- 834 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Yitirilmiş Hayatlar
Elimde küçük bir valiz olduğu halde, yıllar sonra ilk gelişimdi doğduğum eve ve bu yerlere. Hayret! Bunca olaydan ve bunca yaşananlardan sonra bir daha dönmemeye yemin ettiğim halde nasıl da gelebilmiştim? Eşikten adımımı attığım andan itibaren çocukluğumun fesleğen kokuları, hiç tepesinden inmediğimiz o kaysı ağacının dallarını ve kocaman gövdesiyle adeta bizim üzerimize koruyucu bir gölge gibi inen asırlık çınar ağacı birde bahçe duvarının üzerini saran hanımellerinin kokusunu yeniden duyumsadım. İçimi garip bir hüzün kaplamıştı tarifi imkansız. Ağlasam mı gülsem mi bilemedim. Çocukluğumu yaşadım bir an. Bir daha o hiç geri getiremeyeceğim. Yine yıllar önce zoraki koparılmıştım buralardan..........
Yıllar önceydi; daha ilkokulu yeni bitirmiş ve geleceğe gülümseyen gözlerle güvenle bakıyordum. Çok yalvarmıştım babama beni orta okula yazdırması için, hatta ilkokul öğretmenim “Allah Rahmet eylesin” Fuat Bey’de çok yalvarmıştı.
-Gücün yetmezse ben okuturum harcama bu kızı” diye.
Ama bir türlü ikna olmayan babam, bir gün yorgun gözlerle “-kızı evlendiriyorum” deyince adeta şok olmuştum. Annem ise içi kan ağlasa da sesini çıkarmamış kadere razı olmuştu. “kiminle evlendiriyorsun” diye sormaya bile cesaret edememişti. Oysa ben daha 11 yaşındaydım....................
Evleneceğim kişinin yüzünü hiç görmemiştim, görmekte istemiyordum. Beni almaya geldiklerinde ise valizime sadece birkaç parça elbise ve genç kızlık hayallerimi sığdıra bilmiştim. Anılarımı da almak isterdim yanıma ama küçük valizimde hayallerimden yer kalmamıştı. Hepsini çocukluğumun geçtiği bu kocaman bahçenin içinde iki göz odalı evde bırakarak buralardan ayrılmıştım. Son kez arkama bir umutla dönüp baktım ama beni uğurlamaya sadece evimizin sadık köpeği Karabaş gelmişti. Annem ise o karanfil, fesleğen, hanımeli kokulu kadın; pencere tülünün ardından ağlamaya bile cesaret edemeden, daha doyasıya sarılamadığı öpüp koklayamadığı kızının ardından öylece bakakalmıştı. “Bir umut diyordum”, bir umut belki babam vazgeçer; -gitme kızım ben sensiz yapamam” der......
Bir şehir otobüsünün içinde, kocamın (?) yüzüne bakmaya bile korkarak bitmek bilmeyen yollarda ilerlerken hayaller alemine kaptırmışım kendimi;
Sözüm ona beni yatılı bir okula yazdırmışlar. Ben orada çok başarılı bir öğrencilikten sonra o çok istediğim öğretmenlik mesleğine atılmışım. Ben öğrencilerimi ve öğrencilerimde beni çok seviyormuş. Bu ülke için ve ülkenin geleceği için yeni nesiller yetiştiriyormuşum.
Otobüsün ani bir frene basmasıyla kendime geldim. Ne olduğunu bile anlamadan acı feryatlar, ağlama sesleri. O da ne? Neden ben dışarıdayım? Neler oluyor burada?
Gözlerimi ilk bir hastane odasında açtım. Baş ucumda beyaz önlüğüyle bir doktor sevecen gözlerle bana bakıyor ve korkma kızım bir şeyin yok çok yakında seni hastaneden taburcu edeceğiz, ama önce bize ismini ve ailenin nerede olduğunu vermelisin. Ne bileyim iç güdüsel bir davranışla “-benim ailem çok önce öldü, kimsem yok” deyi verdim. Yüzüne halen bakamadığım neye benzediğini dahi bilmediğim kocamın nerede ve ne durumda olduğunu sormak aklımın ucundan dahi geçmedi. O gün sormadığım gibi daha sonraki günlerde de sormadım ve ona ne olduğunu hiçbir zaman öğrenemedim. Daha doğrusu öğrenmek istemedim.
Ondan sonra ki günlerde de doktor amcayla sohbetlerimiz oldu ve bir gün bahçede gezinirken ansızın “- sen benim kızım olur musun? “ diye sordu. Hiç düşünmeden evet dedim.
Galiba şans yüzüme gülmüştü...............................
O çok istediğim öğretmenliği yapıyorum şimdi. Öğrencilerime iyiyi, doğruyu öğretiyorum. En önemlisi de okumanın neden gerekli olduğunu elimden geldiğince anlatmaya çalışıyorum.......................
Daha çocukken zoraki koparıldığım o ev ve bahçe aklıma geldikçe hep bir yanım eziklik duyar. Canım anneciğim senin kokunu nasıl özledim bilemezsin. Bunca zaman hep aramak istedim seni ama o kadar korkuyordum ki bu mutluluğumda elimden alınacakmış gibi. Ama artık kendi ayaklarımın üzerinde durmayı ve asla kimseye boyun eğmemeyi, haksızlığa isyan etmeyi öğrendim. Seni bu sefil ve kadınların yaşama hakkı olmayan yerden kurtarmaya geldim anneciğim. Elimde küçücük; içi giderken genç kızlık hayalleriyle dolu bu valizi boşalttım. Şimdi içine sararmış birkaç çocuksu masum hayalleri ve senin şefkat dolu yüreğini yükleyerek sana geldim..........................................
(yitirilmiş hayatlar yazımdan kısaltılmıştır.)
Serap Baycan
YORUMLAR
Çarpsın o otobüsler, dağlara taşlara..Gerekirse uçurumlara yuvarlansın..Fakat mutlaka bir şekilde kurtulsun, o onbir yaşındaki gelinlik kızlar. Kurtulsun o kurbanlıklar...Ve öğretmen olsunlar mutlaka ; cehalete karşı savaşmak ve savaşmayı öğretebilmek için .
Ellerinden saygıyla öpmek öpmek isterim öylelerin ve öyle düşünen yüreklerin....
Fikret TEZAL tarafından 8/9/2009 11:13:25 AM zamanında düzenlenmiştir.