- 1287 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SUSKUNLUĞUMUN ÖZGEÇMİŞİ
SUSKUNLUĞUMUN ÖZGEÇMİŞİ
Yine okul yolu düz gider,ben düz yolda ters yürüyorum.Anaokuluna yeni başlamış ve heyecanla okul yolunu tutmuştum,henüz ilk günümdü.Çok mutluydum,içim içime sığmıyor,
Hep konuşmak geliyor içimden kendi kendime konuşuyor,kendimde o minnacık kalbimde
Büyüklenme görüyordum ablaydım sanki…
Koşuyor,gülüyor kahkahalarla kendimden gidiyordum ve o düz yolda ters adımlarla
Sınıf kapısının önünde bulundum.Mutsuzdum evet mutsuzdum çünkü ablalığım sona ermişti,burada herkes benim gibiydi hatta benden de büyükleri vardı.Biraz somurtup bana işret edilen sıraya geçtim.içimde tuhaf bir duygu yer kaplıyordu ne olduğunu anlamadığım bir şeyle vardı ki o oturduğum sıra bana çok kasvetli gelmişti yan da duran bos sıraya geçtim aynı şekilde idi.sanki hayatım o sıranın üstünde durup durup kalacak.
Sağıma döndüm yok soluma döndüm yok ablam söbe oyununu mu oynuyordu benle,tam o sırada öğretmenim “Esma GÜLTEKİN” diye bağırdı.Bazen annemle hasta haneye giderdikte, sıra bize gelince onlarda aynı şekilde bağırırlardı.”hewn ene” değişi geliyor aklıma annemin Türkçe konumsam gerektiğini bana sık sık hatırlatan ablama bakıp gülecektim ki ablamın sınıfta olmadığı hatırladım. Ağlayarak sınıftan çıkıp düz yola başvurdum.
Evin yolunu tutum.ardından ağlayarak çevreye göz gezdirdim yanıma bisikletle yaklaşan bir adam elini başıma yavaşça kondurup okşadı “niye ağlıyorsun sen”
dedi ve bisiklete binmemi istedi bende ne olduğunu anlamayarak adama sıcak bir gülümsemeyle bakıp bisikletin iskelet gövdesine yavaşça oturdum.adam pedallara vurdukça ilerliyorduk bazen duruyordu yavaş yavaş dinliyorduk.
Ablam karşı küçük şirin bakkalın ağzında oturmuş elindeki doldurmayla bana bakıp kaşlarını çatmaya başladı kaşlarıyla in hareketi yaparmışçasına sinirli bir şekilde beni bisikletten çekti elimi hızlıca tutup beni peşinden koşturdu.
Ağlıyordum fakat bir faydası yoktu ağlamamın ablamın “seni babaya söyleyeceğim” cümlesi hala kulaklarım en derin bölgesinde çınlayıp duruyor ne de tuhaf olmuştum. O an artık ablamın tehdit kanatların altında yaşayacaktım masum bir gülüşle ona baktım “dur düşeceğim yavaş yürü” dedikçe hızlandı.evet sonunda vahşi bir itelemeyle yerde buldum o beyaz masum bacağıma ablam hala “kalk yürü” deyişi bacağımdaki yarayı daha da derinleştiriyordu.ilk defa öyle bir darbe ve ilk defa bacağımın kanamasına sevinmiş ve gülmüştüm ablam kızdıkça ben gülüyordum çünkü artık babama söyleyemeyecekti.Söylemiş olsaydı bile bende tehditte karşılık tehditlerdim onu oda hızla koşup bacağımı kanatmıştı, dişimi sıkıyor yaramı saklıyordum.Nihayet o şiirin minnacık evimize gelmiştik kalbimin küt küt attığına ilk kez tanık oluyordum.Ablam söyleseydi babam sonra kızsaydı bana tokat atsaydı gibi düşüncelere dalıp gitmiştim.Akşam üstüne doğru gidip yatağıma girdim.korkuyordum ablam ”kalk git bulaşıkları yıka” ama ben ben daha çok küçüktüm. çocuktum demeye kalmadan ya gidersin yada şimdi anneye söylerim annem beni çok severdi
Eeee sevecek tabii en küçük çocuk bendim annemin bakışlarına baktım ve kalkıp bulaşıkları yıkamak için küçük bir iskemle aldım.ve tezgahın önüne geçtim yetişmeyen ellerimle zorladım ben kendimi zorladıkça bacağımdaki yarada zorladı kendini.yaram çok derin olmuştu.dizimi kırmak bana kabus olarak geliyordu.günlerce haftalarca ablam beni okula bıraktığı için zorlanıyor ve artık anaokuluna gitmemi istemiyordu bunun için beni çok zorluyor ve tehdit ediyordu ablamın oldu yerde konuşamıyor hatta dudaklarıma hükmedip te bir birine bile deydiremiyordum bana kalan nefes almaktı gerisini o yaptırıyordu çok geçmeden okulu da bıraktım.Her ne kadar ailem ısrar etse de aslında ben onlardan daha da çok istiyordum ama yapacak bir şey yoktu,bırakıyordum okulu ve bıraktım.haftalarca ablama para topladım.artık ablamın bir kölesi olup çıkmıştım.öyle sakin davranıyordum ki ,yaramda kabuk tutmuştu şu ablamın ağzı da kabuk tutsaydı da hiç konuşamasaydı.ne güzel olurdu bazen onu öldürmek geliyordu içimden kimse duymayacaktı.kendi kendime konuşuyor kendi kendime oyuyordum.Ablam Hatice ismini de hiç sevmezdim kendisi gibi hep korktum beni zorla istediği yerle gönderip zorla işler yaptırıyordu.ve yaptığım her harekette benim zıt rolümü oynuyordu ve tehtidlerle kendi rolüne almamı istiyordu çok geçmeden ablamın bu tehtidleri beni daha da sıkmaya başladı.beni ben değil o yönetiyordu.beni artık konuşmaktan korkan utangaç bir hal almış ve 1 sınıfa başlamıştım.ablam geldi yine bugün eskisi kadar heyecanlı değil daha da çok korkaktım ablam Hatice ye iki şehir uzaklığı kadar uzak kalıyordum.bizim sınıfta konuşma engeli bir arkadaşım vardı yasemin öyle güzel öyle güzel ifade edebiliyordu ki kendini oysa benim engelli olmamama rağmen o daha güzel ifade edebiliyordu kendini oysa ben konuşmaktan korkuyordum.bu oldukça kahrediyordu beni
Bir dilsizi kıskanmak gün geç tikçe suskunluğum ,sesizliğim,utançlığım korkaklığım artıyor tehditlerle baş başa bire bir savaşıyordum.yapayalnız karasızlık içerinde geçirdiğim bu tehdit dolu günle bana oyun oynuyorum gibi geliyordu hala sobe oynuyorduk sanki ablamla artık be bir zindanda yaşıyor ve o zindan da aldığım nefeslerle boğuluyordum.tam 3 senedir.bu acıyı bu nefes almanın acısıyla yanıp tutuştum.artık bir kişiyle paylaşma zamanı gelmişti.bu yarım nefesimi paylaşabileceğim bir insan olmalıydı.evet ismi emel’di .
Oda yarım nefesliydi ama onun sağlık sorunu vardı benim ise tutsaklık sorunum vardı.her gün konuşuyordum emele artık, insanlar konuşabildiğimin farkına yeni yeni varmış ve çok şaşırmıştılar.nefesiz yaşamak çok ağır geliyordu.küçük aciz minnacık kalbimle bunu taşıyamıyordum ama emele az da olsa bunu giderebiliyordum.Benim tutsaklığımın da matematik gibi sonu yoktu.sürekli devam eden problemler aklımı yiyordu.harfler ve rakamlar önümde diziliyor bana yalvarıyormuşçasına onları çözmemi istiyorlardı sanki ama matematik benim için kabus tu. Gün geççikçe tutsaklığım ve suskunluğum aciz bedenime saklanıp duruyordu ben attıkça o bana yapıştı.sabah kalkıp emelle okula gidecektik onu çağırıp okuldan sonraki alışveriş planımızı yapacaktık minnacıktık, tek başımıza
Alışverişe çıkmanın heyecanıyla okul saatlerinin ilerlemesini bekliyordum evet 5 dersteyiz ve öyle bir haber geldi ki aciz bedenime o minnacık yarım nefesli kalbime yarım nefesli bir insan öyle bir şeyi kaldırabilecek miydi.
Anlayamıyordum bir an hayat durmuş saatim işliyor ama ben işleyemiyordum minnacık acı ve tehdit dolu hayatımı, konuşamıyor ağlıyor hatta ağlamaktan bile utanan aciz ve yarım nefesli bir insandım.ablam ilk defa bana o kadar ağır davranmamıştı.ne kadar da mutlu olmuştum bir an unuttu mu diye içime bir umut düştü ama unutmayacaktı.ben ablamın tehdit kanatlarının altında bir müddet bile olsa kurtulmuştum emel bayılmıştı evet oda yarım nefesliydi. Ve artık o nefesini de bana bağışlamıştı.artık nefes arkadaşım nefesiz yaşıyordu.Beyin kanaması geçirmişti.öyle acı veriyordu ki,onsuz nefes alıp verme hayatımda bir yokluk ve bir boşluk vardı geçmişin vahşi cilvesinden kurtulamıyor o boşluktan geçmişe acı dolu gözlerle bakıyordum ama geleceğe intikam dolu sözlerle ve gözlerle bakıyor ve başlıyordum.evet bir gün ablamdan intikam alacaktım ama nasıl ne kadar acımasız olabilirdim.korkak cılız bedenim artık düşünemiyordu.
Aslında emel ölürken ben nefesimi kaybettim.sonra nefes almanın acısıyla nefesiz kalıyordum.önceden de nefesizdim ama nefes arkadaşım vardı.o küçük yaşımda intikam peşinde koşan bir ıstakozdum.yaşıyordum ama ölmeyi bekleyen beyinsiz tek varlığını nefesiyle gösterebilen bir ıstakoz misali olacaktım.
Matematik derslerinde sürekli halsizleşiyor ve zevk alamıyordum tıpkı hayatım gibi hayatımı da kendimce matematiğe cevirmiş ve matematiği sorumlu buluyordum yaşadığım sorunlardan artık dağınık birbirine karışmış rakamları taşıyamıyordum aynen tehditler gibi …
Bir matematik dersindeydik başım ağrıyor gözüm yanıyor kalbim çarpıyordu.
Eve gider gitmez annemle hasta haneye gittik.sıra bize gelince “Esma GÜLTEKİN” diye bir ses salondandi hasta salonundan annem “hewn ene” dedi ve bir ıstakoz gibi aciz bedenimi kucağına alıp götürdü doktorun yanına sonra kalp atışlarımı,kalp şeritlerimi aldılar.artık bende emelin hastalığı doğrultusunda yaşayacaktım evet bir ıstakoz gibi pişirilmeyi bekliyordum.o kadar mı sevinir
Sevinir bu hastalığı taşıyıp çok geçmeden, pişirilip yiyilecektim.en fazla 30-35 yaşıma kadar yaşayacaktım c.Sıtkı’nın diliyle yolun yarısında ölecektim ama benim için yolun yarısı 15 olacaktı.ve yolun yarısına yetişmiştim.yolun yarısına yaklaşıyordum.kendimi bir beyaz şeffaf camda pişirilmek için oradan buraya zıplayan ıstakozlar gibi görüyordum.mutluydum çünkü bende yarım nefesimi kaybetmiş ve artık bende nefesiz yaşayacaktım ve iyi ki hastalanmıştım.
Emel benim yüzümden ölmüştü. düşüncesinden azda olsa kurtarmıştı beni
Hala intikam peşindeydim ablamla çok iyi arkadaş olduk o bana en özel bilgilerini
Bile verdi.ama ben öyle bir kötülük yapamazdım hersek suskunluğumu sorun
Olarak yansıtırken ve suskunluğumun intikamını suskunluk ve sesizilik ile çözmeliydim.ablam bana yine o tehditlerden birini söyledi.elimde ki makasla ablamın üstüne üstüne yürüdüm suskunluğumun verdiği acıyla bir an ablam pişirilmeyi bekleyen bir ıstakoz gibi bana baktı ben ise suskunluğumun verdiği acıyla elemle geçmişin doldurduğu vahşi cilvesiyle makası yukarı çekip ablamın karın boşluğuna vurdum hemen annem onlar yetişti hiçbir şey demeden hastane ye kaldırdılar sıra bize gelince annem “hewn ene” dedi.ve öğretmenim tam o sırada başımı okşayıp sıcak bir gülümsemeyle beni dürttü.ablam sağ tarafımda oturuyor yazımı defterime geçirmemi söylüyordu.ablamı çok seviyordum ve bu benim okulda ki ilk günümdü….
Istakozluktan kurtulmuş bir aslan parçasıydım.Ve aslanca hewn ene çocuktum öyle boş bakıyordum ki her şeye her şey göründüğü gibi güneş sabah çıkıyordu akşam saklanıyordu bunu öyle sıradan değil bunun nedeni neydi…anlayamıyordum ama anladığım bir şey vardı ki gül filizlendiği andan itibaren güneşe aşık olur her ne kadar güneş her gece ayın görkemine kanıp gülü unutsa da gül asla yıldızlara kanıp ta güneşi unutmaz .
İşte gülleri sevmemin de en büyük etkeni bu idi .Eve gidip hemen uyudum.
BAHAR ERSOY
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.