İnsan - Günah İlişkisi
"Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah günah işleyecek bir kavim getirir, onlar da tevbe eder ve Allah da onlara mağfiret ederdi" hadis-i şerifinin bir tefsiri var mıdır? Bir insan bu hadisten hareketle; "Allah bizim günah işlememizi istiyor" deyip türlü günahlar mı işlemelidir? Böyle yapmak isteyen olabilir. Bu hadisi nasıl anlamalıyız?
Soruda zikredilen rivayet, başta Ahmed b. Hanbel, Müslim, et-Tirmizî olmak üzere pek çok Hadis imamı tarafından Ebû Eyyûb el-Ensârî, Abdullah b. Abbâs, Enes b. Mâlik, Abdullah b. Amr ve Ebû Hureyre’den (Allah hepsinden razı olsun) birbirine yakın lafızlarla nakledilmiş sahih bir hadistir.[1]
Hadiste anlatılmak istenen, Allah Teâlâ’nın, kullarının günah işlemesini istediği veya onları günaha teşvik ettiği –hâşâ– değildir. Bu tarz bir anlayış, Yaratan-yaratılan ilişkisi konusuna şaşı bakmanın ürünüdür.
Efendimiz (s.a.v)’in anlatmak istediği şudur: Yüce Allah sizi, melekler gibi günahsız olarak yaşayan varlıklar olarak yaratmak isteseydi, şüphesiz bunu yapardı. O, sizi meleklerden farklı olarak "irade" ile donatmıştır. Bu, sizin, bireysel tercihlerde bulunabileceğiniz anlamına gelmektedir.
Sizler esasen sırat-ı müstakim üzere bulunan, temel tercihini bu istikamette yapmış insanlar olarak arada bir hatalar, kusurlar işleyebilirsiniz. Allah Teâlâ nezdinde muteber olan, sizin, böyle durumlarda hemen tevbe-istiğfar kulvarına girerek sırat-ı müstakim üzere yürüme azim ve kararlılığınızı bir kere daha ortaya koymanızdır.
Beşer tabiatı gereği hata ve günah işlemeye kabiliyetli olarak yaratılmış bulunmak, günah işlemeye teşvik edilme anlamı içermez. Aksine, burada dikkatimizi yoğunlaştırmamız gereken nokta, hatada ısrar edebilecek durumda olduğu halde bunu yapmayarak, iradesini tevbe doğrultusuna sevk etmektir.
İnsanı meleklerden üstün kılan da budur. Fıtratında günah işleme kabiliyeti bulunmaksızın yaratılmış olmak hasebiyle günah işlememek değil, fıtratına günah işleme kabiliyeti yerleştirilmiş bulunmak haysiyetiyle günah işlemek ve fakat bundan ısrar göstermeksizin hemen tevbe-istiğfar etmek insanı melekten üstün kılan hususiyettir.
Allah Teala’nın her ism-i şerifinin mahlukatta bir tecellisi, yansıması vardır. el-Halîm, el-Ğafûr, et-Tevvâb, el-Afuvv… ism-i şerifleri, günah işleyip de pişman olan ve tevbe-istiğfar ile O’nun yüce kapısına yönelen insanların karşılaşacağı ilahî şefkat ve merhametin habercileri gibidir…
Dolayısıyla yukarıdaki hadis-i şerifi, "Allah Teâlâ bizim günah işlememizi istiyor" şeklinde değil, şöyle değerlendirmek gerekir:
1. Allah Teâlâ nezdinde kıymetli olan, melekler gibi hiç günah işlememek değil, hasbel beşer işlenen günahlardan dolayı samimane tevbe-istiğfar ederek iradesini ortaya koymak ve Allah’a kulluğu, itaati tercih ettiğini deklare etmektir.
2. Bizler, hata işlemeye kabiliyetli olarak yaratılmış bulunuyoruz. Peygamberlerden dahi "zelle" dediğimiz küçük kusur ve hatalar sadır olmuştur. Dolayısıyla hata etmek ve kusur işlemek beşer tabiatının kaçınamayacağı şeylerdir. Bizi özel ve özellikli kılan da bu yanımızdır.
3. Taşımamız gereken bilinç durumu şudur: İnsan, işlediği günahların bir hata ve kusur eseri olduğunu bilmeli, öyle düşünmelidir. Bunun aksini düşünmek, insanın, iradesini kullandığı her işin "doğru" ve "isabetli" olduğunu iddia etmek anlamına gelir.
Oysa günah ile kusur arasında var olan ilişki, neticenin tevbe-istiğfara çıkmasını gerektirecektir. Aksi durumda insan heva-yı nefsini merkeze almış olur. "Tuğyan" süreci böyle başlamaktadır. (E.SİFİL)
[1] Hadisin tahrici için bkz. el-Bûsîrî, İthâfu’l-Hıyereti’l-Mehere, VII, 424; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, XXI, 146-7 (Şu’ayb el-Arnaût’un tahrici).
YORUMLAR
Yüce Kur"an Fatiha ile başlayıp Nas ile biter bilindiği gibi.
Allah ve kul ilşkisi....
Yaşamımızda kıldan ince, kılıçtan daha keskin bir adalet ve kalıcı süreklilik taşıyan prensipler edinmeliyiz insan olarak kendimize.
en mühim bir görev bilmelyiz bunu yaşantımızda.
zira bir gün o kılıçtan geçmek zorunda kalacağız mutlakla...
hasılı
çokca iyi hazırlanıp tedarik edinerek çıkmalıyız o yolculuğa..
Allah ebeden razı olsun inş..istifade ettik..
selam...
insan bir bütündür tıpkı bir saat gibi...
Mevdudinin İslama İlk adım kitabında okumuştum, insan bir saat gibi bütün olmalı, yani insan kalbiyle, yalnızca yetinmemeli, bunun yanında namaz, diğer islami kuralları da yerine getirdi mi bir saat gibi çalışır, saatin yelkovanı ya da akrebi eksik olursa , saat nasıl çalışabilir ki...işte insan da böyle eksiklikler oldu mu ister istemez günaha yelken açacaktır, terkeettiği için birileri mutlaka davet edecektir... ve ilahi gücü aklın süzgecinden geçirmek çok tehlikelidir, çünkü akılda felsefe gibi sürekli soruya sürükler ve insanı doğru yoldan çıkarabilir....
Ramazan Kayan'ın Kitabül Kalp Yürek Çağrısı adlı eserinde , Kalb merkezli bir dünyanın insanlığa müjdesi; rahmet ve adalettir.......der ve her şeyin kalp merkezli olduğunu söylemektedir....
son olarak PEYGAMBER EFENDİMİZİN (S.A.V.) bir sözüyle bitirmek istiyorum....
" VÜCUTTA BİR ORGAN VARDIR O ORGAN İYİ OLDU MU İNSAN DA SAĞLIKLI VE TEMİZ VE İYİ OLUR, O ORGAN KÖTÜYSE, GÜNAHA YER VERDİYSE BÜTÜN VÜCUT KÖTÜ OLUR, O KALPTTİR"
Allah sizden razı olsun inşllah insanlar buradan kendine bir pay çıkarır....
svgler
syglar
slmlar
hyrlı ve bereketli ramazanlara