İSTER BİR GÜL, İSTER BİN DÜŞÜN
“ÖSS için okunmuş pirinç” para etmez mi? Bal gibi de eder. Bakkalınızdan süper marketinizden isteyiniz. O kadar okunacak alışkanlığımız var ki! Hangi birisine okutalım. Evde kalmış kızımız için mi, sınava giren çocuğumuz için mi, iş arayan kocamız için mi? Okunmuş pirinç vb. aslında iş fikri açısından da parlak fikir gibi görülüyor.
Şu okunmuş buğdaydan alan kızımız bir haftaya kalmaz belasını bulacaktır pardon inşallah kocasını bulacaktır…
Şu okunmuş fasulyeden bir kaşık yiyen çocuk alimallah gaz çıkaracaktır pardon inşallah sınavı kazanacaktır.
Şu okunmuş mercimekten yiyen hanım evladımız mercimeği fırına verecektir pardon inşallah mesut olacaktır.
Şu bir avuç okunmuş pirinçten alan her kimse başına her türlü işi açacaktır pardon inşallah her türlü bela taşlarından korunacaktır.
“Alçak hırzız! Makinamı çalacağına ananı geneleve sat” Hırsıza yazılan bir duyuru… Hırsız ne çalacağına dair gelip size mi danışacak? Ama insanın en has noktasından da vurulmaz. Yoksa bu kadar galiz laflar saçılmazdı ülkem insanının ağzından. Peki, hırsızın anasının suçu ne? Hırsız zaten alçaktadır, alçaktır yani… E mübarek, sende ağzından çıkanlar ile onun seviyesine inme! Aranızda bir çukur kalsın.
Alçak hırsız, çukur hırsız, kuyu hırsız! Artık dol da yükselt makamını yalan dünyanın. Saltanatın hırsızlık saltanatı olsa da bırak bu işleri. Arkanda, seni temizlemeye geliyor devlet su işleri!
“Okuma yazma bilmiyorsan en yakın eğitim kurumuna başvur.
…Kaymakamlığı”
Memleket halkının yüzde yüzü okuryazar olacak ya da kâğıt üzerinde yüzde yüz olsun da ne olursa olsun anlayışı ile il ve ilçe merkezlerinde açılan okuma yazma kursları için- bir ilçe kaymakamlığımızın hazırlayıp asmış olduğu afişin üzerinde- okuma yazma bilmeyenlere hitaben söylenen sözdür. Bu bir özlü sözdür. Mizahi edebiyatımızda bir paragraf başıdır.
Sofiyane bir vatandaş da durumu ya da arızayı çakmış olacak ki; “Bir insan okuma bilmiyorsa bu afişi okuyamaz ki!” şeklinde yorumda bulunmuştur. Günümüz okuma yazma fişidir bu afiş. Ama olay mafiş!
Direğe asılı olan bir tabelada da şunlar yazılıydı: “Köpek var. Kuduz” Çok korktum, kuduzlu hayvanı orada ne tutuyorsun be mübarek! Seni ısırmaz diye bir kaide mi, bir hukuk mu var yoksa aranızda? Köpek hamili yakınımdır. Referans olarak sizi mi kullanıyor bu sayın köpek!
Soru:“Bu ne?”
Cevap:“Köpek”
Soru :“Nasıl köpek”
Cevap:“ “Kuduz köpek”
Soru: “İyi de kuduz köpek sağlığa zararlıdır be mübarek!”
Bir klozet hikâyesi var sırada, memleket klozetleri taştan yar sen çıkardın beni baştan. Çiş demeye hicap duyan nazik ve rakik ve dakik memleket insanımızın ağzından kurozet hikâyesi:
“lütfen
İdrarınız yaparken
Kurozetin kapağını kaldırınız.” Ne kuro adamsın sen kapağı kaldırmadın mı çişini yaparken. Üstüne ettin deel mi? Hayvan onun adı bikerem kurozettir. Hep zenginler orada tulavetini yapar. Ne kuro adamsın sen, şehre gelmişsin ama halende köylü gibi davranisin. Kurozetin kapağını kaldıracaksin kafanı daldıracaksın ördek gibim. Asıl defi hacet odur sana uyan! Bilmem anlatabildim mi?
Bostan korkuluğu, bostana girenlerin korkması için. Ulan bu korkuluklardan dolayı bostandaki sebzeler nasıl yeşeriyor aklım almaz! Ama insanlar için değildir bostan korkulukları, daha çok kuşlar içindir. Hele bazıları var ki bu kuşların alimallah zehir gibi olup okuma yazma dahi bilmektedir. Siz bırakın gâvurun papağanlarını… Asıl bakın şu bostan korkuluğu tabelasına:
“Zehirlidir
Hayvan giremez” Tüyü bitmedik danalar da, aklı bıdık kargalar da bu zehir zemberek ilandan sonra zehirli otlardan uzak dururlar böylece… Ya da mecazen iki ayaklı hayvanlara söylenmiştir. Bostan sahibinin aklı böyle saksı gibi çalışıyorsa, uzak ihtimal değildir hani!
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.