- 861 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Çocuk Dediğin Yaramaz Olur
Bugün de canım öyle sıkılıyor ki! Ne yapsam acaba? Köyde olsaydım şimdi böyle mi olurdu, çoktan kendime arkadaşlarımla bir oyun kurmuş olurdum. Ne güzel vakit geçirirdik köyde. Belki yaramazdık ama olsun. Hem ben daha yedi yaşındayım. Yedi yaşındaki bir çocuktan ne kadar akıllı olmasını bekleye bilirsiniz ki?
Dışarıya çıktım can sıkıntısıyla. Ankara’ya köyden göçeli çok olmamıştı, daha üç ay geçmesine rağmen burada da çok çabuk arkadaş bulmuştum kendime. Hem buradaki arkadaşlarımda en az köydekiler kadar cana yakındılar. Hepsi bir şekilde doğdukları yerlerden kopup ekmek parası için gelmişlerdi büyük kente. Bakındım etrafıma kim var kim yok diye. O sırada henüz beş yaşındaki kardeşimde geldi tuttu elimden:
- Abla ne yapıyon?
İçimden cevap vermek gelmedi.
Ayağıma çok bağ oluyordu oda canım. Gitsin yaşıtlarıyla oynasın benimle ne işi var.
Oda ne orada kocaman bir kireç varili. İşte tamda aradığım türden bir yaramazlık! İçinde ne var acaba? Hemen koştum varilin başına, içine bakacağım ama ne mümkün. Boyumda bu kadar kısa olmasaymış ya içini göremiyorum işte. Birkaç kez zıpladım, baktım olacak gibi değil; Ayla yüksek bir şey bul üstüne çıkıp varile bakacağım.
Ayla evden tabureyi getirdi. Aman canım bunca çaba varilin dibinde kurumuş kireci görmek için miymiş? Ama dur, aklıma müthiş bir fikir geldi!
-Ayla çabuk gel yanıma, varili devircez.
- neden ki abla, Kızmasınlar sonra bize?
- Neden kızsınlar gel sen.
- Tamam abla geliyom.
Büyük bir çaba sonunda nihayet varili devirmeyi başarmıştık. O sırada etrafımızdaki meraklı çocuk kalabalığı da çoğalmıştı. Her kafadan bir ses :
- Ne yapacaksın o kireç variliyle?
Ben büyük bir keyifle varilin içine girdim. Evimizin önü bayağı bir meyilliydi. İçerden şimdi ben tamam deyince beni aşağıya itin dedim, varilin içinde yuvarlanacağım. Ne zevkli olacaktı kimbilir yuvarlana yuvarlana inmek. Herkes bende bende demeye başlamıştı bile. Beni bu müthiş fikrimden dolayı bir tarafta kutluyorlar, bir taraftan da neden daha önce kendileri düşünmüyor diye hayıflanıyorlardı.
Tamam dedim hadi itin beni. Onlarda büyük bir keyifle beni ittiler ve ben başladım yuvarlanmaya. Aman Allah’ım ne zaman bitecek bu işkence. Kafam gözüm yarılacak sanki. -Lanet olası varil bir yerlere de takılıp durmuyo ki, gidiyo son sürat.
İçerden ben canhıraş içinde kurtulmanın yollarını arıyorum, bir taraftan da cıyaklıyorum ama nafile. Dışarıda kalıpta bana gıpta ile bakanlar, zevkten bağırdığımı zannedip benden daha coşkulu bağırıyorlar.
Yuvarlanma bana sanki asırlar gibi gelmişti. Başımda öyle bir ağrımaya başlamıştı ki anlatamam. Nihayet işte, varil bahçe kapısına çarparak dura bilmiş ve böylece beni bitmek bilmez işkenceden kurtarmıştı. Diğerleri de büyük bir sevinç ve heyecan içinde ; nasıldı nasıldı? Sorularıyla etrafımı sarmışlardı bile. Olan olduktan sonra onlara canım çok yandı deyip te cesareti elden bırakamazdım, bu bana uymazdı. Ağzımdan harikaydı lafı çıkar çıkmaz başladı kardeşim ağlamaya bende yuvarlanacam. Bu saatten sonrada yok ben yalan söyledim insanın canı çok yanıyor da diyemezdim. Sadece canımın yanmasından o sorumluymuş gibi (ee nede olsa varili devirmeme yardım etmişti. Onunda bir parça suçu vardı tabii) bağırarak: - olmaz sen küçüksün yuvarlanamazsın diye kızdım. Ama durur mu?
Diğer çocuklar büyük bir gayret ve hevesle varili tekrar yukarıya çıkardılar, içine girip herkes tek tek yuvarlanacak. Ama buna izinde veremem ki. Kardeşime bir şey olursa vicdan azabından ölürüm ben. Ama onlarda öyle bir istekliler ki. Tamam dedim. İlk önce Ayla girdi varile. –olmaz sen küçüksün senin yanına bir iki kişi daha girsin.
Hem böylelikle belki bir birlerine destek olurlar da canları yanmazdı. Üç kişi bir varilde, bizde aşağı ittik. Tabi içerden yine cıyaklamalar. Ben biliyorum neden cıyakladıklarını canları çok yanıyor, ama diğerleri bilmiyor ki. Sıranın bir an önce kendilerine gelmesi için bakıyorlar varile.
İşte nihayet onlarda bahçe kapısına çarpıp durmuşlardı. Hemen koştuk yanlarına ama içerden her çıkan ağlayarak çıkıyor. Ben biliyorum sebebini, canları yandı. Ayla büyük bir sesle: - ne biçim oluyo yuvarlanmak, yalancı. Dedi. Bu çok onurumu kırmıştı, bir daha kimsenin yüzüne bakamazdım. Ama böyle olmamalıydı. Bende pişkinliği elimden bırakmadan, bütün gözler bana çevriliyken : - siz tutunmayı bilemediyseniz ben ne yapayım. Dedim. Bana hepsi hak vermişti. Doğru bana bir şey olmadıysa kesin onlar tutunmayı bilmiyorlardı. Diğer çocuklarda öyle bir heyecanlı ki. Benim yine aklıma müthiş bir fikir geldi. Tamam dedim çıkaralım varili yukarı, siz hepiniz birden varile girin hem böylece bir birinizi tutmuş desteklemiş olursunuz, zira siz benim gibi yuvarlanmanın usulünü bilmiyorsunuz ki.
Yaşları beş ile on arası değişen on tane çocuk varilin içine tekrar doluştular ve bende onları ittim. Bir taraftan onların bağrışlarını dinliyor, bir taraftan da bende onların yanında olsaydım keşke ne güzel eğleniyorlar diye düşünüyordum. Hem artık kimsenin canı da yanmıyordur, çünkü bir birlerine destek oluyorlardı. Bu arada varilde bir çocuğun dışarı taştığını gördüm. Kendisi mi o hızla giden varilden çıkmıştı, yoksa kazara mı düşmüştü kestiremedim. Onun yanına giderken varilde zaten kapıya çarpıp durmuştu. Ama o da nee!
Varil dik durmuştu, içindeki ağırlıktan olsa gerek. Dışarı fırlayan çocukta halen kalkamıyordu ki gidip içerde kalanları kurtaralım. Çünkü cıyaklamalar daha çok artmıştı varilin içinde, tabii ağlamalarda. Aman ya boyumda bu kadar küçükken onları nasıl kurtaracağım. Tabureyi alıp geldim. İçerdekileri görüyorum ama tutup çıkaramıyorum ki. Varili devirsem kendileri çıkarlar ama gücümde yetmiyor. Şimdi ben ne yapacağım Allah’ım. Büyüklere de haber veremem , şimdi bir sürü sorguya çekecekler hepimizi. Ben büyük bir telaş içinde ne yapacağımı düşünürken, bu arada mahallenin manavı gördü beni. Aynı zaman da ev sahibimizde olur kendisi. Ona durumu anlatmakla anlatmamak arasında gidip gelirken bağrışları duydu. Varilin başına geldi ki o da ne! Dokuz tane çocuk varilde sıkışmış, altta kalan bir çocuk hem korkudan hem havasızlıktan olsa gerek bayılmış, kendi oğlu da içlerinde. Bir taraftan söyleniyor, bir taraftan içerdekileri bir an önce çıkarma telaşında.
Nihayet işte hepsi kurtuldu. Bayılan çocuk ta ayıltıldı. Yani her şey yoluna girdi. Şimdiden yarın ne gibi bir yaramazlık yapacağımı düşünsem iyi olacak, çünkü bu günlük bu ağır tempo bana yetti ,korku da tabii.. Şimdi eve gidip bir güzel dinleneyim ve yarına dinç bir şekilde kalkayım ki yapacağım yaramazlıklara hazırlık olsun. Neyse ki ufak tefek sıyrık ve korku dolu anlardan başka bir şey kalmamıştı geriye.
Tamam hadi herkes evine dağılsın dedi Fatma teyze. Bu arada bir taraftan da oğlu Orhan ağabeyin kulaklarını çekiyor, sende hiç mi akıl yok. Sen ne zaman akıllanacaksın, Ayşe kadar yoksunuz. Ne işiniz var o varilin içinde? Ya birde o çocuklara bir şey olsaydı?
Zavallı Orhan ağabey! Ne kadar çok onun suçu olmadığını bütün bunların benim başımın altından çıktığını anlatmaya çalışsa da annesini bir türlü ikna edemiyordu. İnanmazdı tabii annesi; oğlu on yaşında, ben ise henüz yedi yaşındayım, kocaman oğlana ben mi akıl vereceğim?
O gün Orhan ağabey iki gün dışarı çıkmama cezası aldı, her ne demişse de kimseyi inandıramadı. Diğer çocuklarda kendileri de suçlanırlar diye seste çıkaramıyorlardı. Hepsi suçluydu zira ne işleri vardı hep birlikte varilde. Böylelikle bende bir yaramazlığımdan daha kazasız, belasız alnımın akıyla çıkmıştım işte. Bir dahaki yaramazlıklarıma kadar...
Serap Baycan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.