- 348 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
GÖZLÜKLERİM(2)
Şehrin yoğun trafiğinden kurtulmaya çalıştım ama imkansız.Trafiğin keşmekeşliğinde arabamla çaresiz kalmışken,ambülans arabasının acı acı öten siren sesi,sıkışık olan trafiğin zorunlu olarak açılmasıyla rahatlayacağımı düşündüm.Gizli bir sevinç ve hüzün kapladı içimi.
Sağdaki arabaların daha da sağa yaklaşmasıyla,kırmızı ışıkta bekleyenlerin mecburen kuralları ihlal edip,ileriye sıçramaları ile açılan yoldan ambülans arabası acı acı bağırmasına devam ederek hastayı,acile yetiştirmeye ya da ölümcül hastanın adresine gitmeye sabırsızlanıyordu…
Biraz sonra bu sıkıcı metropolden ayrıldığımda kendime hedef belirlemeden kuzey istikametine doğru yöneldim.Doğayla kucaklaşmak istiyordum.Şöyle ormanın içerisinde kuş sesleri arasında ve gürül gürül akan pınarın başında bulunmanın özlemini o kadar özlemişim ki…
Arabamla konuşa konuşa,dertleşe dertleşe epey yol aldık.Arabamın bakımını yaptığımda benimle güle oynaya her yere gider,yolda bırakma nankörlüğünde bulunmazdı.Şimdi de öyle yaptı.Karnını doyurmuş,elini yüzünü de oto kuaföründe şampuanla yıkatmıştım.Arabam,o morelle beni doğa harikası bir yere götürdü.Ormanlık bir yerde park ettik.Karşı tarafımıza baktığımız da alabildiğine köy merası,meranın bitiminde köylülerin ekip biçtikleri tarlalar ve tarlaların nihayetinde ise iki yüz hanelik kadar tahmin edilen köyün evleri göze çarpıyordu.
Arabamın bagajından kilimi,mangalımı,nevalemi ve en önemlisi kitap,kalem ve bloknot defterimi alarak iki seferde piknik yapacağım yere götürdüm.Kısa sayılan yol yorgunluğumu üzerimden attıktan sonra serdiğim kilimin üzerinde elimdeki romanı uzun süre okudum.Ohh be,ne rahatlık varmış.Bağırıp çağıran,rahatsız edecek kimseler yok etrafımda.Kuş sesleri de gelmeye başlamıştı zaten.Temiz hava zaten var.Fırsat bu fırsat,ciğerlerimi temiz havayla bedava tarafından doldurdum bile.
Kendimden öyle geçmiştim ki, yanımda aniden beliren sesle irkildim.Dikkatimi okuduğum romanın üzerinden ayırıp,bakışlarımı o tarafa doğru çevirdim.Sığır(büyük baş hayvan) çobanı, elindeki uzun, baş kısmı tokmaklı sopasıyla önündeki sığırları,kendine özgü komutuyla mera tarafına doğru yönlendirmeye çalışıyordu.
“-Oha,hadi oğlum,hadi kızım,mera yaylımına doğru…”
Çoban öyle yanaşmıştı ki göz göze geldik.
Dayanamadım,bir an sanki kendi yalnızlığımdan bıkmışçasına,
“-Kolay gelsin çoban kardeş!..”
“-Sağ ol ağbey,sana da kolay gelsin.
Orta yaşlardaydı.Hayvanları yanımdan uzaklaştırmış olmasına rağmen hala yanımdan ayrılmamıştı.Bir şey söylemek için yutkunuyordu ama neydi acaba?Nihayet,
“-Abi,fazla sigaran var mı?”
“-Sigara kullanmıyorum ki.Olsa verirdim,arkadaş.”
Çobanla sohbetimiz yavaştan başlamış,karşılıklı soru cevap şekline dönüşmüştü.Onun da canının sıkkın olduğu belliydi,anlaşılan.
“-Çoban kardeş,kaç sığıra bakıyorsun,sığır başı kaç lira alıyorsun,daha doğrusu çobanlık nasıl bir şey anlatır mısın?”
“-Ağbey,ben bu köyün 120 sığırına bakıyorum.Sığır(büyük baş hayvan) başı 60 tl.alıyorum.Bu para altı aylık bakım parası.”
“-Eh fena sayılmaz.Yıllık,yedi milyara falan eder.Bu da sana köy yerinde yeter.”
“-Ağbey,öyle ama,işin zor tarafları da çok.Bir kere kendi özel işlerine zaman ayıramazsın.Hastan,ölün falan olsa yerine ücretli olarak başka adam tutacaksın.Köylü seni sorumlu tutmuştur.Hayvanlara herhangi bir tehlike gelse senden hesap sorar.”
“-Nasıl yani?”
“-Kurta kaptırmayacaksın sığırı.Yoksa o hayvanın değeri neyse sen ödemek zorunda kalırsın.”
“-Bu dağlarda kurt ya da başka av hayvanları olur mu?”
“-Kurt çok var.Kurt,aynen köpeğe benzer.Tek farkları,kurdun kuyruğu,yerde sürüklenir;köpeğinki ise yukarıya doğru diktir.”
“-Kurt,bu aylarda tehlikeli olur mu?”
“-Olmaz,en tehlikeli ayı zemheri ayıdır.”
“-Peki,tilki,tavşan,geyik falan gibi hayvanlar bulunur mu?"
“-Ağbey,tilki çok var.Eskiden kürkü para yapıyordu.O zamanlar köylü,bu hayvanı avlardı.Şimdi para yapmayınca bıraktı.Ayı, var ama buralara kadar inmez.Ormanın içerisinden ayrılmaz.Geyik, olduğunu söylüyorlar.Bir de boynuzlu keçiye benzeyen “elik” dediğimiz bir hayvan vardır.”
“-Hı.öyle mi?”
Çoban,anlatmaya devam ediyordu.Kurdun avını yakaladığı küçük baş hayvanları omzuna atıp götürdüğünü;eğer hayvanı öldürmeden canlı olarak götürüyorsa kurdun yavruları olduğunu ve yavrularına av konusunda ders vermek istediğini “ anlatıyordu…
Ben,çoban konuşurken kendimi tekrar sorgulamaya başladım.Bazı şeyleri bildiğimi sanıyordum.Meğersem aldanmışım.
Çobandan bile yaşam dersi almam gerektiğine inandım.
İyi ki şehirden uzaklaşmışım.Doğayla iç içe olmanın çok büyük avantajları olduğuna inanıyorum.
(GÜNLÜĞÜMDEN)
BİTTİ
Ayhan Sarıkaya
YORUMLAR
Yine döktürmüşsün Ayhan Abi. Küçüklüğümde ben de otlatmaya giderdim büyük baş hayvanlarımızı. Senin yazını okuyunca o günler aklıma geldi. Çok zevklidir aslında. Öğlen oldumu sırtında taşıdığın nevaleni açarsın yemyeşil çayırlarda. Oh deyme keyfine. Teşekkürler paylaşım için beni 30 sene öncesine götürdün ya helal olsun sana. Ne de olsa Anadolu çocuğuyuz. Tozlu yolların çocuğu.