- 857 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SENİNLE SONU GELMEYEN DURUŞMALARIMIZ OLSA
SENİNLE SONU GELMEYEN DURUŞMALARIMIZ OLSA
Daha ilk görüşte binlerce volt elektrikle çarpılmak gibi aşklar vardır hani…
Biraz tuhaf da olsa hayatın bir gerçeğidir.
İşi tam da bir açmaza dönüştüren, taraflardan birinin işin içinde bulunmak istememesidir.
Oysa tam da trafik kazası gibi bir hadisedir bu…
Hatta içinden çıkılmasının zorluğu açısından en kanlı trafik kazalarından daha da çetrefil ve mühimdir!
Ya oğlan kıza çarpıp yaralamıştır yüreğinin en onulmaz yerinden, ya kız delikanlıyı…
Bu kazayı çözmeye hiçbir memurun, amirin, müdürün, genel müdürün gücü yetmez…
Uzlaşma fail ve kazazede arasında bire bir görüşmelerin, anlayış ve hoşgörünün neticesinde mümkün olabilir ancak…
Ama taraflardan biri “beni asla alakadar etmiyor, ben mi sev dedim sana, kendi kendine gelin güvey olmasaydın aaa ” dediği an olay tamamen kronik bir hale bürünmüş ve en şiddetli sevda sancıları karşı tarafı acımasız dalgaların, med- cezirlerin önüne atmış olur…
Med cezirlerin önüne atılan insan ne yapar?
Bir taraftan sevgilinin bahşettiği(bahşettiği diyorum zira en derin acılar bile maşuka yani sevgiliden sadır olmuşsa cana minnet, bahşedilmiş bir atiyye yani ihsan lütuf sayılır) aşk acılarına direnmeye çalışırken, diğer yandan sevgiliyi fırsat bulduğu her an görmeye, konuşmaya, ona ne denli vurgun, uğruna deli divane olduğunu lisanı hal ve lisanı hafi ile anlatmaya çalışır…
Ama bir de sevgilisi yaşadığı köyden, kasabadan, kentten uzak yerlere gitmişse ailesi kızı alıp ta okyanus aşırı yerlere götürmüşse çocuk maşukasının izini tamamen kaybetmişse bu durumda ne yapabilir?
Böyle biri durum karşısında ben ne yapabilirdim?
Kendimi bildim bileli demeyeyim de başımda kavak yelleri estiğinden bu yana mütemadiyen düşündüğüm bir konuydu.
Bir şair olmamız hasebiyle en çok da bizi alakadar eden en hassas bir mevzu olan bu aşk meşk konusunda topluma, platonik aşklara duçar olmuş ve tutunacak dal arayan gençlerimize ne verebilir ne önerebiliriz onları farkında olmadan girdikleri ve ortalarına kadar geldikleri çıkış yolunu zaten bulamadıkları ama giriş kapısına da artık külliyen dönemedikleri kısırdöngü labirentin içinden nasıl çekip alabiliriz?
İşte bu sorunun cevabı öylesine zor öylesine acayip ki…
Şayet ben platonik bir aşkın içinden bocalıyor, çırpınıyor olsam, bana öldürücü bakışlarıyla çarpıp yüreğimi ta derinden yaralayan ve yaptıklarından dolayı hiç oralı olmayan o alımlı dilbere, aşkı tınmaz olduğu için o vahşi ceylana şöyle bir karşı atakta bulunurum.
Platonik aşklarda sevgiliye kavuşmak umudu artık tamamen kesilmiş ve amaç sadece onu görebilmek olduğu için madem bir trafik kazasında olduğu gibi çarpıp kaçan taraftır ve yaptıklarından behemhal sorumluluğu vardır, ya onun beni mahkemeye vermesini beklerdim ya ben Onu mahkemeye verirdim…
Maşukam dünyanın öbür ucunda da olsa hiç değilse onu, mecbur kalacağı bir gelme fiili akabinde, bu görüş bir duruşma salonunda da olsa görebilir onunla birebir konuşamasam ellerini tutamasam saçlarını koklayamasam da görüp hasret giderebilirdim…
Hâkim konuşmama izin verdiği esnada ise;
“Hakim bey bu mahkemeyi ne olur sürekli erteleyin, bir de sizden en büyük istirhamım duruşmalara Onun avukatları değil, her seferinde bizzat kendisi gelsin”
Ve sonra Maşukama dönüp bu hususta söylenebilecek en güzel ve en ulvi arzumu söyle dillendirirdim:
SENİNLE SONU GELMEYEN DURUŞMALARIMIZ OLSA…
YORUMLAR
çok hoş bir yazı olmuş.yüreğinize sağlık:)imkansız aşkın acı yüzü işte...bazen kavuşursun sevmezsin.bazen kavuşamzsın aşkından eryip bitersin..Allah kimseyi akşkın acımasız ellrine düşürmesin...aşkın pembe bulutlarından olanı var ya işte hep ondan olsun..seven de sevilsin.kimse acı çekmesin:)
teşşkürler.