- 1547 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
LOZAN’IN AVANTAJ-DEZAVANTAJ HESABI
İttihat ve Terakki liderleri, kuru hevesleri, maceraperestçe aldıkları kararlar ve askeri, bürokratik, diplomatik, siyasal, ya da kültürel altyapıdan mahrum olmalarına rağmen, ya hep hiç mantığı ile girdikleri badireler neticesi 10 yılda kocaman Devlet-i Aliyye’yi ateşe atarcasına bitirmişlerdi. Bunun sonucunda, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros ateşkes anlaşmasını müteakip korkulanlar hızla başa gelmeye başladı.
Bunların kağıda dökülmüş şekli olarak da önümüze Sevr anlaşması uzatılmıştı. Osmanlı’nın bitiş ve parçalanış belgesi olan bu belgeyi Milletimiz canını dişine takarak, başta Mustafa Kemal’in liderliğinde 4 yılda yırtıp istilacıların suratına fırlattık. Herkesin kabul ettiği bir gerçek vardır ki, bu şahlanışı gerçekleştiren Milletimizin motor güçlerinden biri de, Çanakkale Zaferi olmuştur.
Kurtuluş Savaşı zaferinden sonra, sıra bu zaferi belge üstünde kayda geçirmeye gelmişti. Kasım 1922 tarihinde Lozan’a davet edilen yeni Türkiye Devleti’ni, İsmet İnönü başkanlığında Sağlık Bakanı Dr.Rıza Nur ve Maliye Bakanı Hasan Saka beylerden oluşan üç kişi ve bunları destekleyecek yaklaşık 35 kişiden oluşan bir ekip temsil ediyordu. Bu heyet İsviçre’nin Lozan kentine hareket ettiğinde avantajları ve dezavantajları vardı. Avantaj hanesinin başında elbette Anadolu’da kazandığımız muhteşem Kurtuluş Savaşı zaferimiz vardı. Başka da bir avantajımızın olduğunu söyleyemeyiz. Ama dezavantaj hanemize baktığımızda bir çok maddeleri alt alta sıralamak mümkün. Ben en önemlilerini sadece saymak istiyorum.
1-En önemli dezavantajımız yeterli bir hazırlık döneminin olmamasıdır. Bütün müessese ve şahıslarıyla Kurtuluş Savaşı’na odaklanmış bir millet bütününü düşünün, barış masası için bir ay gibi kısa bir müddet içinde yeterli hazırlık yapılmış olabilir mi? Kocaman bir Osmanlı’nın maddi ve manevi mirasının tasfiyesi söz konusudur. Bazı kaynaklara göre delegelerimizin çantasına sadece 10 sayfalık bir metin konulabilmiştir. 10 sayfaya ne kadar konu sığdırabilirsiniz? Üstelik ikinci delege Dr.Rıza Nur’un sözleri okudukça can yakmaktadır. O’na göre sayfalar dolusu bir hazırlık ne demek? Delegelere sadece el kadar bir kağıt yazılıp talimat olarak verilmiştir. Elbet buna inanmak zor. Ama yeterli hazırlığın yapılamadığı da kocaman bir gerçektir.
2-Delegasyon başkanı İsmet İnönü’nün şahsıyla ilgili olumsuzluklar vardır: Yabancı dili’nin çok zayıf olması, kulaklarından rahatsız bulunması, yeterince diplomatik tecrübelerinin bulunmaması gibi..
3-Her biri tecrübeli ve kurt diplomatlarla temsil edilen 11 devlete karşı, bir tek Türkiye masadadır. Söz gelimi Lord Gurzon, Clemenceau gibi tecrübeli diplomatlar ve klasörler dolusu ön hazırlıklar yapmış olan devletler karşımızdadır. Tam kurtlar sofrasında bir Türkiye…
4-Yeterli hazırlığı olmayan delegasyonumuzun tek dayanağı Ankara’dır. Konferansta gündeme gelen hemen hemen her konu, mecburen Ankara’ya sorulup, görüş alınıp ona göre tavır belirlenecektir. Ama gelin görün ki, o günün haberleşmeleri bir tek telgrafla olabilmektedir. Lozan’ı Ankara’ya bağlayan tek bir hat vardır ve o da İngilizlerin kontrolündedir. Delegasyonumuz Ankara’ya ne sormuşsa, Ankara ne cevap vermişse önce İngilizler öğrenmekte ve belirlenmesi istenen tavra göre gardlarını almakta, ya da verilebilecek son tavizleri bildiklerinden ısrarla, inatla o tavize kadar muhataplarını zorlamaktadırlar.
5-Haim Nahum gibi sinsi, Türk ve İslam düşmanı, İsrail’in kurulmasını yegane gaye edinmiş birinin, müşavir heyetimizde bulunuyor olması. Ara bulmak, İngiliz ve Fransızları ikna etmek görüntüsü altında bir çok tavizi hem delegasyonumuza ve hem de Ankara’ya kabul ettirmiş olduğunu biliyoruz. Onun ikna etmesiyle istikbale yönelik bilhassa Milletimizin yönetim ve yaşam tarzlarıyla ilgili, verdiğimiz gizli tavizlerin halen Lord Gurzon’un özel anıları arasında bulunduğu ve 86 sene geçmiş olmasına rağmen hala açıklanmamış olması, kafalardaki soru işaretlerinin çoğalmasına sebep olmaktadır.
Başka dezavantajlar da mevcuttur. Ama bu kısa yazının hacmi bunlara müsait değildir.
Şimdi bu kadar dezavantajla dolu bir delegasyon, Misak-ı Milli’yi ve diğer haklarımızı ne kadar müdafaa edip, yazıya geçirtmiş olabilir? Nitekim Lozan metnine, Misak-ı Milli şablonunu koyduğunuz zaman, açıkta kalan ve taviz olarak verilen, gerek coğrafya, gerekse haklarımız açısından bir çok olumsuzluğu göreceksiniz. Musul-Kerkük-Süleymaniye, Arapların yaşadığı topraklar, Kıbrıs, Adalar, Batı Trakya, Azınlıklar, Patrikhane ve bunun gibi birçok konuda bu gün bile sıkıntısını çektiğimiz çıban başları işte bu dezavantajlar dolayısıyla bu güne miras kalmıştır.
Lozan büyük bir zaferdir diyenlere şu şartla hak verebiliriz:
Bu kadar dezavantaj ile Lozan’da mücadele veren Türkiye delegasyonu, ancak bu kadar başarılı olabilirlerdi. Başka büyük bir başarı beklemek akla ve mantığa aykırıydı.
Peki bu dezavantajlara mecbur muyduk? Bunun cevabını da, şartlar oluşunca tarih verecektir.
ekremsama
YORUMLAR
Şunları söylemek isterdim Değerli Ekrem Sama Bey :
Devlet-i Aliye'yi sadece İttihad-ı Terakki bitirmedi, bitiş çok uzun bir süreçtir. İtilaf-ı Hürriyetçiler,Ahrarcılık, Miralay Sadık ve Prens Sabahattincilik, Abdülmecit, Aziz, Hamid padişahların Avrupalı emperyalistlere verdikleri akıl almaz tavizler ve sonunda Mondros/Sevr...
Siz Osmani lisanı bilen insansınız," "bilakaydüşart istiklâl-tam" ın kayıtsız ve şartsız, istiklal sahibi ülke/devlet ve ulus, demek olduğunu anladığınızdan eminim ve bunu iyi biliyorum...
Yani, yeni Osmanlı, yeni (ılımlı) İslamcılık, Anadolucu/islamcı federatif yapılar gibi emperyalist tezlere geri dönmüşsek, adına şimdilerde de, Ab gireceğiz, BOP'un yıldızı olacağız deniyorsa ve siz de;
"...Lozan büyük bir zaferdir diyenlere şu şartla hak verebiliriz:
Bu kadar dezavantaj ile Lozan’da mücadele veren Türkiye delegasyonu, ancak bu kadar başarılı olabilirlerdi. Başka büyük bir başarı beklemek akla ve mantığa aykırıydı.
Peki bu dezavantajlara mecbur muyduk? Bunun cevabını da, şartlar oluşunca tarih verecektir..." demişseniz:
Burada ihmale gelmez derecede mantıksal esas ve usül tutarsızlığı var demektir.
Siz yine de "bilakaydüşart, istiklal-i tam"cılık ilkesini bir düşünün ve yazınızda belirttiğiniz görüşlerinizin temeline koyun. Bakalım o vakit sonuç bir nasıl çıkacak ?
Lozan'ı Sevr'le düşünmek gerekiyor. Memleketi Sevr'e getirenler ve Lozan'daki kazandıklrımız gibi...
Saygılar.
Göktürkmen tarafından 8/6/2009 10:21:15 AM zamanında düzenlenmiştir.
Göktürkmen kardeşime teşekkür ediyorum. Mantıksal yanlışlarımı sloganla değil bilgiyle ortaya koyarlarsa elbet payımıza düşeni alırız. "Bilakaydüşart istiklal-itam" dediğiniz her neyse, Misak-ı Milli içinde değil mi? Biz de şablon olarak o yemini ortaya koyduk. Hangi mantık hatası var? Anlayamadık.
Selam ve saygıyla...
Merak etmeyin, yeni Osmanlı kuruluyor. Öyle diyorlar ...
Aslolan Lozan'ın ruhu "bilakaydüşart istiklâl-tam" ulus/ ülke bilincine ve 1923 Türk aydınlanma ilke ve devrimlerine, ne kadar sahip çıktık ?!
Buna, cumhuriyetin kurucu kadrosundan, Atatürk'ün en yakın silah arkadaşlarının; İnönü'nün iflah olmaz liberal sol batıcılığı ile, Bayar'ın liberal sağ Amerikancılığı ihanetleri ile başlayabiliriz.
Ülkeninse şimdiki hali ortada ?!
Yazınız mantıksal olarak bakıldığında usül ve esas olarak çelişiyor!
Ben size büyük kurucu M.Kemal Atatürk hazretlerinin de belirtiği gibi, soruna ve temeline " bilakaydüşart istiklal-i tam" ülke ve ulus ilkesini koyarak başlamayı ve de bu şekilde doğru sonuca ulaşılacağını önerebiliyorum.
En doğru çözümlemeye böyle ulaşabiliriz. Bilakaydüşart istiklal-itam ilkesi başlangıç alınmadan üretilen teori ve pratiler, ülkenin şu anki durumundan ve farklı başka bir şey getir(e)mez.
Bizi Ab/Abd ve Arap/Fars emperyal enlem ve boylamlarında sömürgeleştirmeye ve süründürmeye devam eder.
O da daha ne kadar sürer, bilemiyorum !!!
Esenlikler dilerim
Göktürkmen tarafından 8/3/2009 6:08:57 PM zamanında düzenlenmiştir.