- 1635 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Ardahan Lisesi/Ardahan öyküleri (44) (kitap 32)
1977 senesiydi.
On bir Edebiyat/D sınıfımızın ismi.
"11 Ede. D" Logosu görünce ve söyleyince duyduğumuz tını bizleri: Bir lokma çocukları heyecanlandırıyordu ki!
Okulun "Edebiyat D" sınıfı bizim için kutsal bir sıfattı. Sınıfımız lise birden beri bu isimle geliyor. Onun sinerjisine her öğrenci sevgisini ve masumluğundan bir şeyler ekmişti.
Sihirlere, gizemlere ve bilinmesini istemediğimiz "Dasein" lere onun seslendirildiğinde çıkan güç ve kudreti biraz bu yüzdendi!
9 Edebiyat D,
10 Edebiyat D,
11 Edebiyat D.
Bizler sınıfın mukimleri; çocuktuk.
Biz çocuklar yavaşça gençleştik ve genç olduk!
Sınıfımızın Başkanı: Semender Azeri’ydi.
Yaylacık’lı sayısı neredeyse yarıya yakındı.
Akşam köyde olup biten gırgır makarayı sınıfta devam ettirirdik. Binali Dayı’nın... Gülenaz Hala’nın bişi bişirmesine yaptığı iltifatları; oğullları Tagettin’i kızdırmak için derste yazı ile fısıltı ile aktara aktara gülüşürdük. Sonunda Tağo kimi pataklamaya başlarsa o da pataklananın şanssızlığıydı!
Kaptan Dayı’nın oğlu Cemal dersten çıkmak için ne bahaneler üretirdi. Dünya tarihine geçecek tasarım tatlısı bahanelerle dersten kırardı. Ya!
Orhan Tırpancı sınıfımızın birincisiydi. Herkes! Bugün bile bu hakkı teslim eder sanırım. Cavit Karadağ: Çok büyük ümitler vaat eden arkadaşımızdı! Semra Köksoy sınıfımızın diğer kızlarıyla beraber baş meleğiydi. Ardahan kızlarının bütün meleksiliği Songül de, Hürriyet’te, Serpil de, Semra’da toplanmıştı.
Sınıfımızın yazılı tarihi yoktur. Kalplerde ve ruhlarda yaşayıp durması; iyi güzel hoşta. Doris Lessing’inin demesi: " Hayaller üzerinden olsa bile tarih oluşturmak gittikçe zorlaşır."
Son kuru hayallerin üstünden son hatırlayabildiklerimiz bunlar.
Felsefe Hocamız Tahir Bey: Derste alabildiğine konulara girer ve bilgisini konuştururdu. Bilgisine güvenen bir filozoftu.
Bizim sınıf felsefe bilmeye başlamış ama genciz. Beynimiz temiz ve kirlenmemiş, bu yüzden sorup duruyoruz. Soru sormak parayla değil ya?!.
"Olumlu Bilimler" diye bir konu vardı.
Tahir Bey Müspet Bilimler anlamına gelen isimlendirmenin mahiyetini anlattıktan başka, yanlış isim vermenin iyi bir şey olmadığına işaret etti.
"Olumlu Bilim" isminin "müspet" kavramına karşılık gelsin diye yanlış anlamadan hareketle yanlış olarak isimlendirilmiştir diye:
- Çocuklar! Müspet, menfi ikileminden yola çıkmış bu kavramı veren kişi, oysa burada ki müspet; menfinin müspeti değil ki İSPATLANABİLİR’in müspetidir. İspatlanabilir bilimler deseydi, kavrama isim bulan kişi iyi yapmış olacaktı. dedi.
Bugün gibi hatırlarım. Tahir Bey’in bu kadar güzel anlatılarını çünkü öğretmenlerimizin hayalleri hala taze hafızamda diğerleri ve zaman kurusa dahi!
Her şey silik bir duman gibi durmalarına karşın.
Müspet Bilimlere karşılık verilen "Olumlu Bilimler" ismi hakikaten verimli bir karşılık değil. Deneysel Bilimler de denilen bu kavrama "olumlu" diye isim verirsek semantik bir hata yaparız. Bu Anlam- Bilim olarak zihinsel kavramaya ne; kazandırmaz ve neler kaybettirir hesabı ortadadır!
"Müspet" ismi eski dilde olumlu karşılığı olduğu kadar ispatın çoğuludur. Eskiler bu mahiyetlen bu kavramı inşa etmişlerdir. Dil yenileşmesiyle buna bir karşılık bulalım denmiş ki bu; müspet’e "olumlu" demişler. Hülasa!..
11 Edebiyat D sınıfımızın dersleri çok güzel işlenirdi.
Hatice Hanım; Dursun Akçam’ın yeğeni olması ile beraber bir Edebiyat Ustasıydı. Bize Schilller’i, Fichte’yi, Fuzuli’yi ve mitolojileri tanıtırdı.
Şışkalı arkadaşımız Hakkı Demir ile aynı sırada otururduk. Ardahan’ın dört yanından öğrenci Ardahan’da okurdu. Evler yazdan tutulur, kışın öğrenciler hem okur, hem de hayatlarını yaşardılar. Sinemaya giden mi? Kopya hazırlayan mı? Herkes kendi cotuna uyan işi; bir’in indin de toplucalığın birliğinde yapar ve yaşardı.
Göle’den, Hoçvan’dan, Hanak’tan, Posof’tan, Düz Ardahan’dan.. Ardahan’a gelip okuyan öğrenci sayısı dört bin idi!
Tedrisat üç evreydi.
Sabahçı, öğlenci ve akşamcı.
Öğrenci şehriydi Ardahan...
Ve Ardahan’ın; Ardahan Lisesinin Bayro’su, Kığı Yener’i, Gürsoy Abisi, Hoçvanlı İlyas’ı, Göleli Cengiz’i, gene Hoçvanlı Orhan’ı vardı!
Doris Lessing :
" Kuru hayallerin üzerinden yaşanmış olaylara gidip onları yazıyorum!"
Bizimkisi o çığır!..
YALÇINER YILMAZ
07/08/2009
Çanakkale
YORUMLAR
Biz çocuklar yavaşça gençleştik ve genç olduk!
Sınıfımızın başkanı: Semender Azeri’ydi.Yaylacıklı sayısı neredeyse yarıya yakındı.Akşam köyde olup biten gırgır makarayı sınıfta devam ettirirdik.Binali Dayının...Gülenaz Halanın bişi bişirmesine yaptığı iltifatları;Oğullları Tagettin’i kızdırmak için derste yazı ile fısıltı ile aktara aktara gülüşürdük. Sonunda Tağo kimi pataklamaya başlarsa oda pataklananın şannssızlığıydı!..
Kaptan Dayının oğlu;Cemal dersten çıkmak için ne bahaneler üretirdi.Dünya tarihine geçecek tasarım tatlısı bahanelerle dersden kırardı ya!
Orhan Tırpancı,sınıfımızın birincisiydi.Herkes; bugün bile bu hakkı teslim eder,sanırım.Cavit Karadağ:Çok büyük ümitler vaad eden arkadaşımızdı!
ah hatıralar.
unutulmazlar ki
onlar.
saygımla.