- 530 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜMÜNE AŞK-14
Tam Zeliha’ nın babası cevap verecekken ağabeyi yerinden kalktı ve kızgınlık dolu bir ifadeyle ;
“Komutanım ! Kaçmakla Zeliha töreyi hiçe saydı. Bizim yüzümüzü yere eğdi. Herkesin yüzüne nasıl bakacağım ben şimdi. Demezler mi bana şimdi “ kardeşinin cezasını veremedi “ diye. Komutan ! Bize böyle öğretildi. Benim babama da babası öyle öğretti.Töre çiğnenmez. Çiğnenirse her şey biter o zaman. Ne namus kalır, ne şeref.! Oyuncak ederler bizi buralarda. Ar meselesi bu. Onları şimdi affedersek, herkes aynı şeyi yapmaya kalkar. Ne düzen kalır, ne huzur. Sen bu işe karışma komutan. Sen işini yap. “
“Benim işim bu. Sükûneti sağlamak. Halkımın can güvenliğinden ben sorumluyum. Kanun var bu ülkede. Adı ne olursa olsun. Hiçbir güç bu kanunların yerini alamaz. Söyle bakalım bana! O senin öz be öz kız kardeşin. O gün elinden kurtarmasaydım. Kurşunu sıkacak mıydın? Hiç vicdanın sızlamayacak mıydı? Ne olursa olsun, dünyanın en kötü bir insanı bile olsa kimse cana kıymamalı. Onun, suçu sadece sevmek. Sen kalp taşımıyor musun ? Sen kimseyi sevmedin mi ? Kendini koy Kerim’ in yerine veya kardeşinin yerine. Üstelik kardeşinle evlenmek istemiş. Gelmiş sizden istetmiş ailesine. Ama siz, aynı ahırdaki hayvan gibi değer biçmişsiniz ona. Üç kuruş fazla bir para için, ömür boyu mutsuz olmasına gönlün nasıl razı olacak. Sen de dedin az önce. Bütün bu yaptıkların senin suçun değil. Ağalık sistemi hüküm sürdükçe, siz de töre adı altındaki bu köhne düzene alet olmaya devam edeceksiniz tabii ki. Olan da sizin bacılarınıza, erkek kardeşlerinize, hatta size olacak. Aklını başına topla güzel kardeşim. Hadi gelin itiraz etmeyin. Bak ! Siz he deseniz de , demeseniz de kız on sekizini geçmiş ve reşit olmuş. Kanuni hakkı nikâhlanmak. Ben arkalarındayım. Gül dünyalar ölmemeli. Yaşamalı ve hayata güzel çocuklar getirmeli. Hadi ikisinin de canını aldın. Ne olacak sonra ! Sen cezaevine. Kardeşin kara toprağa. Olan kime olacak. Gariban anan ile babana. İki ayrı üzüntü. Bu şekilde namusunuz elden gitmeyecek. Evlenecek ve bu iş bitecek. Sen şimdi istemez misin? Kardeşini baba ocağından al duvaklar içinde koluna girerek çıkarmayı. Yoksa! Tabutun içinde mi çıkarmak istersin. Kendi ellerinle aldığın canını. “
Zeliha’ nın abisi Berat, bu konuşmadan sonra derin düşüncelere daldı. Ahmet astsubay en zayıf yerinden vurmuştu onu. Kendisi de aşık olmuştu bir zamanlar ama korku belasına kaçıramamıştı sevdiğini. Öylece elinden kayıp gitmişti sevdalısı. Töreyi bildiği için yapamamıştı.Ve sevmediği, istemediği biriyle evliydi. Şimdi yine karşısındaydı o lanet olasıca töre. İçinde gel-gitler yaşadı bir an. Sonra, pes etmiş bir vaziyette Ahmet astsubaya baktı ve ;
“Komutanım, bana söz düşmezdi aslında. Babam var önümde. Birden heyecana kapıldım. Haklısınız. Dediklerinizin hepsi çok doğru. Ama dediğim gibi töre bizi bu hale getiriyor. Babam ne karar verirse ben ona uyarım.”
Ahmet astsubay babasına dönerek konuşmaya başladı.
“Siz ne diyorsunuz peki söylediklerime.”
“Komutanım ! Kanunlara ve sizlere boynum kıldan incedir. Ama buralarda da kanun töredir. Aşiretimizin bir meclisi var o karar verir her şeye. O karar doğrultusunda hareket edilir. Yoksa ben istemez miyim kızımı telli duvaklı vermeyi, gelin etmeyi. Hangi baba kıyar canına evladının.”
“Anlıyorum seni. Ama bu kız senin kızın değil mi ? Senin canından, kanından. Ve bu yaşa kadar da sen büyüttün. Emek verdin, sevginle doyurdun onun ruhunu. Aynı çiçek gibi sevdin. Şimdi o meclisin kızının üzerinde ne hakkı var. Söyler misin bana ? Evlat bu başka bir şey değil. Üstelik o sizin namusunuzu kirletmiyor. Yuva kuracak. Yeni nesiller çıkacak ortaya bu yuvadan. Sevimli torunların gelecek dünyaya.Kızının yüzü hep gülecek yuvasında. Dayak atmayacak kocası, gözü morarmayacak. Sen de üzülmeyeceksin. Hadi evet de. Akşam da gelelim isteyelim Kerim’ in ailesiyle. Düğünü de beraber yapalım. Güvenliği ben sağlayacağım. Ha ne dersin ? “
Zeliha’ nın babasının gözlerinin altı mosmor olmuştu. Kızının kaçtığını anladığından bu yana uyku uyumamıştı. Kahroluyor ve sinirini duvarlara vurarak atmaya çalışıyordu. Çok hiddetlenmişti ilk anda. Eline geçirdiği anda kızını kendi elleriyle boğabilirdi ama sakinlemişti. O da epey bir suskunluk içinde düşündü. Odada herkes sesini çıkarmadan ve hatta daha az nefes almaya çalışarak bu karar anını bekler gibiydi. Muhtar’ ın ise yüzü renkten renge giriyor ve konuşmalara hiç katılmıyordu. Ahmet astsubayın da dikkatini çekmişti bu durum. Birden muhtara dönerek,
“Söylesene muhtar! Sen de devlet görevlisisin. Doğru değil mi benim söylediklerim. Ne susuyorsun. Dilini mi yuttun yoksa ? “
“ Haklısın komutan. Ben de geleceğim akşam sizinle istemeye “
Muhtarın konuşmasından sonra Zeliha’ nın babası Berdan,
“Tamam komutan. Gelin akşama. Ertesi gün de düğünü yapalım. Bu işte hayırlısıyla bitsin. Yalnız kızımı eve getirin evden çıksın.”
Ahmet astsubay epeydir orada çalışması nedeniyle epey tecrübe kazanmıştı. Bu tür olaylar olmuş ve o aracı olarak düğün yapmalarını sağlamak için uğraş vermişti. İlk denemesinde, çok acı hatıraları kalmıştı zihninde. Yine kaçan bir kızı ailesiyle barıştırmıştı. Akşam teslim etti ve ertesi gün düğün yapılacaktı. Sabaha düğün olması gerekirken, evden cenazesi çıkmıştı genç kızın. Kendini suçladı o olayda hep. Sonraki olaylarda hep bu ihtimali göz önünde bulundurarak hareket etti.
“Berdan ağa! Kızın emin ellerde. Düğün günü hep beraber geleceğiz ve yine evinden çıkacak. Ama benim ve erlerimin eşliğinde. Benim böyle bir prensibim var. Bu şekilde olacak. Tamam mı ? “
“Tamam komutan. Ne yapıp, edip beni razı ediyorsun. Sende şeytan tüyü mü var ne ? “
Hafif bir gülümseme yayıldı Ahmet’in yüzüne. Sonra ciddiyetini takınarak, orada bulunanlara ,
“ Mesele çözümlenmiştir. Oğlan tarafı, hazırlıklarını yapsın.Başlık parasını hazırladığınız kadarını vereceksiniz Zeliha’ nın babasına. Tasvip ettiğim için değil de. En azından onunla belki Zeliha’ nın ihtiyaçlarını karşılarlar. Siz de evde olursunuz namazdan sonra geliriz. Adetlere göre isteriz kızı. Ertesi gün de düğün yaparız hep beraber. “
“Muhtar! Ağaya da haber ver. Ağalığını göstersin. Düğün için gerekenlerin birazını üstlensin. Ben de yardım edeceğim düğün için. “
Muhtar sessiz ve endişe dolu bir ifadeyle ;
“Tamam komutan! Gider söylerim kendisine.”
İçinden de “ Eyvah! Hapı yuttum. Kök söktürür bana şimdi. Fırçayı yine ben yiyeceğim. Başlayacak şimdi yine kalaya.Eski köye, yeni adetler çıkarıyorsunuz.Töreyi çiğniyorsunuz. Beni hafife alıyorsunuz. Bir de bu adeti mi çıkarıyorsunuz “ diye başlayacak bana.
İçeride konuşmanın uzamasından faydalanan Halil ise o şaşkınlık ve sıkıntısını atmıştı. Hemen kalem ve kağıt alarak karşılık mektubunu yazdı aceleyle. Tekrar gidecekken birden aklına dikkat çekebileceği geldi. Sonra Mustafa’ ya
“Mustafa! Sen benim kardeşim gibi oldun artık. Az önce gittim ben. Dikkat çeker belki. Bu mektubu sen bırakıp gelsen. Göstermiştim ya sana o gizli yeri. Yalnız dikkat et. Kimse olmasın. Etrafı kontrol ettikten sonra bırak mektubu oraya.”
“ Tamam kardeşim. Senin için her şeyi yaparım ben. Hatta bak buradan gözüküyor zaten. Şimdi iki kişi var. “
Biraz bekledikten sonra, çeşmenin başındaki kadınların ayrılmasından sonra yürümeye başladı çeşmeye doğru. Sonra, Halil’ in gösterdiği yere geldi ve mektubu iyice yerleştirdikten sonra hızla yürümeye başladı. Çok çabuk gelmişti aracın yanına. Geldiği sırada içerideki insanlar yenice çıkmaya başlamışlardı. Ahmet astsubay en arkalarında göründü. Mustafa’ nın kapıyı açmasıyla yerine geçti.
Yola çıktıklarında, Ahmet astsubay bir kendi hayatına, bir de evlendirdiği insanların hayatını kıyasladı. Evlenmemişti kendisi. Çok sevdiği bir kız vardı bir zamanlar. Delicesine sevmiş ve karşılığını da bulmuştu ondan. Bir süre sonra da evlenmeye karar vermişlerdi. Aileler de karşı çıkmamış, söz kesmişlerdi hemencecik. Düğünü de kısa zamanda yaparak, şark hizmetine gidecekti Ahmet. Düğün için hazırlık yapan Mine ve ailesi her şeyin dört dörtlük olması için, ellerinden gelen titizliği gösteriyorlardı.
Yine bir gün annesiyle alış veriş dönüşünde hızla gelen bir aracın altında kalarak, çok ağır bir şekilde yaralanmış, günlerce komada kalmıştı. En sonunda, hayata gözlerini yummuştu. Onun hayata veda edişinden sonra, hayata küsmüştü Ahmet astsubay. Mine’ nin ölümünden sonra, iç organları, ailesi tarafından organ bekleyen üç kişiye yeniden hayat vermişti. Ölümünün ardından, bulunduğu yerde durmak istememiş ve hemen atamasını istemişti. Beraber gelmeyi planladıkları şark hizmetine, bir yanı eksik ve tükenmiş bir halde gelmişti. O gün kendi kendine söz vermişti. Evlenmeyecekti. Ama birbirini sevenlere yardım edecekti. Ve sözünü de tutmuştu. Mine her zaman yanındaydı.
Araç ilerlerken, yolun bozuk olan bir yerinde sallanınca, Ahmet astsubay düşüncelerinden sıyrıldı. Biraz sonra da karakola gelmişlerdi. İçindeki huzur yüzüne vurmuş bir vaziyette odasına girdi. Arkadaşını arayarak Zeliha ve Kerim ile ilgili bilgileri aldıktan sonra, masasındaki acil iş olup olmadığına baktı. Ve Komutanına bilgi vermek üzere onun odasına geçti.Bir süre görüştükten sonra , hazırlanmaya başladı. Söz verdiği gibi Zeliha’ yı Kerim’e isteyecekti.
Muhtar tedirginlik ve ne yapacağını bilmeden ağanın konağına doğru yürümeye başladı. Konağın kapısında , ağanın adamlarıyla biraz sohbet ettikten sonra içeriye girdi. Ağa oturmuş, bir taraftan televizyon seyrediyor, bir taraftan da kafasının içinde dolaşan tilkilerin kuyruklarını birbirine değdirmemeye çalışır gibiydi. Muhtarı görünce, yerinden kalkmayarak, arkaya doğru kaykıldı. Onu her zaman adam yerine koymaz tavırlar içinde davranır ve ona her istediğini dikte ederdi. Muhtar ise baştan ağırlığını koyamamanın ve seçilmesinde onun çok etkisinin olduğunu bildiği için ona hiç diklenememişti. Bu şekildeki yaşamları, al gülüm, ver gülüm şeklinde sürüp gidiyordu.
“Hoş gelmişsen muhtar. Hayırdır. Ziyaretini neye borçluyuz?”
“Hoş buldum ağam. Şey, bir istirhamım olacaktı benim de onun için geldim size. Sağlığına duacıyım ağam! “
“Buyur, otur şöyle. Kahve içer misin? “
“Yok ağam sağol. “
“Söyle bakalım muhtar. Çıkar dilinin altındaki baklayı. Sen hayırlı bir şey için gelmezsin ama hayırlısı “
“ Şey, ağam. Hani dün Zeliha ile Kerim kaçmışlardı ya. Duymuşsundur. Onları ağabeyi vuracakken, Jandarma tesadüf yoldan köye geliyormuş. Kurtarmışlar. İşin içine astsubay girdi. Bu akşam istemeye gidiyor ailesinden. Ahmet astsubay size haber gönderdi. Yarın düğün olacakmış. Ağalığını göstersin.Ben de yardım edeceğim masraflara dedi. Ben aracıyım ağam. Aracıya zeval olmazmış. “
Ağa, kızgın bir şekilde ayağa fırladı. Gözlerini açarak, ağzından köpükler saçarak muhtara bağırıp çağırmaya başladı. Muhtarın tahmin ettiği, bütün sözleri saydı döktü. En sonunda da , astsubayın da yardım edeceği sözü aklına geldi ve sinirini bastırmaya çalıştı.
“ Tamam ! Ne gerekirse yaparım. Kıytırık maaşıyla bir astsubay yapıyorsa, ben de ne gerekiyorsa yaparım. Ama o haddini aşıyor. Ben ne yapacağımı biliyorum. Dur hele. Zamanı gelecek onun da defterini düreceğim. “
Muhtar içinden bir “ oh” çekti sessizce. Bu işi de hallettim dedi. Saygıyla ağanın yanından çıktı ve hazırlanmak için evine doğru yol aldı.
DEVAM EDECEK
DOSTLAR DÖRT GÜNLÜĞÜNE TATİLE ÇIKACAĞIMDAN DEVAMI GELİNCE İNŞALLAH SEVGİLERİMLE
Nermin KAÇAR
YORUMLAR
Bu tip öyküleri ya da romanları okudukça tarım politikasının
hala % 80 lerde olduğu ve sanayileşmemiş bir toplum olduğumuzun gerçeği ortaya çıktığını kabulleniyorum.Hala ağalık,hala töre hala köylü ağa çelişkileri...
Yazarına gelince tozu dumana kattı maratoncu gibi yorulmadan koşmasına devam ediyor...Şöyle dört gün denize girmeye hak etti doğrusu...
saygı ve sevgilerimi gönderiyorum.selamlar...
Nerminciğim, yine çok güzel ve hatasız olmuş.Önceki bölümü de öyleydi , okudum ama sitede pek bulunmak istemediğim için yazammıştım.Tebrik ediyorum seni.Töre denen şeyin bu türlüsüne lanet olsun.Biz töreyi güzel ahlak, örf adet bilenlerdendik, bir baktık ki, memleketimize ait başka toprakalrda ölümün adı töre olmuş.