- 760 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Eylül yağmuru arkası yarın 13.bölüm
1.BÖLÜM
MÜTHİŞ TAKİP
Adana’ya ıslak bir eylül sabahı geldim. Otogarda yalnızdım.
Kendi kendime “artık kötü günler geride kaldı” diye söylendiğimi hatırlıyorum..
Başım sıcaktan ağrıyor yol yorgunluğundan olsa gerek başım kazan gibiydi,burnuma tuhaf kokular geliyor ama ne olursa olsun aslında neşemi kaçıracak bir şey yoktu.
Üzerinde bulunduğum toprak parçasına ne kadar hasrettim anlatamam.
Gri takım elbise ve altına siyah kundura şıklığımı tamamlıyordu.
Gözlerim ufuğa dalmış yağmur sonrası çıkan gökkuşağını izliyordu.
Ellerimde valizlerimle bir turist edası ile otogarda beklediğim bi ara birden aklıma çocukluğum geldi. Babamla yaptığım Ankara seyahatini hatırladım,ne yıllardı, hastalığımda üzerime titreyen babam artık yanımda yoktu ve koca şehirde tek başıma kalakalmıştım.
Gözlerim yaşarmaya başlamış,hüzün yağmuru yanağıma akar olmuştu.
Ne günler yaşamıştım aslında ve ne kadar güzeldi çocukluğumuz yokluk vardı ama ailemizde bu kadar varlık yoktu o yıllarda. Ağır adımlarla ilerlerken iliklerime kadar ıslatan yağmurda acı küllerimi söndürmek istiyordum eylül yağmurunda.
Bardaktan boşanırcasına yağan yağmura inat gelen servisle beraber şehir merkezine doğru yola koyulmuştuk. Atilla altı kat köprüsüne geldiğimiz sırada ilk rastladığım belediye evleri otobüsüne binmiş ve heyecanla büyüdüğüm mahalleye doğru hareket etmiştim. O sırada benim hatırlamakta güçlük çektiğim ama beni tanıdığını fark ettiğim bir kadın karşıma geçmiş beni dikkatle süzüyordu. Birden kadına yönelip elimi uzatıp tokalaşmam gerektiğini hissediyordum.
--Sizinle tanıştığıma memnun oldum dedim.
Bu sözlerimden sonra;
--Beyefendi ama ben sizi tanımıyorum diye beklenmedik bir tavır ile karşılaşmıştım.
--O halde bana neden pür dikkat baktığınızı bilmek istiyorum diye ekledim.
Doğrusu konuşması bana pek yabancı gelmemişti, sanki yıllar önce aramızda bir şey geçmiş gibi hislerimde kuşkular belirmeye başlamıştı.
Acaba dedim kendi kendime olabilir mi diye mırıldanmaya başlamıştım.
Ben bu şekilde düşüncelere dalmışken;
Adana’ya ilk seyahatiniz mi? diye bir suale maruz kalmıştım.
Evet yıllar sonra ilk seyahatim dememe kalmadı.
Ben yıllar sonra dememle beraber gözlerinde yaşlar belirlemeye başladı.
Şaşkınlık içersinde hiç mana veremediğim bir şekilde ağlıyordu.
O an ne olduğunu anlayamamıştım sorduğumda ise düğümler çözülmeye başlamıştı.
--Ağlıyorsunuz, bu zamansız yaşların bir nedeni olmalı
Gözlerine baktığımda dışarıda yağan yağmura inat göz kapaklarındaki yaş yanağına süzülmeye başlamış, doğrusu olan bitene anlam vermekte güçlük çekiyordum.
Gözleri ağlamaktan kızarmıştı,üzerindeki elbise de bana birden pek eski ve çirkin görünmüştü. Gözlerimi onun gözlerine dikerek:
Neden ağladığınıza bir türlü anlam vermiyorum diyerek kekelemiştim.
--Boşverin sadece geçmiş yıllara ait bir buruk acı var yüreğimde.
Bi hayli merak etmiştim, nemli gözlerle bana döndü ve kendisini toparladığı anda ise can alıcı yanıt ile karşı karşıya kalmıştım.
Sizi yıllar önce kaybettiğim bir arkadaşıma benzetmiştim, dedi.
Biz bu şekilde konuşmaya dalmışken birden otobüs son durağa gelmiş,yolcular inmeye başlamıştı,daha sonra son sözlerimizle birlikte ayrılmıştık.
--Sizde mi burada oturuyorsunuz, dedi.
--Evet, aslına bakarsanız bir çok anıyı geride bıraktığım bu mahalleye dediğim gibi yıllar sonra ilk defa geliyorum dedim.
--Dilerseniz her zaman görüşebiliriz, dedi.
Bu teklifimden sonra reddedileceği hissine kapılmaya başladığım bir anda olumlu bir yanıt almıştım.
Neden olmasın dedi ve ayrıldık.
Ama heyecandan mı yoksa yorgunluktan mı olsa gerek tanışmayı unutmuştuk.
O sırada ayrıldığımız yere geri geldiğimde hayret verici bir olaya şahit olmuştum.
Pejmürde bir kıyafet içerisinde olan bir adam, genç kadının yanına gelmiş ağız dalaşına başlamıştı. Beni gören kadın yanıma gelerek;
Sizi gördüğüme ne kadar sevindim anlatamam dedi.
O sırada olan biteni anlama adına neler oluyor burada dedim.
Aslında genç kadın gibi bu adamında siması bana bir şeyleri hatırlatıyordu.
Anladığım kadarı ile aralarında yıllar önce nihayet bulan bir ilişki vuku bulmuştu.
Aralarındaki diyaloglar bunun en açık tanığıydı.
O mimik ve konuşmalar bana bir çok şeyi anımsatıyordu, ama ne olduğunu çözememiştim. Zihnimi kurcalayan bu suallerin yanıtını son derece merak ediyordum. Kimdi bu adam ve genç kadın hayatımı ve aklımı allak bullak eden bilmediğim sırları ne idi?
O sırada saat gece yarısını çoktan geçmiş,kendimi geçmişin karanlık sayfalarında küçük bir beyaz nokta gibi görmeye başlamıştım, fırtına öncesi limanda bekleyen bir gemi gibi nihayetini bilmediğim bir yolculuğa çıkmak için hayata demir atmıştım.
Bu iki kişinin hayatımı etkileyen sırları ne idi? Ne idi beni gecenin kör karanlığında bu zillete mahkum eden sebep ve neden bunlar benim hayatıma engel oluyordu?
Anlam veremediğim daha isimlerini bile bilmediğim bu insanların geçmişimde ne gibi bir alakası olabilirdi ki ?
Aklım bu gibi suallere yanıt ararken ilerden bir otomobil uzunları yakmış bize doğru geliyordu,yanımıza yaklaştığı sırada yabancıda bir tedirginlik göz ile görülebiliyordu.
Bu otomobil belirmeye başladığında adamda ki tedirginlik bir kat daha artıyordu.
O sırada yaklaşan otomobilin devriye gezen polis aracı olduğunu fark ettim.
İşte ne olduysa bu noktadan sonra oldu, otomobilin yanımıza yaklaşması ile birlikte adam hızlı adımlar ile uzaklaşmaya başlamıştı, kadın yardım istercesine anlamsız bir ifade ile gözlerimin içine bakıyordu.
Doğrusu ben bu olan bitene anlam veremiyordum.
Anlamsız bakışların nazarında olduğum kadının gözlerine bakarak;
--Tanıyor musunuz?
--Kimi?
--Sizi rahatsız eden bu adamı?
Çaresiz bakışların nazarında olduğum bir ara bana dönerek;
--Hani size otobüste bir şey demiştim ilk karşılaşmamızda!
--Evet, siz onbir yıl önce kaybettiğiniz arkadaşınıza benzetmiştiniz beni ama bu adamın konumuzla yani arkadaşınızla ne gibi bir ilgisi olabilir ki?
O sırada kaçamak ve mahcup bakışlarla birlikte bana bütün olan biteni anlatmaya başladı.
--Aslına bakarsanız onun bu olayla çok ilgisi var
Bu diyaloglardan sonra aklımda şimşekler çakmaya başladı ve yanımıza yaklaşan ekiple birlikte koşar adımlarla yanımızdan uzaklaşması bana bütün gerçeği tüm çıplaklığı ile göstermeye yetmişti diye düşünürken:
Genç kadının sözleri ile irkildim.
--Daldınız, yine ne düşünüyorsunuz?
--Sanırım ne düşündüğümü tahmin edebiliyorsunuzdur.
--Evet o adamla arkadaşınızın arasında bir şeyler olduğunu zannediyorum.
Bu sözlerimle olayın farkında olduğumu belirtmek istemiştim.
Bu arada gece yerini gündüze verme telaşında iken ellerimde valizlerle kalakalmıştım.
Bütün bu yaşananlardan sonra geçmişe dair yaşananları bilmek için onunla bir yerlerde oturup konuşmam gerektiğini düşünüyordum.
Kısa bir sessizlikten sonra;
--Eğer beni yanlış anlamasanız size bir teklifim olacak, dedim kekeleyerek.
--Tabi buyurun sizi dinliyorum, yoksa benim düşündüğümü mü düşünüyorsunuz?
Dilerseniz sizinle maziye dair sohbet etmeyi teklif ediyorum, hem birbirimizi yakından tanıma imkanına sahip olabiliriz, hem de bütün bu olan biteni anlatırsınız, diye ekledim.
Bu tekliften sonra içimde sürekli ret edilme korkusu ile beklerken olumlu bir yanıt almıştım, dikkatimden kaçmayan bir şey daha olmuştu, aramızda duygusal bir yakınlaşma gözle görülebiliyordu, hem daha ismimizi bile bilmiyorduk.
Gecenin yerini gündüze bıraktığı bir anda yaklaşan bir taksiye binmiş, birlikte Turgut Özal bulvarında bulunun bir gece kulübüne gitmek için yola koyuluştuk.
Aslında bu gibi ortamlardan hiç haz etmezdim diye söylenmeye başlamıştım.
Ama olan biteni anlamak adına yapamayacağım bir şey yoktu.
Islak havanın verdiği serinlikle içerde bir masaya oturduk, bu arada geçte olsa tanışmak için ilk adımı atmaya hazırlandığım bir ara, benden önce davranıp;
--Bütün bu yaşananlar için sizden özür diliyorum, dedi
Şimdi bunları bir kenara bırakalım lutfedip kimliğinizi açıklarsanız memnun olacağım dedim.
Yıllar önce kaybettiğiniz arkadaşınızın kim olduğunu ve o yabancı ile neler yaşadığınızı anlatmanızı istiyorum dedim.
Kendisi ile ne yaşadığınızı ve benimle ne ilgisi olduğunu bir, bir tüm gerçekleri anlatmanızı istiyorum diye devam ederken anlatmaya başladı.
--Ben Aysel belediye evleri son durakta oturuyorum başımdan bir evlilik geçti, bu evlilikten Buket isminde bir kızım var ve şu an onunla birlikte yaşıyorum.
--Peki o yabancının sizinle ne alakası var, dediğim zaman derin bir nefesle devam etti.
--Yıllar önce yine böyle bir eylül ayında yüzüncü yıl mahallesinde o arkadaşımı ziyarete gittim.
--Acı bir tesadüf örneği olsa gerek tam anlamıyla hatırlamıyorum, ben arkadaşımın evine doğru ilerlerken sokak başına geldiğimde bir cinayetin işlendiğine şahit oldum, eli bıçaklı o adam yanımdan koşarken beni gördü ve ne olduysa ondan sonra oldu.
Artık hayatımın korkulu rüyalarından biri haline geldi.
Bu anlattıklarını hayretler içerisinde dinlemeye başlamıştım, anlattığı her şey beni derinden etkilemiş olsa gerek kalbim ritmini yitirmiş bir şekilde çarpmaya, ellerim titremeye başım dönmeye başlamıştı bunu fark ettiği zaman telaş içinde kalmıştı.
Şaşkın bakışları ile birlikte devam etti;
-- Neyiniz var?
-- Hım yok,yok bir şey sadece anlattıklarınız beni etkiledi.
--Nasıl yani anlayamadım.
--Kim bilir ne hayalleriniz vardı, arkadaşınızın yanına giderken.
--Anladığım kadarı ile o adam sizi rahat bırakmamış, peki o korkunç günden sonra ceza yatmadı mı?
Bu sorudan sonra sohbet daha bir koyulaşmaya başlamıştı, içerisindeki keder gözlerinden anlaşılıyordu
Islak bakışları bunun en açık ıspatı idi anlattıklarından ziyade bir kadının gözyaşları beni etkilemeye yetmişti, birden o yaşlı gözleri elimle silmeye başlamıştım, o sırada teselli oluyor gibi bir his vardı içimde. Bu hareketimden cesaret alarak karşımdan yanıma geldi ve başını omzuma dayayıp ağlamaya başladı.Çok kötü olmuştum, yarım saat süren bir süreden sonra hıçkırıklar içinde anlatmaya başladı.
--Aslına bakarsanız tek görgü şahidi olarak beni gördüğü için, mahkemeye giderken yeminler ediyordu, intikamdan söz ediyordu, belki siz o gece dönüp beni bulmamış olsaydınız,cümlesini bitirmesine izin vermeden ekledim.
--Sizi de öldürecekti,
Yaşlı gözlerle kekeleyerek “ evet ve o sırada devriye ekibinin gelmesi büyük bir şanstı benim için dedi.
Bu şekilde konuşurken nihayet bulan sözlerinin ardından;
--Peki siz kimsiniz, yıllar sonra burada ne arıyorsunuz diye ekledi:
--Aslına bakarsanız aynı kaderi paylaşıyoruz, kaybolan geçmişimin peşindeyim. uzunca bir müddet gelmekle gelmemek arasında bocalıyorken bir ara son kararımı verip ne olursa olsun gitmem gerektiğini düşünüp pervasızca yola çıktım dedim.
Bu sözlerin ardından tebessüm bir tavır yüzünde belirmişti, gözlerimin içine bakarak sanki bir şeyler söyleyecek gibi bir hali vardı. Gözleri gülüyor, elleri titriyor giderek daha belirgin bir hal içine giren siması sanki bir başkasını bekliyor gibi girişe dalıyordu.
Bir müddet bu hallerini sessiz bir şekilde izledikten sonra;
--Af edersiniz sormayı unuttum, ne arzu edersiniz.
İsminizi, demesiyle birlikte kulüpte yankılanan bir kahkaha attı.
--Bağışlayın, gecenin yorgunluğundan olsa gerek unutmuşum.
--.Bendeniz Atilla yıllar sonra bir amaç uğruna İstanbuldan geliyordum.
--İstanbul gibi bir kenti bırakıp burada ne arıyorsunuz öğrenebilirmiyim?
--Kaybolan yıllarımı, yani sizin anlayacağınız bir çok anım bu şehrin topraklarında saklı öyle doluyum ki!
--Anlıyorum sizi ilk gördiğümde aynı kaderi paylaştığımızı tahmin ediyordum
--Ne işle meşgulsünüz ?
--Şu sıralar bir kitap çalışması yapma adına Adanada bulunuyorum, sizin anlayacağınız ben vuslat ilinde hasret çeken bir yazarım.
Ben yazarım dememle birlikte, az önce attığı kahkahayı hatırladığında yüzünü mahcup bir tavır aldı, bu her halinden belliydi, bu şekilde beklediğim bir anda söze başladı.
--Hayatımı anlatsam roman olurdu, dedi.
Çok çektiği her halinden anlaşılıyordu, sanki dokunsan ağlayacak bir hali vardı, ağlamaklı gözlerle bana bakarken ortamı biraz neşelendirmek ve güldürmek adına çok samimi bir atmosfer oluşturma çabası içerisinde idim.
Bir sürede böyle devam eden konuşmalarımız gecenin yerini gündüze vermeye başlamasıyla birlikte yudumladığımız içkilerin ardından nihayet bulmuştu.
O gece birlikte bir otelde sabahladık, tabi ayrı odalarda
Sabah olduğunda kahvaltı için otel lobisinde buluştuk, dikkatimi çeken bir şey olmuştu.
Üstündeki kıyafet değiştikti, içinde bulunduğum sarhoşluktan ayılmak için resepsiyondan koyu bir kahve istemiştim, bu arada yanıma gelerek;
--Günaydın Atilla bey.
--Günaydın Aysel hanım.
--Yenimi?
--Hım ne yeni mi?
--Elbisenizi kastediyorum.
--Unuttunuz mu?
--Neyi anlamadım.
--Siz hediye ettiniz bunu bana.
--İnanın hatırlamakta güçlük çekiyorum.
--Alışkın değilsiniz galiba!
--Neye anlamadım.
--İçkiye, akşam siz dediniz hiç haz etmiyorum diye ,ama unutmanızı yadırgadım doğrusu
--Neyse bırakalım bunları, ne yapmayı düşünüyorsunuz, ?
--Önce kahvaltı, sonra, sonrasını bilmiyorum.
Boş tavırları gündüzde devam ediyordu, anlam vermekte güçlük çekiyordum, ama kendimi ondan uzak durduramıyordum, beynimi kemiren düşüncelere inat gönlümde bir duygusallık hüküm sürüyordu.
Çok tuhaf duygular içindeydim, kaybettiğim onca yıldan sonra tekrar bu şehre gelip 11 yıl önceki duygular hakimdi gönlümde. Otelin kahvaltı salonunda güzel bir kahvaltıdan sonra artık vedalaşma zamanı geldiğini düşündüğüm bir ara çok şaşırdığım bir soru ile karşılaştım.
-- Dilerseniz sizi evimde misafir etmek istiyorum dedi.
-- Bilmem ki, sizce uygun olur mu?
-- Evet neden olmasın lütfen bana karşı yaptığınız onca fedakârlıktan sonra sizi bir gece misafir etmem çok mu?
Estağfirullah, fedakârlık ne demek, yerimde kim olsa aynı şeyi yapardı, diye ekledim.
Aslında bu benim için fırsattı Aysel’i yakından tanıma adına kabul etmiştim.
Otelden ayrıldıktan sonra bir taksiye binip evine doğru yola çıktık.
O sırada zihnimi meşgul eden sorular bir, bir belirtmeye başladı
Acaba doğrumu yapıyorum yoksa yanlışlar seline kapılmış bir salmıyım diye düşünmeye başladığım bir anda beni dalgın gören Ayselin suali ile irkildim.
-- Daldınız, neden böyle dalıp gidiyorsunuz?
--Sadece düşünüyorum
-- Kimi, Mahsuru yok ise anlatır mısınız?
-- Sizi düşünüyorum
-- Hım beni mi?
-- Evet, birde yaptığımın doğru olup olmadığını düşünüyordum.
-- Neden, ne yaptınız ki
-- İlk karşılaştığım bir kadının evine gitmek doğru olur mu sizce?
-- Neden doğru olmasın?
-- Bilmiyorum, peki komşular, kızınız ne der nasıl karşılar ?
--Siz hiç merak etmeyin, komşularımda kızımda hakkınızda suizan yapacak insan değildirler dedi.
Bu konuşmaları bana güven vermiş ve beni cesaretlendirmişti, ama bir yandanda yaptıklarıma bir mana veremiyordum. Bana ne oldu da böylesine yumuşak davranıp kendi kararlarımı uygulamaktan beni alıkoyuyordu.Ben her zaman için meselelere soğukkanlı bir biçimde yaklaşıyorken neden bugün böylesine düşüncesizce hareket etmiştim.Bu arada Ayselin problemi zihnime takıldı birden.Nasıl olacaktı, ne yapacaktı da bu sorunu kökünden halledecekti.Bir çok soru zihnime hücum ediyor ama bir türlü kesin sonucu bulduğuma inanmıyordum.Ancak bütün düğüm o geceki adamın bulunmasıyla ortaya çıkacaktı.Ayselin benden bir şeyleri sakladığı gün gibi aşikârdı.Ben düşünceler içerisindeyken tatlı bir ses ile irkilmiştim, dönüp baktığımda küçük bir kız çocuğu pantolon paçasından çekiyor ve bir şeyler söyler gibi ileriyi işaret ediyordu daha sonra gözden kaybolarak apartmana doğru uzaklaştı.Bu Ayselin sözünü ettiği kızı Buket olmakıydı. Bir ara evlerinin penceresinden Ayselin seslendiğini duydum.Ayşelin sesi ile geçmişe yıllar öncesine dönmüş gibi bir his hakimdi hücrelerimde, bir şizofreni gibi geçmişimi arama yolunda bocalayarak adım atıyordum.Emin adım diyemeyeceğim adımlarla hayat girdabında kaybolup gitmemek için beynimi kemiren düşüncelerle mücadele ediyordum.Bir müminin inziva sabrını gösretiyordum kendimi o kadar boş ve çaresiz hissettiğim günlerden birindeydim,boş bakışlarla etrafa bakıyor ve ne yaptığımı çözemiyordum, zihnimde oluşan suallere bir cevap bulsan rahatlayacaksın diye kendi kendime söyleniyordum ki Ayselin sesi ile irkildim;
--Orada daha ne kadar beklemeyi düşünüyorsunuz?
--Doğru cevabı bulduğuma emin olana değin burdayım,
--Ya bulamassanız?
--O halde başladığım noktaya dönmek istiyorum.
--Yani?
--Yanisi şu, ilk tanıştığımız mahalleye gitme kararındayım.
--Anlaşılan benimle vakit geçirmekten bırkmışa benziyorsunuz.
--Bunuda nerden çıkardınız?
--Baksanıza çabuk pes ediyorsunuz.
--Kusura bakmayın ama yaptığımın doğru olup olmadığı hususunda bocalıyorum,yıllar sonra Adanaya geliyorum ve karşımda hiç tanımadığım insanlar buda yetmezmiş gibi,anlamadığım olayların içerisinde hiç hak etmediğim davranışlara maruz kalıyorum buda beni çileden çıkarmaya yetiyor, siz yerimde olsaydınız ne yapardınız?
Bu konuşmalarımın ardından evinin küçük pencersinden yaşlı gözlerle bakmaya başlamıştı, gözlerindeki sevinç ve tebessüm yerini acı ve kedere bırakmıştı,hiç dayanamadığım yaşlı gözlerine bir kaç dakika dalgın, dalgın baktım,karşımda bir kadının ağlamasından hiç hoşlanmazdım, buda beni üzmeye yetmişti.Daha fazla dayanamıyarak ve hiç tereddütsüz bir biçimde dayanamıyarak seslendim.
--Geliyorum yeter ki artık ağlamayın karşımda bu şekilde ağlamanıza dayanacak gücüm kalmadı diye ekledim.
Yanlızlıktan bunalmış ve herşeyini bana dayamıştı diye düşünmeden kendimi alamıyordum.Bu arada bu düşüncelerdeyken yavaş yavaş adımlar atıyor ve apartmanın kapısından girmeye hazırlanıyordum, ama yinede rabbim bu benmiyim, ne oldu nasıl bu olaylar silsilesinin içiersindeyim ne olur bana yardım et diye dualar ediyordum.Gayri ihtiyari biçimde kapıları budur diye zile basmaya hazırlandığım bir ara kapının açıldığını farkettim.Boynuma sarılıp sevinç çığlıkları atan bu kız Ayselin kızı diye düşünüyordum, çok geçmeden Aysel kapıda belirdi ve beni karşılayıp valizleri içeri aldı.
--Fakir hanemize hoşgeldiniz, şeref verdiniz dedi.
--Estağfirullah o şeref bendenize ait Aysel hanım dedim.
--Az önce kırıcı konuştuğum için özür diliyorum beni bağışlayın.
--Yok canım geldiniz ya bu bana yeter
Acıların üzerine çığ gibi geldiği bu insanı merak etmeye başlamıştım, hiç tanımadığı birini evine alıp misafir eden bu saf insanın başına koca şehirde neler gelmezdi ki diye düşünüyordum , hemde koca evde yanlız yaşayan, sözleri maziye sitemle dolu, konuşurken gözlerinin içi gülen ve tanımasa bile insanlardan umut bekleyen, birazcık mutluluk huzur isteyen tebessüm ettiğinde insana yaşama sevinci veren bu saf anadolu kadınını tanımak için sabırsızlanıyor söze nereden başlıyacağımı bilemiyordum.O sırada duvarda asılı duran aile fotoğrafına işaret ederek sordum.
--Sanırım eşiniz olmalı ?
--Evet kalp krizinden öldü
Mahçup bir ifade ile af edersiniz bilmiyordum dedim.
--Hayır zaten her gece içip hayatı hem bana hemde kendisine zehir ediyordu belasını buldu nihayetinde öldü.
--Çok mu içerdi dediğimde.
--Bırakalım şimdi bunları, bir konuğumuz var değil mi?
Ortam çok samimi bir hale gelmişti, muhabbetin en koyu olduğu bir zaman dilimine gelmiştik.Bu arada kızı gözlerini bana dikmiş dikkatlice süzüyordu.Bakışlarrından rahatsız olmuyor değildim, bu arada Aysel’e dönerek;
-Bakın Aysel hanım söylemiştim size, kızınızın hoş karşılamıyacağını değil mi?
-Ha omu boşverin o öyle boş ve anlamsız bakışlarla bakar etrafa rahatsız olmayın
O sırada işaret dili ile kızını gönderdi ve ben o anda çok büyük bir pot kırdığımın bilincine varmıştım ama iş işten geçmişti.Yaptığım hatayı telafi etme adına Aysele dönerek;
--Adı ne bu küçükhanımefendinin?
--Buket
--Hım söylemiştiniz kusura bakmayın hafıza-i beşer nisyan ile maluldur.
-
-Unuttunuz mu?
--Evet bağışlayın söylermisiniz? kızınız ne zamandan beri bu halde ?
--Yedi yaşında havale geçirmesi ile birlikte bu hale geldi.
--Peki tıbben bir çaresi yok mu?
--Açıkçası var ama durumumu biliyorsunuz çalışmıyorum.
Bunu duyduğum andan itibaren Aysele ve kızı Bukete yardım etmek istiyordum, gözlerinin içi gülen bu dünya tatlısı kızın konuşamıyor ve duyamıyor olması beni son derece rahatsız etmişti.
-Aysel hanım eğer kabul ederseniz sizden kızınız Buket adına izin alacağım.
--İzin mi? ne izni açık konuşurmusunuz?
--Evet sizin anlayacağınız Buketi bir sağlık kuruluşunda muayene etmek istiyorum, ama bir müddet ayrı kalacaksınız, Buket için olumlu sonuçlar doğuracağı kanaatindeyim hım ne dersiniz?
Yaşlı gözlerle bana bakaken sanki evet der gibiydi, ama analık içgüdüsü taşıdığı için kızından ayrı kalmak istemiyor gibi bir hali vardı.Şimdi düşünme sırası Aysele gelmişti, çok geçmeden kararını vermesi gerekiyordu, ve düşünülecek zamanı yoktu, hemen yola çıkmak gerektiğini ve işlemleri başlatma adına duygusal davranmaması gerekiyordu.Eylül yağmurunu aratmayan gözyaşlarını elimle silerek konuşmaya başladım.
--Aysel hanım daha ne düşünüyorsun ki?
--Atillacığım bu iyiliği bana yaparmısın?
--Aysel hanım tabi yaparım ama bunu iyilik olarak kabul etme, bu senin ve Buketin en tabii hakkı, lütfen çabuk karar ver.
Böylesine bir iyiliği hak etmediğini düşünüyordu, karmakarışık duygular içindeydi, kederli hali yerini düşünceye bırakmıştı, elleri sevinçten mi yada kararsızlıktan mı titriyordu buna anlam vermiyordum, o sırada baygınlık geçirip yere yığılmıştı, ne yapacağımı şaşırmış bir halde idim, Buket bana bir şeyler yap dercesine bakıyordu, soğukkanlı olmalıydım, bir ambulans çağırıp acile götürmem gerekiyordu,gözlerim birden duvarda asılı duran ilk yardım dolabına ilişti, ama gerekli olan malzemeler yerinde yoktu, vitrindeki kolonya olacağını düşünüp hızlı bir şekilde aramaya koyulmuştum ama nafile bir kolonya bile yoktu evlerinde. Nabzına baktığımda halen atıyordu, son bir gayretle kucağıma alıp koşar adımlarla karşıdaki devlet hastanesine götürmek üzere bir taksi çevirip acile diye bağırdığımı hatırlıyordum hay aksi Buketi tamamen unutmuştum telaşımdan
Buket tamamen aklımdan çıkmıştı, birden Ayseli öylece bırakıp Buketin yanına doğru koşmaya başladım.Buketi kucağıma alıp evin anahtarıyla birlikte taksiye doğru ilerliyordum.Buketi kucağıma alıp kapının kilidini arama telaşındaydım ki ansızın çalan telefonla irkildim.Korkak ve tedirgin duygular içinde düşüncesiz bir biçimde ahizeyi kaldırdım.
--Alo kiminle görüşüyorum?
--Aysel hanımla görüşmek istiyordum.
--Siz kimsiniz?
--Ahmet derseniz kendisi beni çok iyi bilir, onun ilacı bende
Ne biçim ağızlardı bunlar diye düşünmeden kendimi alamıyordum.Ama öğrenmek istiyordum, sorduğumda pekde iç açıcı yanıtlar ve yalanlarla dolu bir konuşma meydana çıkmıştı.Evet tahmin ettiğiniz gibi bu ses öldü dediği eşinden bir başkası değildi.Telefonda ki sesle aramızda şu diyaloglar geçtigini gün gibi hatırlıyordum.
--Ne için aradığınızı öğrenebilirmiyim?
--Bakın beyfendi ben Buketin babasıyım.
--Babası mı?
--Evet ben Ahmet pişkinoğlu, Buketin babası
--Beni böyle sorgulayan birini tanımak isterim doğrusu
--Kusura bakmayın, şimdi kafam öyle karıştı ki ne diyeceğimi bilemiyorum.
--Neden, ne oldu ki?
--Boş verin, benim kim olduğum önemli değil şimdi?
--Şimdi Aysel hanımı düşünmek zorundayım.
--Neden ne oldu ki Aysele, yine bayıldı mı?
--Evet ama siz bunu nerden biliyorsunuz?
--Aldığı uyuşturucuların etkisi bünyesini sarsmış olmalı?
--Uyuşturcu mu?
Alaylı bir ifade ile kahkaha atarak devam etti telefonda ki ses;
--Evet, yaşadığı travmadan kurtulması için yüksek dozda eroin enjekte ettimde hahaha
--Bunun hayatına mal olacağını biliyormusunuz?
--Boş verin bunu kendisi istedi ben değil, sonuçlarına katlanması lazım değil mi?
Kızgın bir ses tonu ile telefonu son sözlerimi söyleyip bu anlamsız konuşmaya son verdim.
--Peki boş verdiğiniz bu insanı neden rahatsız ediyorsunuz, acılar içinde olması size zevkmi veriyor? sakın bir daha Aysel hanımı rahatsız etmeyin yoksa karşınızda beni bulursunuz anlaşıl dımı?
O sırada anahtarı alıp kapıyı kapatır kapatmaz taksiye doğru koşmuştum, evleri hastane binasının karşı kısımlarında olduğu için bir kaç dakika içinde hastane aciline gelmiştik. Ne olursa olsun ve ne yaşamışsa yaşasın bir insanın acılar içinde kıvranmasına tehamül edemezdim.İnsan hayatı bu kadar ucuz değildi çün ki.Saat gece yarısını çoktan geçmişti ki hastane odasında gözlerini aralayarak:
--Ne oldu bana?
--Sadece bir baygınlık geçirdiniz.
--Buket, buket nerde?
--Telaş etmeyin ve kendinizi yormayın, buket uyuyor.
Gözlerini bir kaç dakika bana dikerek, sanki bir şeyler soracakmış gibi bir kaç dakika öylece kaldıktan sonra derin bir nefes alarak:
-
--Atilla söylediklerinde ciddisin değil mi?
--Elbette hem de hiç olmadığım kadar
--Neden yapıyorsun bunu hemde hiç beni tanımıyorsun ki?
--İnsanlık öldü mü? Aysel hanım
--Çok çok iyisin biliyormusun?
--Bırakalım şimdi bunları, senin hayatın benim için çok önemli iyilik mevzu bahis değil.
Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum, daha hayatının baharında olan biri eriyor ve ben buna bir şey yapamıyordum ve o can alıcı cümleyi kullandığında ise kederli ve nemli olan gözlerim artık dayanamadı ve Eylül yağmuru gibi ansızın boşalıverdi.
--Sizden şimdi bana söz vermenizi istiyorum.
--Evet sizi dinliyorum.
--Bana bir şey olursa Bukete bakmanı istiyorum bunun için bana söz ver.
--Saçmalamayın lütfen size bir şey olmayacak, yine eskisi gibi Eylül yağmurundan sonra çıkan gökkuşağını izleyeceksiniz, ama ille de söz vermemi İstiyorsanız unutmayın ki ben bu sözü gece klübünde daha önce vermiştim.
İkimizde birbirimizi teselli edercesine sarılıp hıçkırıklara boğulmuş ve bir kaç dakika öylece kalakalmıştık.
Sanki yeni kavuşmuş sevgililer gibi bir his hakimdi içimizde, öylesine sımsıkı birbirimize sarılmıştık ki bizi görenler yıllardır birbirimizi görmediğimizi ve hasret gideren ve birbirlerine ölesiye bağlı sevgili demekten kendilerini alamamışlardır diye ağlarken hemşirenin sesi ile ayrıldık.
--Bu anı bölmek istemezdim ama ilaç vakti geldi.
--Hadi sil bakalım göz yaşlarını biraz toparlan, ilaç vaktin geldi bak.
--Haklısınız ama göz pınarları dolmaya görsün bir anda boşalıyor hemen duygulanınca dedi gözlerini silerek.
İlaçların sakinleştirici olduğu birkaç dakika sonra etkisini göstermesinden anlaşılmıştı.
Ağlayan gözleri yerini derin bir uykuya vermiş derin soluklar alarak uyuyordu o sırada
hemşireye dönerek bir şeyler sormam gerektiği hissi içimi kapladığı zaman iyi haberlerini almak istercesine yalvaran gözlerle hemşireye dönerek;
--Daha ne kadar buradayız söylermisiniz bu ortam beni ve onu rahatsız ediyor da.
--Doktorla görüşür görüşmez çıkabilirsiniz dedim.
Aslında iyi olduğuna kanaat getirmemiş ve aklımda yanıt bulmaya hasret sualler vardı.
Rabbim bir insan bu kadar saf ve temiz olabilir mi ve neden bu musibetler hep iyi insanları buluyor diye kendi kendime düşünüyorken buketin hıçkırıkları ile irkildim, bir yandan ağlıyor beri yandan ise sanki benden bir şeyler istercesine anlamlı bir eda ile gözlerimin içine bakıyordu.
Müşahede odasında oturduğum bir ara bir yabancının beni gözetlediğini fark etmiş, kaçamak bakışlarla kim olduğunu anımsamaya çalışıyordum, birkaç dakikadan sonra konuşmalarından kim olduğunu anlamıştım.
O gece Aysel’i takip eden o yabancı olduğunun farkına varmıştım ki beni tanımadığıma kanaat getirerek Aysel’in odasına çıktığını gördüm, önce davranıp koşar adımlarla asansörle birlikte Aysel’in bulunduğu kata gelmiş ve yanına ulaşmıştım, korktuğum başıma gelmesin diye ani adımlarla hareket ediyor ona ulaşmaya çalışıyordum ki acı bir çığlık sesi ile yerimden ok gibi fırladığımda aklıma ilk gelen Aysel ve buketti çok geçmeden çığlığın sesinin bir akıl hastasına ait olduğunu fark ederek derin bir nefes aldım, müşahede odasına girdiğimde ise buketin annesi ile hasret giderdiğini görünce daha bir rahatladım.
--Şükürler olsun gözlerini aralamışsın
--Sen olmasan ben ne yapardım bu koca şehirde
--Bırak canım bunları mühim değil önemli olan sen ve buket
--Hem sana bir sürprizim var doktor beyle görüştüm sağlığına kavuştuğunu söyledi.
--O halde artık yatağa bağlı olmayacağım değil mi?
--Evet şimdi de biri daha sağlığına kavuşacak Aysel tabi izin verirsen.
Gözlerinde ki tebessüm daha bir artmış, sevincine bir sevinç daha eklenmiş ve gülerken gözlerinin içi gülüyorken birden hüzünlü bir biçimde ağlamaya başlamıştı, aslında sevinçten mi yoksa ayrılıktan mı ağladığına bir anlam verememiştim.
Ama bu durumu bilmesi ve alışması gerekli idi, buket’in sağlığını düşünüp her şeyden kararını çok çabuk vermesi gerekliydi.
Artık kaybedilecek vakit yoktu bir an önce buketin Almanya ya doğru hareket etmesi lazımdı, bu bir anne için en tarifsiz bir acı olacaktı, dokuz ay karnında taşıdığı nice zahmetlere gark olduğu yavrusu bir ay yanında olamayacaktı, ama sonunda acıları sevince dönüşecek ve eski yüreğindeki acısı biraz olsun hafifleyecekti, hasta yatağında derin düşüncelere dalmış ve her ayrılık sözcüğünü duyduğunda derin nefeslerle içini çekiyordu ağlayarak ama buketin sağlığını düşünmesi gerekiyordu, her acının sonunda bir mutluluğun olduğunu unutmamasını bilmesi gerektiğini defalarca söylemiştim bütün gücümü toplayarak son defa soruyordum defalarca sorduğum soruyu;
--Bak Aysel her şey hazır daha ne düşünüyorsun sadece 30 gün yani bir ay ayrı kalacaksın biliyorum bir annenin evladından ayrı kalmasının ne demek olduğunu bu onun için gerekli hem istersen bizde gideriz bütün düşündüğün bu ise ameliyattan bir gün sonra gideriz
--Peki o halde ama sen benim yanımdan ayrılmamaya söz verirsen
--Elbette bütün kalbimle söz veriyorum o halde yarın yolculuk hazırlıklarına başlıyoruz
--Hadi buketi ayrılmadan önce son defa kucakla ve yola koyulalım
--Sende mi gidiyorsun?
--Hayır canım ben buketi doktora emanet edip geri geleceğim inan bana
Bukete öyle bir sarılması vardı ki ağlamamak için kendi zor tutuyordum, oldum olası ayrılık sahnelerine tahammül edemiyordum ama güçlü olmalıydım Aysel’ in karşısında bir damla gözyaşı her şeyi değiştirirdi, tam bu sırada eski hali tekrar başlamıştı, müşahede odasında feryatlar içerisinde ağlıyordu
Buket’ i kollarından almasam belini kıracak gibi sıkıyordu, bu sırada hemşirelerin gelip sakinleştirici yapmasının ardından ilacın etkisi ile gevşemiş ve derin bir uykuya dalmıştı, bu sırada hastanenin üç yüz metre ilerisindeki havalimanına gidip buketi Almanya uçağına dr İbrahim’in yanında bırakmıştım
Derin bir nefes almış ve rahatlamıştı, acısı biraz olsun hafiflemişti, aldığı ilacın etkisi ile sakinleşmiş derin bir uykuya dalmıştı yeniden, ben hiç vakit kaybetmeden buketi alıp yol hazırlığına başlamıştım.Taşlar bir, bir yerine oturdu derken havalimanından ayrıldığım bir ara bir yabancının beni takip ettiğini fark ettim, sizinde anlayacağınız üzere katilden bir başkası değildi.
Anlaşılan daha çok işimiz var diye düşünürken ani bir hamle belindeki bıçağı çekip üzerime doğru gelmeye başladı, eski Fransız sinemalarını aratmayacak bir çekişme aramızda başlamıştı, o kadar işimizin içinde birde hiç tanımadığım bir yabancı ile çarpışmak zorunda bırakılmıştım.
Birçok insanın gözleri önünde başlayan kavgayı incirlik hava üstü yakınlarında tel örgünün içerisine doğru çekip bitirme düşüncesi içersinde idim.
Ayselin durumu ciddiyetini koruyordu daha yapılacak bir çok işi vardı olan bitenlerden haberi yoktu ve durumu bilmemesi sağlığı açısından daha uygun olacaktı sevinç ve hüzün yüreğine iyi gelmiyordu Ayselin hastalığına doktorların verdikleri teşhisi duyduğum anda pek şaşırmamıştım bu her halinden belli idi yaşadığı hayat şatları yüzünden depresyon geçiriyordu anti deprasanların neticesinde robot gibi bir hayat geçiriyor duyuyor fakat algılayamıyordu.
Ortada hazin bir tablo vardı Buket hastanede ve ne zaman çıkacağı belli değildi Aysel ise bir müddet daha müşahede altında olması sağlığı açısından iyi olacaktı.Benim aklım ise bir gece evvellinde kalmıştı,ve olan biteni anlamak istiyordum. Gözü dönmüş o adam her fırsatta karşımıza çıkacaktı bundan hiç kuşkum yoktu bir şeyler yapıp önlem almam ve harekete geçmem gerekiyordu. Hava limanında başıma gelenlerden hiç bir kimsenin haberi yoktu içimde tedirginlikler başlamıştı elini kolunu sallayarak hastahane odasına kadar cinayet için gelen bu adamdan her şeyi bekliyordum artık ve sorumlu olduğum bir kadın vardı düşündüğüm vakaların vücuda gelmemesi için önlem almam gerekliydi güvenliğinden şüphe ettiğim hastahaneden bir an önce Ayseli çıkarmam gereğini hisediyordum.Hastahane başhekimi ile irtibata geçip durumu bildirmem gerektiğini düşünüyordum.Danışmaya indiğimde görevlilerin konuşmalarına şahit olmuştum,Adana emniyetinin hastahanede olduğunu çok geçmeden öğrenmiştim derin bir nefes almış ve bir nebze’de olsa rahatlamıştım ama içimde daha kuşkular hüküm sürüyordu önlem almam gerektiğini düşünerek hastahane girişinde bekleyen bir memura yaklaşarak:
--Af ederseniz amir bey ile acilen görüşmek istiyorum
--Neden bir durum mu var?
--Bunu ancak kendisine anlatabilirim lütfen anlayın
--Peki o halde siz bekleyin ben durumu bildireyim
--Lütfen çabuk olun
Memur kuşkulanmıştı koşarakak karşıdaki araca doğru diğer memurlarla görüşüşüyordu, bu arada konuşurkende beni gösterip duruyordu, bir hayli tedirginlik içindeydim aklım Ayselde kalmıştı çok geçmeden beni bana seslendi
--Buyrun amir bey sizi bekliyor
-
-Teşekkür ederim
--Buyrun beni görmek istemişsiniz
--Evet amirim hal ve durumlarından şüphelendiğim bir kişi peşimde
--Eşgalini biliyormusunuz?
--Evet komser bey tarif edeyim
Eşgalini anlattığımda aynı şahsı aradıklarını fark etmiş daha bir rahatlamıştım.Anladığım kadarı ile azılı bir katil olduğunu ve bütün emniyet güçleri aynı kişiyi aylardır arıyorlar ve son olarak hastahane bahçesinde görüldüğünü söylüyorlardı.Bütün basın hastahane girişinde emniyet amirinin yapacağı açıklama için bekliyorlar ve yavaş, yavaş hazırlıklar yapılıyordu, kuş uçmuyordu.Çok geçmeden hastane büyük kuvvetlerce sarılmış,olay bütün Türkiyede geniş yankı uyandırmıştı.
Bütün önlemler alınmış hazır bulunan güvenlik güçleri belirlenen yerlerdeki mevzilerde tetikde bekliyorlardı.
Olası bir olumsuzluk durumunda bütün hastahane ayaklanabilir ve bir yanlışlık ile facianın çıkması söz konusu olacaktı.
Basın mensupları kameraları hastahane’nin giriş kapısına çevirmiş bütün televizyonlar canlı yayına başlamıştı.
Birden ortalığa bir uğultu hakim olmuştu emniyet amirinin kapıda görünmesi ile birlikte bütün güvenlik güçleri hazırkıta bekliyorlardı, nihayet beklenen açıklamanın yapılması için hazırlanan platforma çıkan emniyet amiri sözlerine başlamıştı;
--Değerli vatandaşlar ekiplerimizin büyük bir titizlikle gerçekleştirdikleri operasyonlar neticesinde terör örgütünün önemli bir ayağı olan ve german lakabı ile anılan ele başı nihayet yakalanmıştır diyordu.
Emniyet güçlerine dönerek:
--Sizlere gösterdiğiniz duyarlılıktan ötürü çok teşekkür ediyor başarılarınızın devamını dilerken terör örgütüne bir darbe daha vurmanın sevincini bende sizinle birlikte yaşıyorum diye sözleri nihayet bulmuştu.
2.BÖLÜM
SIRLAR DÜNYASI
Bu açıklamadan sonra derin bir nefes almıştım, nihayet Aysel’in kabus gibi günleri sona ermişti artık onu ve kızını güzel günler bekliyordu.Katilin yakalanmasının ardından bir ay geçmişti ama olay halen insanların gündeminden düşmemişti.Hangi topluma gitsem bu konuyu konuşuyorlardı,aradan bir ay geçmesine karşın Aysel’in hiç bir şeyden haberi yoktu, nasıl olsun ki kendisini toparlayacağı zaman diliminin ilk yarısı henüz bitmişti.Artık bütün zamanlarımı Ayselle birlikte geçiriyordum,ona öylesine alışmıştım ki bir ay sonra nasıl ayrılacağım diye kara, kara düşünmeye başlamıştım ama daha işlerimi henüz bitirmemiştim.
Bir ara Buketin kim olduğunu sorduğunda çok şaşırmıştım ama bozuntuya vermeyerek cevaplamıştım.
--Hım Buket senin kızın oluyor canım
--Kızın mı oluyor dedin sen?
--Evet senin özbe öz kızın oluyor
--Peki şu an nerde?
--Almanyada
--Tamam da ne işi var Almanyada?
Bu diyaloglardan sonra anladım ki işin en zor kısmına geliyordum.
Doktorun bahsettiği hastalık süreci git gide uzuyordu hafıza kaybı daha da ilerlemişti,bazen kendi adını ve beni dahi unuttuğu oluyordu bu bana sonsuz bir ızdırap veriyordu fakat elimden bir şey gelmiyordu her geçen gün bir gün daha kahroluyordum zamana bırakmalısın diye kendi kendimi teskin ediyordum.
Konuştuğum zaman konuşuyor,sormadan bir şeyi söylemiyordu öylesine masum bir hali vardı ki derin gök yüzüne gözlerini dikmiş ufuktaki güneşe gözleri dalıyordu,saatlerce ufukta güneşi izliyordu izlerkende gülümsüyordu. Yüzünde sürekli çocuksu tebessüm hakimdi.O sırada otel odasında oturduğum bir ara resepsiyondan beni çağırdıklarını farkettim,acilen indiğim zaman postacının beni beklediğini görmüş ve anlamıştım mektup doktordan geliyordu.
Hayırlı haberlerini almak ümidi ile sabırsız bir şekilde zarfı açtığımda içinden bir fotoğrafın olduğunu görmüştüm.
Buket bu yapılan operasyonlara olumlu yanıt vermiş gözleri gülümsüyordu.
Bir ay içinde çok başarılı operasyonlar uygulanan Buket eski sağlığına yavaş, yavaş kavuşuyordu,doktorların üzerinde büyük bir titizlikle çalıştığı Buket konuşulanları algılıyor ve duyduğu sözlerle tümceler üretiyordu ama asıl süprizi bir hafta sonra ortaya çıkacaktı.
Ayselin hali ciddiyetini koruyor, uykusuz geceler geçiriyordu.Yapılan teşhilere cevap vermiyordu.Hastalığı ilerlemiş kritik evreye geliyordu.Doktorların ümitvar olun dedikleri Aysel bitkisel hayata giermek üzereydi,baygınlıkların ardı arkası gelmiyordu, sanki öleceğini biliyor gibi idi.
Bir gece mezarlığa gitmek istediğini söyledi ve beni korkutuyordu.
Mezarlığa gider gitmez bir kabire gelerek dua ediyor fatiha okuyordu, ama ortada çok tuhaf bir şey vardı.Bu kabirde yatanı tanımadığı belli oluyordu.
İşin tuhafı bu kabir benim babamın kabri idi bir ara bana dönerek;
--Biliyormusun Atilla?
--Neyi?
--Bu kabirdeki yatan kişiyi ben bir çok kere rüyamda görüyordum.
--Anlamadım
--Anlaşılmayacak bir şey yok canım
--Hayır anlamadığım şey ne biliyormusun?
--Ne Atilla?
-
- Bu kabrin sahibi benim onbir yıl önce vefat eden babam biliyormusun?
--Baban mı?
--Evet babamın mezarı burası
Gözlerini öyle bir şaşkınlıkla açışı vardı ki o anı hiç aklımdan çıkarmam mümkün değildi.
Ağlıyordu hıçkıra, hıçkıra için, için ağlıyordu.Bu sefer sinirden değil sevinçten ağladığı anlaşılıyordu.Göz yaşları yüreğine akıtıyor toprakları avuçlayıp dualar ederek ağlıyordu.Şimdi herşeyi daha iyi anlaşılıyordu bu yaşananlar tesadüf değil tam anlamı ile bir tevafuktu.
Kabrin başında dualar ettiği sırada hayret ve şaşılacak bir olay o esnada ceryan etmişti, gözleri parlamaya başlamıştı, nutkum tutulmuştu.
Dizlerimin bağı çözülmüştü, kıyameti aratmayan sahneler gözlerimin önünden flim şeridi gibi dönmeye başlamıştı.
Mezardan yükselen bir ışık uzmesi anda gök yüzüne doğru bütün semayı kaplayarak yükseliyor ve bütün kabristanı kaplamaya başlamıştı.
Ürkütücü bir durumdu, fakat hiç korkmuyordu, bütün kabristan ışıl, ışıl bir kandil gibi yanmaya başlamıştı.Mucizevi bu olayı izlerken ürperiyor,heyecanlanmaya başlamıştım. Aysel ise saatlerce kabrin başında dualar ediyordu, hiç bu kadar korktuğumu hatırlamıyordum.
Başımı ellerimin arasına almış bu halin bitmesi için yalvarmaya başlamıştım.Metafizik kanunlarını alt üst eden bu olağan üstü durumu pür dikkat izlemeye başlamıştım, sabah saatlerine kadar bu hal devam ediyordu ezanlar okunduğu bir ara baygınlık geçirip dayanamayarak yere yığılmıştım.
Ayıldığımda tan yeri ağarmış şafak çoktan sökmüştü. Aysele baktığımda mezar taşınna başını dayamış uyuyordu.
Fakat oda nesi, saçlarına baktığımda apak olmuştu, Şaşkınlığımı gizleyemeyerek;
--Ne oldu saçlarına böyle?
--Bilmiyorum.
--Dün çok kötü bir rüya gördüm, kalkığımda halen etkisindeydim dedi tedirgin bakışlarla devam etti;
--Karmakarışık duygular içindeyim, ne yana baksam kör karanlıklar ve tedirginliklerle dolu bakışlar üzerimde olduğunu his ediyorum dedi korkarak.
Ağır bir depresyon geçiriyordu, gecelerin yüreğine bir ok gibi saplanmasından hiç akşam olsun istemiyordu.Uzman bir doktora görünmeden iyi olmayacağını biliyordum,hazırlan yarın doktora gidiyoruz bu bütün olan biteni anlatmamız gerektiğini söylemiştim ama kime gidelim diye düşündüğüm bi ara telefon çalıyordu dalgınlıktan çalan telefonu duyamıyordum Aysel haber vermeseydi açamayacaktım, arayanın Alper olduğunu farkettiğimde Aysele bakarak;
--Biz doktoru ararken doktor bizi buldu bak
--Doktor mu dedi Aysel bitkin bir ses tonuyla.
--Evet dedim ve telefonu cevapladım.
--Alo efendim doktor nerden icab etti sen bizi ararmıydın?
--Atilla nasılsın bir sesini duyayım dedim dostum.
--Yine hızır gibi yetiştin biliyormusun kardeşim.
--Bende neden kulaklarım çınlıyor diyordum
--Alper çok garip bir olay ile karşı karşıyayım ama bunu yüz yüze görüşmemiz lazım, hem sende yakından görürsün kardeşim.
--Bak şimdi meraklandım ha ne gibi bir olay bu?
-
-Alper dediğim gibi bunu telefonda söyleyerek bir neticeye varamayız buluşup konuşuruz olur mu?
--Nerdesin? hemen yerini söyle
--Yo hayır ben kliniği biliyorum yarın sabah saatlerinde görüşürüz
--Peki tam sekizde bekliyorum dedi Alper.
--Sağol dostum beni yarı yolda bırakmayacağını biliyordum.
Aysele dönerek;
--Tamam oldu bu iş yarın bizi bekliyor gideriz değil mi?
İçinde bulunduğu durumdan kurtlulmak istercesine evet der gibi başını salladı Aysel.
Küçük saat civarında bir iş hanında bulunan kliniğine gittiğimizde bizi çok güze bir şekilde karşılamış, akşam yemeğini birlikte olmak için çoktan rezervasyon yapmıştı ama şimdi asıl problem Ayselin bu hali idi, beyaz saçları yüzünden çok yaşlı görünüyordu, hayretler içeriside bana bakan Alpere dönerek gayet samimi bir şekilde;
--Doktor nerelerdesin kardeşim, kariyer sahibi olmak kolay olmasa gerek.
Alper alabildiğine neşeli bir ses tonu ile;
--Ya ne demessin sinek avlıyoruz, bir müşteri yani bir hasta bile gelmiyor bu lanet şehirde
--Deliler ile aran nasıl dostum.
--Ya git işine dostum herkes akıllı kesildi başıma baksana.
--Brader benmi dedim deli doktoru ol diye
O sırada bu güzel bayanla beni tanıştırmayacakmısın dedi Alper.
Elbette tanıştırayım dedim ve devam ettim gülerek;
--Aysel hani sana dün bir doktordan bahsetmiştim ya
--Evet dedi Aysel.
--İşte o sözünü ettiğim doktor Alper bey dedim.
--Alper tanıştırayım hanfendinin adı Aysel bir kaç gün önce tuhaf bir şekilde tanıştık ama şimdi sıkı bir dost olduk, telefeonda belirtmiştim ama şimdi bir daha anlatayım istersen dedim.
--Hayır anlatmana gerek yok, Aysel hanım bize biraz izin verirmsiniz?
Alperle birlikte koridora çıkmıştık, bu arada bana bakarak devam etti:
--Zan ediyorum milyonda bir görünen bir vaka ile karşıkarşıyayız dedi.
--Anlamadım dokktor ne vakası ?
--Anlatayım, Aysel hanım geçmişinde bir travma yaşamış ve yaşlılık hormonları zarar görmüş dedi ve ekledi;
Biz bu konuyu işlemiştik diyerek.
--Açık konuşurmusun doktor netice nedir?
--Daha açık konuşacak olursak bu benim alanımın dışında kalıyor ama kendisini yarın bir hoca ile görüştürmekte fayda görüyorum şansınız varmış ki o hoca yarın buraya geliyor dedi.
Duyduklarım karşısında çok sevinmiştim ama bu kadar sevinmemem gerekiyordu, her şeye karşı hazırlıklı olmamda ve temkinli davranmamda fayda vardı.
Bütün düğüm yarın sabah hoca ile görüştüğümüz zaman çözülecekti, odasına döndüğümüzde Ayselin hıçkırıklar içinde ağlıyor halde bulmuştuk.
--Aysel ne oldu neden ağlıyorsun?
--Korkuyorum atilla çok, çok korkuyorum lütfen gidelim burdan.
Ürküyordu, anlamını bilmediği korkuları hakimdi yüreğinde ta derinlerde yaşadığı olayların etkisi olsa gerek çok korkuyordu deniz mavisi gözleri ağlamayı hak etmiyordu kader deyip iç çekiyordu. teselli edercesine sarılarak;
--Merak etme ve korkma bak ben yanındayım kimse sana zarar veremez dedim.
Ne olur götür beni burdan diyerek hıçkırıklara boğulmuştu.Alper yarını unutmayın dercesine gözlerimin içine bakıyordu.
Gözlerindeki yaşı elimle silerken sıkıya sarılmıştım, kliniğin dış kapısına doğru ilerlemeye başlamıştık.Dışarı çıktığımız zaman derin bir nefes almış ve dualar ediyordu, şaşırmıştım sanki gökyüzünde bir şey varmış gibi boş bakışlarla gök yüzüne bakıyor kahkahalar atıyordu.Alpere baktığımda odasının penceresinden bütün olan biteni izliyordu.Bir gün sonrası idi, klinikte beklediğimiz bir ara Alperin sesi tüm koridorda yankılanıyordu.Bizi gördüğünde afallamış bir hali vardı ve pek sinirlendiği ses tonundan anlaşılıyordu. O sırada geldğimizi fark ederek:
--İyi günler Aysel hanım
--İyi günler Doktor Bey nasılsınız?
Çok tuhaf bir şey olmuş Aysel Alper Bey’in sesini duyunca neşelenmişti.Farkında değildi ama ondan git gide hoşlanmaya başlamıştı.
Benim yanımda kendisini çok mutlu ve huzurlu hisettğini söyleyen Aysel Doktora çok garip duygular besliyordu.Kıskanmıştım, ama bir şey yapamıyordum.
Bir kaç gün sonra unutur diye düşünüyor kafamda kuruntulara yer vermiyordum çünki Alpere çok güveniyordum.Aysel ve Alper vazgeçilmez insanlardı.
Doktorun sözünü ettiği kişi içerde ve yüksek sesle Alpere bir şeyler anlatıyordu, Alperin neden sinirli bir şekilde cevap verdğini anlayabiliyorum, adam son derece titiz Alper ise o kadar dağınık bir hayat sürdürüyordu, çok hararetli bir tartışma ortamı olmaya başlamıştı.Sesleri bütün klinikten duyuluyordu.
Hararetli başlayan tartışmalar Alperin dışarı çıkması ile son bulacağı bir sırada kapıdan çıkarken;
--O hoşgeldiniz neden beni aramadınız? dedi hiç bozmayarak.
--Alper bu o mu?
--Hım kim omu? üstad ne diyorsun Allah aşkına?
--Yani dün bahsettğin hoca omu?
--Canı cehenneme evet o
--Ne oluyor Doktor
--Hani sözünü çok ediyordum ya, yani çok kulaklarını çınlatıyordum
--Evet Doktorcuğum.
--İnan senin hatırın olmasa hiç çekilecek bir adam değil bu.
--Abartma Doktor, huyundur her şeyi abartıyorsun
--Bahsettin mi bizden Doktor?
Evet dercesine başını salladı Doktor, Aysele baktığımda üzerinde yine durgun bir hal vardı, artık çözemiyordum ve bir an önce bu içinde bulunduğum kâbus gibi günden kurtulmanın yollarını arar gibi boş bakışlarla pencerenden dışarıyı seyrediyordum ve dayanacak gücüm kalmamış gözlerim uykusuz geçen günlerin ardından kızarmaya başlamıştı bu arada Doktor bizi çağırıyordu, Aysele cesaret verircesine sıkı sıkı elini tutuyordum
--Artık sonuna geldik Aysel kâbus sona erecek her şey bu kapının arkasında hazırmısın?
--Ne olur elimi bırakma Atilla ne olur beni yalnız bırakma
--Burdayım ve yanındayım sen hiç merak etme
--Üstad hadi sizi bekliyorlar çabuk olun
--Geliyoruz Doktor geliyoruz
Tedirgin bakışlarla içeri girdiğimizde Alperin masasında orta yaşlı bir adamın oturduğunu görmüştüm bizi görür görmez
bize döndü ve ;
--Sanırım Alperin sözünü ettiği kişi siz olmalısınız değil mi?
--Evet hocam ben Alper beyin arkadaşı Atilla
Ayseli göstererek;
--Güzel kızımızı tanıştırmayacakmısınız?
--Hocam af edersiniz telaştan unutmuşum
-
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.