan gönderdiği yol haritalarını tartışarak mı sözde demokratik açılımı gerçekleştirebilecektir?
Bu mudur milletimize reva görülen çözüm yolu?
Etnik ayrışıma yol açacak, ırkçı milliyetçiliği körükleyecek yöntemler yerine neden doğu ve güneydoğuda toprak reformu yapmak kimsenin aklına gelmez?
PKK terör örgütünün besin kaynağının işsizlik olduğu bilinmesine rağmen neden söz konusu açılım toprak reformu alanında gerçekleşmez?
Ülkemizde işsizlik nedeniyle suç oranı ve çeşitliliği rekor boyutlara ulaşmışken bölge halkına daha rahat nefes aldıracak ekonomik önlemlerin alınmasına engel olan güç odakları nelerdir?
Artan nüfus nedeniyle ekip biçtikleri arazilerin yetersiz kalması bölge halkını çaresiz bıraktığı, bunun da PKK’nın eline büyük bir koz verdiği bilinmiyor mu?
Ekip biçeceği toprağı olan hangi akıl sahibi insan çocuğunun dağa çıkmasına göz yumar?
İşi gücü yerinde olan, gelir dağılımından yeteri kadar pay alabilen insanı suça itebilir misiniz?
Yakın akrabalarının gelir düzeyinin arttığına ilişkin duyum alan genci hangi terör örgütü dağda tutabilir?
Açılım yapılacaksa işte bu konularda açılım yapılmalıdır. Akılcı ve kalıcı çözüm; belediyelerin yetkilerini artırarak etnisiteye dayalı bölgeler oluşturmak değildir. İletişimi sağlayan ortak dili sulandırmak hiç değildir. Dil birliğini ortadan kaldırmak, sömürge zihniyetidir ve toplumların birbirinden koparılmasını amaçlamaktadır.
Hiç kuşkusuz en büyük ve önemli açılım etnisite ve inançlar üzerinden siyasetin elini çekmesini sağlayacak yaptırımlar olacaktır ki bu belki de en önemli ve hayati husustur.
En az üç çocuk söylemlerinin aksine devlet eli ile nüfus planlaması konusunda halkın bilinçlendirilmesi ve geleceğin bilimsel yaklaşımla planlanması da yapılması gereken açılım olmalıdır.
Ama görünen o ki; ülke gerçeklerine ve çıkarlarına uygun açılımlar yerine ayrışımı hızlandıracak seçenekler ön plana alınmaktadır. Bu da kuşkusuz emperyalizmin gelmiş geçmiş en kapsamlı projelerinden biri olan B.O.P (Büyük Ortadoğu Projesi) ile tam uyum içindedir.
YORUMLAR
Erol Başçı kardeşim burada ki en kadim okurlarımın başında gelir. Bu durumdan elbette memnunum.
Nedenine gelince;
Buradaki herkes gibi benim de amacım farklı bir pencere açarak yaşananların ısrarla görülmek istenmeyen yanlarını gösterebilmektir.
İşte Erol bey gibi benimle aynı görüşü paylaşmayan insanların yazılarımdan anlayabildiklerini değerli zamanlarını harcayarak, kafa yorarak bizimle paylaşması, yazının amacına ulaştığına delalettir. Buna gıdıklanma etkisi de denebilir.
Belli bir siyasi görüşe odaklanarak yazmak kadar, okunan yazının belli bir siyasi görüşe odaklanarak algılanması da güdümlü algılama sınıfına girer. Bu tür algı ile ister yazılsın ister okunsun bireysel kanaate uygun bir çıkarıma varılamaz.
Elbette düşünebilen her insanın bir hayat felsefesi, ideolojisi, siyasi görüşü olabilir. Olmalıdır da. Önemli olan olaylara bakarken o olayın derinlemesine görülüp görülememesidir.
Bakarken gördüklerini kendi siyasi görüşüne uyarlayarak algılamak ciddi bir sağlık sorunudur.
Tedavi edilmesi gerekir.
Erol beyin sayfamı ziyareti sonucunda yazıda anlatılan ile pek ilgi kuramadığım yorumunu okuyunca daha önceki yazılarıma bıraktığı benzer notları anımsadım. Varabildiğim sonuç; ya ben aynı yazıları kopyala yapıştır yöntemiyle farklı farklı başlıklar altında yazıyorum ya da Erol bey önceden hazırladığı matbu yorumlarından birini kopyala yapıştır yapıyor.
Mesela neredeyse bütün yorumlarına sıkıştırdığı zulüm, darbe gibi artık kendisiyle özdeştirdiğim bazı kelimeler var. Kendisi gibi düşünmeyenleri darbeci olarak görmesini neye yoracağımı bilemiyorum ama bildiğim tek şey var. O da; darbenin mevcut zeminini hazırlamış olduğudur. Oysa yazılarımda genellikle sağlıksız mevcut ortamı eleştiren, yeren, yanlış gidişata dikkat çekmeye çalışan bir tutum içerisindeyim. Durum böyle iken darbeci olarak nitelendirilmek haksızlık sayılmaz mı?
Yaşı itibariyle Erol bey kendisi de bilir ki son askeri darbe ister Türk, ister Kürt olsun ulusalcıların üzerinden adeta silindir gibi geçmiştir. Darbe sağcı ulusalcılar ile solcu ulusalcıları ezip geçmiştir.
Kimlerin önü açılmış diye baktığımızda ise gördüğümüz manzara dehşet vericidir ve bugün o dehşeti yaşamaktayız.
Önü açılanlar; başta cemaatler ile PKK gibi etnik bölünmeye hizmet eden yapılanmalardır. PKK’nın ilk eylemi etnik ayrışımın startı, zorunlu dindersi, başörtüsü yasağı ve paralelinde cemaatlerin beslenmeye başlaması da inançsal kaosun önünün açılmasıydı.
Geldiğimiz nokta ise hepimizin gözleri önünde. Bunu görmek için Erol beyin ille de benim yazılarımı okuması gerekmiyor. Sürekli gözünün önünde perde gibi duran tablodan yüzünü çevirip etrafına baksa eminim çok şeyi görecek.
Belirli bir siyasi görüşe odaklanmış pencereden bakıldığında genellikle bu türden bariz yanlışlara düşülebiliyor.
Kısmi doğrularla bir bütün oluşturmanın zorluğu yazıya yansımış.
Örneğin, 25 yıldır süregelen ve bir türlü bitmeyen, bitirilemeyen, "bitirilmeyen" terör olgusu sanki hiç yokmuş, sanki bu ülkede böyle bir afet yaşanmamış, sanki analar evlatlarının ardından gözyaşı dökmemiş, sanki şehit cenazelerindeki isyanlar yeri göğü inletmemiş gibi, sanki ülkede Türk Kürt ayrımını kaşıyanlar asıl 25 -30 yıldır,- bazen çeteler eliyle, bezen derin devlet eliyle bazen şehit kanından siyasi oy devşirmeye çalışan siyasiler eliyle- olmamış gibi düşünmek, insanları da sanki öyleymiş gibi bir algıya sürüklemek neye hizmet eder ki? Hepimiz yaşadık bu süreci çünkü. Bu ayrışma bitsin, Türk Kürt kardeşliği sanki 25 yıllık terör sürecinde yaşandığı gibi acılar olmadan, yeniden tesis edilsin diye düşünmek niçin rahatsızlık versin ki sağduyulu insanlara? Şİmdiye kadar işte, maksatlı olarak terörün bitirilmemesini, maksatlı olarak kardeş kavgasının proveke edilmesini, silah tüccarlarına hizmet etmeyi, bu tüccarlardan yüksek komisyonlar almayı, uyuşturucudan elde edilen korkunç rantı paylaşmak için terörü bilerek azdırmayı,Derin katliamlar, derin suikastler yaparak halkın arasına nefret ve ayrışma zehirlerini enjekte etmeyi hiç görmezden gelsek bile, bu gerçek terör ortamını tamamen ülke gündeminden çıkarmak için niye ciddi bir girişim yapılamadı? Şimdi iktidar tarafı "planım şu, şöyle şöyle yapacağım " demiyor.Halkın büyük bir kımının, sivil toplum kuruluşlarının bu sorunu çözme konusundaki samimiyetler,ni ve desteklerini arıyor, soruyor.Sorunun çözümü hakkındaki fikirlerini, düşüncelerini, varsa, ortaya koyuyorlarsa, akıllarından geçirmişlerse bugüne kadar bir an için bile olsa, "çözüm planlarını" almaya çalışıyor.Toparlanan bilgiler ışığında belli ki en ortak yönlerden başlayarak bir çalışma yapılacak ve adım atılacak.
Oysa karşıda, kendi gücünün ve öneminin farkına varamayan, her olumsuz girişimi başka ülkelerin dikte etmesine bağlayan, kendi kendimize kararlar alıp uygulayacağımıza inanamayacak kadar "aşağılık kompleksi" ile şişirilmiş düşünceler var.Kötü şeyler yapılıyorsa ABD, AB; BOP türü organizasyonların planları ile oluyordur.Örneğin, terör sürsün de biz de silah ticaretinden komisyonlarımızı avantalarımız almaya devam edelim diyen çeteleşmelerin varlığını görmezden gelmektir bu.Terör ve kaos ortamı, kargaşa, çatışmalar, şehit cenazeleri sürsün de, önümüzdeki seçimlerde daha çok oy alayım, ya da halkı bıktırıp bir askeri darbeye razı edeyim diye düşünen çevrelerin varlığını, bugün bir çok şeyi artık net olarak bilmemize rağmen görmezden gelebiliyoruz.
Öyle veya böyle bizim artık ne şehit cenazesine ne terör gündemine tahammülümüz var.Yapılacaklar konusunda da ölçümüz kendi ihtiyaçlarımız.
Terör bitsin diyenler, ortak çalışma önerenler kim olursa olsun ister ABD ister AB olsun, onlar da bunu istiyor diye kendi doğrularımızdan şüpheye düşmeyiz. Kıytırık bir ülke değiliz biz.Cihan imparatorluğu geçmişi olan, büyük bir kültürün mirası ve temsilcisiyiz.
erolbasci tarafından 8/25/2009 8:44:15 AM zamanında düzenlenmiştir.