- 992 Okunma
- 16 Yorum
- 0 Beğeni
BALIKLARIM ORUÇ TUTUYOR
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Dedem felç olduktan sonra iyice içine kapandı. Zaman zaman hiç bir neden yokken ağlardı. Onun bu hali, içimi acıtır ama; elimden bir şey gelmezdi.
Ben her gün işe gidiyorum; çalışmam gereken bir işim var. Ninemde çarşıya pazara gider, dedem çok zaman evde yalnız kalırdı. Ne yapabilirim diye çok düşündüm. Dedemin konuşabileceği bir canlıya ihtiyacı var, bunu ben sezebiliyorum ama; ne yapacağımı bilmiyorum. İşten eve gelirken bir akvaryumcunun önünde durdum, rengarenk balıkları seyrederken dedem aklıma geldi. Aniden karar verip içeriye girdim ve balıkları incelemeye başladım.
_’ Tamam! şimdi buldum, dedeme balık almalıyım’
Bir sarı, bir kahverengi iki balık, birde fanus aldım. Balıklarımı fanusa koyup doğruca dedeme gittim.
_’Bak, dede bunları sana aldım; artık canın sıkılmaz balıklarınla konuşursun’ deyip yanındaki sehpanın üzerine koydum fanusu. Dedem balıklara doğru elini uzatıp.
_’Hey! Sarı şey, senin adın sarı şeker. Öteki, sen çok kıpırdıyorsun, kuyruğun durmadan çatallaşıyor, seninde adın çatal kuyruk, adınızı iyi ezberleyin çağırdım mı bana bakın, yoksa size yem vermem haberiniz olsun’.
Dedem balıkları çok sevdi ve hemen kaynaştı onlarla. Karşıdaki yeşil koltuğa oturup dedeme baktım, karşımda iki canlı türü duruyor. İkisi de birbirine muhtaç bir şekilde. İkisi de mahkum; dedem yatağa, balıklar fanusa mahkum. Birilerinin yardımı olmadan hayatta kalamazlar.
Çok iyi bir seçim yaptığımı şimdi daha iyi anlıyorum, dedem artık eskisi gibi içine kapalı değil. Balıklarıyla konuşuyor, onların yemini veriyor, bir şekilde meşguliyet kazandı.
Dedem ve balıklar bir yıl birlikte yaşadılar. Dedem Hakkın rahmetine kavuşunca balıkları alıp kendi evime getirdim.
Ben yemek yerken onlar başlarını fanustan çıkarıp, cıp cıp diye sesler çıkarıyorlar.
O zaman anlıyorum, onlarda yemek istiyorlar; kalkıp onlarında yemlerini veriyorum.
Sıkıldığımda ben de dedem gibi onlarla konuşuyorum, onlar benim can yoldaşım oldular.
Ramazanın ilk günü sahura kalktım, yemek yerken balıklarım uyandı ikisi birlikte cıp cıp diye sesler çıkarıyor.
_’Hey! Sarı şeker sus bakalım daha sabaha çok var, sende uyu, çatal kuyruk sizde mi oruç tutacaksınız’ ben ne kadar konuşursam konuşayım balıklarım susmadı, durmadan yemek istiyorlar.
_’Anlaşıldı, sizde oruç tutacaksınız, sizinde yeminizi vereceğim ama; imsaka yakın vereyim de acıkmayın bari’ deyip ezandan on dakika önce yemlerini verdim.
Akşam iftara ninem çağırdı, oraya gittim, ezan okunurken balıklarım aklıma geldi, koşarak eve gelip yemlerini verdim. Henüz kendim iftarımı açmamıştım.
_’Ben görevimi yaptım, sizin yeminizi akşam ve sabah saatinde verdim, siz benden habersiz su içtiyseniz benim suçum yok bilesiniz, herkessin özgür iradesi vardır. Orucu tutmak isteyen sizdiniz…
Emine Uysal 25/08/2009
YORUMLAR
Hoş bir yazıydı,gülümseyerek okudum.Dede torun yaklaşımı duyarlı bir şekilde işlediğiniz gibi hayvanların dünyasına girerek onlarla konuşmanız da harikaydı...
Doğrusu bu hanım yazarımızı takibe aldım.Yazıları bana ilaç gibi gelmeye başladı.
Daha nice başarılara imza atmanız dileğiyle saygılar ve sevgilerimi gönderiyorum efendim...selamlar...
Yazınızdan çok hisseler kaptım ve mutlu oldum.Dedenize verebileceğiniz en güzel hediyeyi vermişsiniz ve mutlu etmişsiniz ki onun gönül hoşluğu ve dualarıyla artık ömür boyu işiniz rast gider.Okuyucuya da güzel bir örnek teşkil etmişsiniz.
Güzel yazınızın anlatımı da çok güzeldi.Hayran kaldım.
Tebrik ediyor,başarınızı da kutluyorum.
SAYGILARIMLA.