- 1401 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
IRAK ta Yaşam / 2
Güneşin ağarması ile lrak ta ilk güne merhaba dedim.İlk işim cevreye şöyle bir göz atmak oldu,etrafda irili ufaklı tepeçikler ve engebeli bir arazi yapısı gözüme çarptı.Sonra tepecikler üzerinde belirli yerlerde askeri kampların olduğunu fark ettim.Hemen yanı başımızda olanlarda vardı.O gün iş bölümü ve işe motive olma günü oldu bir şeyle ilgilenemedim zaten.
Çevreyi ve yerli insanları tanımak için her gün farklı bir şeyler keşvfdiyordum.Kaldığımız yer Erbile yaklaşık 12 km uzaklıktaydı,14 günde bir Cuma izin veriliyormış,buranın hafta sonu tatilleri cumaları olduğunu öğrendim.Yerli insanların isimleri ise önce kendi isimleri sonra baba isimleri daha sonrada dede isimleri ile bütünleşiyormuş.Birin ismini söylemek için “Ali Muhammet Hüseyin” gibi..soyisimleri yok.Bana biraz garip gelsede zamanla alışacağımı düşündüm.öylede oldu zaten.
Bu arada lrak la igili bilgiler edinmeye başladım hem kendi gözlemlerimle hemde daha önce gelen arkadaşlardan aldığım bilgilerle.İlk geldiğim zamanlar büyük bir psikolojik uygulama yaptılar.”Buranın durumunu biliyorsun,yanlız hiç bir yere çıkma,çıkarsan dahi yanına mutlaka iyi bilen biri ile birlikte çıkarsın,her taraf sekıncalı çok dikkat etmek gerek biri seni vurur kim vurduya gidersin,hak yok hukuk yok” dediler.Eh insan ister istemez etkileniyor,yabancı bir ülkedesin hele ki iki ülke arasında terör konusunda sıkıntıların olduğu bir dönemde,aynı zamanda savaşın bitmediği bir ülkede.Ben bu önerileri dikkate alarak bazı kurallara özen göstermeye gayret ettim.
İlk Cuma tatilinde ilk fırsatta Erbile gitmek için yola çıktık arkadaşlarla.Şirketin bize tahsis ettiği Coster denilen benzinle çalışan küçük otobüslerle toplu bir şekilde Erbil in bir caddesine indirildik.o an dedim “ya ben nerelerdeyim,her şey bambaşka,askeri birliklerin çarşı izinine çıkmalarına benzettim” bir an.Sabah 07 de gidiliyor en geç 16 00 da tekrar kampa dönülmesi gerekiyormuş,eh ne yapalım uyacağız.İlk çarşı gözlenimlerim bir bakışta ufak, ufak iş yerlerine malzemelere üst üst sıkıştırılmış bir kişi ancak sığıcak kadar orta yeri olan dükkanlar.Öyle geniş mağazalara rastlam mümkün değil gibi gözüküyordu.İndiğimiz yerin moderin bir görünü vardı,tarihi Erbil kalesinin hemen dibine yerleşmiş sıralı dükkanlar ve iç içe yerleşmiş binalar,binaların arka tarafı yine tarihi Kayseri kapalı çarşısı olduğunu öğrendim.Cadde köşelerinde de yada dükkanların önünde küçük sehpalar üzenirde dolar ve dinarların sırasına göre dizilmiş seyyar dövüz burosu oluşturmuşlar,telefon kontörleri ile birlikte satışını yapıyorlardı.hiç kimsede dönüp bakmıyordu bile,namaza giderlerken bile üzerine bir bez örtüp gidiyorlardı,bundan da anlaşılıyorki soygunculuk ve hırkızlık olmadığını,inaçları tam olduğunu anlatıyordu.Az ilerledikce Pazar bölümüne geliyorum ama acaip kokular başladığını ve kirlilikten,çamurdan gidilmez bir durum oldu gözden kaçmıyordu,ama öyle bir kalabalık var ki çoğunluğu Türk lerin oluşturduğu hissediliyordu.Erbil çevresinde yaklaşık irili ufaklı 150-200 e yakın firma olduğunu ve 2-3 bin Türk işçisi olduğunu öğrendim bu arada.Pazar ucuzdu her türlü Çin malı mevcuttu,ara ara Türk malları göze çarpıyordu.Bizler tedirgindik her hangi bir olay olabilir diye,geldiğimiz arkadaşlardan ayrılmamaya dikkat ediyorduk.Evle görüşmek için İnternet cafe bulmaya çalıştık ama bulamadık.artık bir sonraki tatil cumasına kalmıştı.iletişim sorunluydu,yada ben yeni olduğum için öyle geliyordu.
Aradan geçen zaman içerisinde artık çevreyi tanıyor insanlarla iletişim kurmaya başlıyordum.Şehir eski yapı binalarla sıralıydı,şehir merkezinde nadirende olsa yeni yapılaşmalar vardı ama merkezden dışarı doğru çıkıldıkca dış görünümü dudak uçurtacak kadar güzel müstakil evler vardı,merkezde de yeni yeni yükselen binaların yükseldiği görükmekteydi.caddeler düzenli ama trafik sıkışıklığı had safhadaydı.yollar öyle geniş değildi..ama kurallar aynıydı,her kavşakta trafik polisi bulunuyordu,hata yapanlara anında cezalar kesiliyormuş.Gördügüm kadarı ile cadde ve Pazar da erkeler ağırlıklı olduğu,kadın görmek oldukca zordu.Arada bir orta yaşları üzerinde şehir dışından gelen çarşaflı kadınlar gözüküyordu,bazende modarin giyimli başları açık fakat giysileri boydan boya kapalı,ekseriyetle de giyimi ve kuşamı iyi olna makyajlı kadınlara da rastlıyabiliyordun. Üzerleride renga renk parlak elbiselerin hakim olduğu giysileri vardı.Her Cuma tatil olmasından dolayı şehir dışında yol boyunca büyük kalabalıklar oluyordu.Dügünleri buralarda yapıyorlardı.Nerede ağaçlık varsa mutlaka düğün toplantıları vardı.Eğlencelerine oldukca düşkün her zamanı fırsat bilip değerlerdiriyorlardı.Şehir Cuma günleri serin ve su olan yerlere taşınıyor akşamın geç saatlerine kadar eğlencelerini ve piknikleri yaparak tekrar şehire dönüyonlardı.
Erbil pisikolojik olarak sıkıcı bir yer olduğunu gözlemledim.Her zaman bu şehirde çok dikkatli olamak gerektiğini anladım.İnsanları cana yakın gibi dursalarda savaşın gölgesinde tetbiri elden bırakmamak gerekliliğini anladım.Sıcaklığın zaman zaman 48 derecenin üzerine çıktığı bu kent i hiç beğemedim.Soğuk bir yapısı vardı belki savaşın vermiş olduğu yıkımların izlerini hissetiğim için.O gün kısa bir çevre tanımından sonda denilen saate kampımıza döndük hep birlikte arkadaşlarla.
Zaman hızla gelip geçiyordu artık çevreye ve insanlara göz aşinalığı başlamıştı.Çalıştığım yerde yarıya yakın yerel (lokal) personel vardı onlarla iletişim kurmaya başladım,işaret dili ile,içlerinden bir kısmı türkçe bilenler vardı.Türkiyeden gelmiş ve buraya yerleşmiş,buranın vatandaşlığını almış olanlar vardı.Öğrendiğim kadarı ile türkmenler,Araplar,Kürtler ve Hıristiyorlar gibi farklı etnik kökenli insanlar bir arada yaşadıkları bir ülkeydi.Erbilin bir semti tamamen hırıstiyanlara aitti,bura avrupa düzeyende bir bölgeydi.Bu bölgeler savaştan arınmış güneyde bulunan Bağdat,Kerkük,Musul ve diğer kentlerde hala olayların olduğu ve orada Amerikan askerlerin daha etkin bir gücünün olduğunu anladım.
2008 yılının ilk aylarındaydı.Türkiye sınır ötesi harekata hazırlanıyordu.Çalıştığımız ülkeye girecek ve peşmergelerle çarpışacaktı.Biz çalışanlarda kötü tesir yapmıştı bu durum.yerellerle ilişkilerde soğukluk başlamıtı.Belki hiç bir şey olmuyacaktı ama savaşın ne olduğunu iyi biler yerliler tedirgin oldukları kadar biz Türklerde okadar tedirgindik.Çalışanlar kendi aralarında konuşuyorlardı ne yaparı ne ederiz diye,iş veriminde düşüş olmaya başladı,çıkış alıp gitmeler başladı,ama bizler ofis personeli olarak “gemiden en son kaptan terk eder “misali en son bizlerin gideceğini düşünüyorduk.Sonunda idare müdehale etti.Yerli ortak yetkililerden üst yöneticilerdin biri gelerek tüm çalışanlarla bir toplantı yaptı.Çalışanlar açık bir alana şubatın sağuk günleriden biriydi.görevli kürtce konuşuyor tercuman vasıtası ile bizlere aktarılıyordu”sizin can güvenliğiniz bize ait,eğer ki size gelecek her hangi bir saldırı olursa bilin ki o bize yapılan bir saldırı olacaktır.Durumun ciddiyetliğine göre biz gerekli önlemi alacağız isterseniz buraya 10 bin askerimi görevlindirir etten duvar örerim,en son olarak da bizim uçak firmamız var sizi iki saat içerisinde Türkiye ye indirim”diyerek çalışanlara güven verdi.Sınır ötesi harekat olmuştu ama bizden km lerce uzaklarda olmuştu o kadar çok etkilenmedik fakat türkiye basınında ve yayınında ki ateşli anlatımlar evlerden ailelerin “durumlar çok kötü çıkın gelin” msj ları gelmekteydi,bizler bir sorun olmadığını söylesekte onların bizlerden daha çok sıkıntı çektikleri anlıyorduk.Ama bizler hiç bir şey duymadık görmedik hayar her zaman ki gibi kendi seyirinde akıp gidiyordu.
Aradan geçen zaman içerisinde yerli halka devlet gıda ve para yardımında bulunyormuş,Yerel çalışanlar 300-400 dolara aylıkla çalışıyorlardı.Mühendisler bile 1000 dolar gibi düşük aylıklarla çalışıyorlardı.Hemen hemen herkesin altında iyi denecek kadar bir arabası vardı.Yaşam standartları bizimkileri ile ölçülürse bizden iyiydiler. Devletin katkısı vardı en azından.işyerlerinin vergisi yoktu,fatura fiş yoktu,sadece devlet belli miktarda vergi alıyormuş.her tür elektronik malzeme bulmak mümkündü.Kabuklarından yeni çıktıkları için lüks tüktim fazlaydı,her ne kadar lüks tüketime yönelsede insanların kültür seviyelere düşük olması ve babaerkil aile tipi mevcuttu.28.07.2009