TEGV
Ateşböceği otobüsünün ilimize gelmesi ile tanıştım TEGV ile… O yıllarda elime geçen TEGV’nin dergisi ile de çalışmalarını öğrendim az çok..Vakfın bir noktasının da ilimizde olduğundan habersizdim açıkçası… Duyduğun an herhangi bir çalışmalarına katıldın mı derseniz; acık gönüllülükle söylüyorum ki; hayır. Bunun için oğlumun ilköğretime başlamasını bekledim belki de… Zamanımın büyük kısmı işimize ve oğluma ayrılmıştı çünkü… Belki de kendime özgü sorunların son bulması gerekiyordu… Hayatımız boyunca, egomuzu tatmin etmelerimizle uğraşırken, çevremizde olup bitenden, insanlardan, bilhassa çocuklardan/çocuklarımızdan uzaklaşıyoruz..
En nihayetinde; fazla geç olmadan, Vali Bey’in aracılığı ile bu güzel gruba dahil olabilmiştim… Aydın bir milletin temsilcisi olan çocuklarımıza, ufacık bir destek, sevgi ve ilgimizle, karanlıklarda etrafına daha çok ışık yayan meşaleler haline getirebilmenin hazzını yasıyorsunuz vakıfta. Onlarla, öğrencilerinizle karsılaştığınız her gün, ne büyük sorumluluğunuzun olduğunu biliyor ve daha bir dikkatli davranarak, öğretirken öğreniyorsunuz. Dolayısı ile; varılan bilgiyi sunarken öğrendiğiniz çok şey oluyor. Her bir çocuk çevresindeki kişileri örnek aldığı için, iyi bir model olmanız gerektiğini bilerek adım atıyorsunuz… Önceleri sorumluluğum sadece oğlumda iken, şimdi onlarca çocuk dahil olmuştu yaşantıma… Süreklilik arz eden bir yenilik içinde olmam gerekliydi… Kitap okumalarım fazlalaşmış, çocuklara ait programları daha çok takip eder olmuştum… Onların ruh halini çözümlemeli ve ona göre bir yol takip etmeliydim… Böylelikle; onların yanlış yapmalarına fırsat tanımadan, doğruyu, temel kavram olarak ele alıp, onlar için kötü olabilecek durumların tedbirini de baştan almış oluyor ve örnek teşkil eden bir kişi olarak da çocukların gözünde ayrı bir yerde olabiliyorsunuz… Benim ilk derse girişim, 5 Aralık Dünya Gönüllüler Günü’nün 10.yıl kutlamalarına denk gelmişti. Vakıfla çalışmaya başlamam gibi ne güzel bir şanstı benim için... Sınıfa girdiğimde, öğrencilerin gözlerindeki çekingenlik bakışları ile karsılaştım. Kendilerini ifade edebilme yetilerinin azlığını gördüm… Demek ki; ilk asacağımız şey buydu… Bana düsen görev, çocuklara özgüveni aşılamaktı. Bundan sonra, onlarla görüştüğüm her günde, çağdaşlığa dayalı eğitimler isleyecektik demek ki. Çağdaş bir eğitimden gecen öğrencilerin kendilerine güvenmesi de kaçınılmazdır. Bu duygu ile de başaramayacakları savaş yoktur. Özgüven duygusunu sağlamlaştıran şey de paylaşımdır. Bilgiyi, tecrübeyi, acıyı, sevinci,....,kendimizde barındırdığımız her şeyi paylaşmak.
Kişi, uğruna emek verdiği şeyi sever, ilgisi de o işte yoğunlaşır. İlgimiz ve emeğimizi çocuklarımıza esirgemeden sunmalıyız ki; bizdeki sevgilerini, değerlerini anlasınlar… Kendi sorumluluklarının bilincine daha iyi varıp, uygulamaya geçecekleri için, her şeyin temeline SEVGİYİ koyup, bizlerin de başaramayacağı bir durum söz konusu olamaz. Bugüne kadar gözlemlediğim her şeye yaklaşımım sevgi olmuştur. Bu da daha çok insanlarla bazı şeylerin daha çok paylaşmamın gerekliliğini, kendimizi yeterli derecede sunarak neler kazanabileceğimizi anlamama sebebiyet verdi… Birçoğumuz, iki kelimeyi bir araya getirmekte zorluk çekerken, birçoğumuz lafla peynir gemisi yürütmüş, düzgün/seviyeli konuşup konuşmadığımızın farkına varmadan söylemlere devam edilmiş çoğu zaman… Oysa ki; seviyeli bir yaklaşım ve kendimizi doğru ifade edebilme ile yaşamımızın birçok alanlarında kazançlarımız olacağına dair ayrıntıyı kaçırmışız gözümüzden. Kendimizi, başarıdan, güzelliklerden mahrum bırakıp, vah tühlerimizin olmaması için, öncelikle kendimize yaftalamalıyız… Bunun için de öncelikle," Sen sus, ne anlarsın ki?! " tarzını çocuklarımızdan uzak tutan bir eğitim yaklaşımı olmalıdır. Hele ki; bulunduğunuz ortam, kırsal bir kesimse, acı bir gerçektir ki, yüz yüze gelişlerimiz artıyor… Elinizden gelen bir fayda var ise; bunu, esirgemeden sunmayı kendinize bir borç biliyorsunuz… Aydınlık yarınları yasamamız adına, çocukları en iyi şekilde eğitmemiz gereklidir. Topluma faydalı işlerle uğraşarak siz de mükafatını alırsınız...
Konfüçyüs’un ( K’ung-fu-tzu ) bir sözünde;
"Sahip olarak doğmuş birisi değilim… öğrenmeyi seviyorum ve öğretmeye çalışıyorum" demiştir. TEGV benim için yığma taş binadan öte ağaçlık gibiydi… Her gidişimde yeni bir fidan diktim ben de. Geçen her gün fideler büyüyüp, dal dal semalaşan ağaç olduğunda, gölgesinde dinlenebileceğiniz kocaman çınarlarınız olduğunu düşünüyorsunuz… Var olanı sunarken, öğrendiklerimle, ben de kocaman bir çınarım… Gölgemde serinlemek isteyen buyursun. Bu da sahip olunacak en büyük haz..! Atalarımız da "Cefayı çekmeyen, sefanın kıymetini bilemez" der… Yapılan her işe, tüm ciddiyetimiz, elimizden gelenin en iyisi, ilgimiz, sevgimiz, varımız yoğumuzla girişirsek, onun karşılığında gönül rahatlığını da en iyi şekilde yasarız ve hayatımızda sürekli artan GÖNÜL DOSTLARIMIZ olur… Bunun için atılımların en doğru adresi de TEGV. Onları hayata hazırlayan okulun ve öğretmenlerinin yanında, sosyal içerikli eğitimle de TEGV olarak çocuklara yardim eli uzatılıyor..
Değerli gönül dostlarım;
TEGV’nda geçirdiğim zamandan aldığım mutluluğu paylaştım sizlerle.. Bu Vakıf’ta çalışmanın memnuniyetini satırlara dökmekle değil, bu ortamda çalışarak hissedersiniz… Bu satırları okuyanlar arasındaysanız eğer; doğru adresi öğrendiniz demektir. Elinizden gelen maddi manevi desteği bu kurumdan esirgemeyin. Daha da önemlisi, yapılan her çalışmaya sözlerle de olsa katılımcı olun.. İnanın ki bunun gururunu, övgüsünü, hazzını fazlası ile alacaksınız..
En içten sevgi ve saygılarımla..
Hatice Ertekik
16.08.2009/ PAZAR
17:00