- 944 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Havva�nın Karıncaları
Yıl 1998�
Tüm amaçlarımı imkansızlıklara kaptırmıştım. Hayat hiçlik kokuyordu benim için. Lisede çok başarılı bir öğrenci olmama rağmen bir türlü istediğim bölümü kazanamamıştım. Sonunda kendimi Denizli�de iki yıllık bir yüksekokulda okurken bulmuştum. Nedensiz, amaçsız ve bir hiç olarak�
Şiirler yazıyordum. Mısralarıma mutlaka �intihar düşünceleri� serpiştiriyor ve sonra onları içimin kara renkli süzgecinden geçiriyordum.
Birgün okuldaki arkadaşlarımdan Hasene ablam kuzeni olan Havva�nın da şiirler yazdığından, benim şiirlerimi ona göstermek istediğinden söz etti. Hafta sonu İzmir�e gidecekti. Dilersem defterimi götürüp Havva�ya gösterebileceğini söylemişti. Kabul ettim.
Hasene ablam biraz Havva�dan bahsetti. Güzel şiirler yazarmış. Dolu dolu bir insanmış. Bende ablamı dinledikten sonra kısa bir mektup yazıp defterimle beraber Havva ablama iletmesi için verdim.
Günler yine hiçlik içinde geçti. Hafta sonu bitmek üzereydi. Pazar akşamına yakın Hasene ablam dönmüştü. Heyecanla geldi yanıma. Elinde ikiye katlanmış bir zarf vardı. Uzattı;
- Havva sana yazdı.
Belkide uzun zamandır ilk defa bu kadar heyecanlanmıştım.
�Kardeşim� diye başlıyordu mektup. Daha sonra eleştirilerini yüreğinden süzülen sevgiyle sıralamış, karamsarlığımı ise yerden yere vurmuştu. Mektubun sonuna da �Karıncalar� adlı şiirini eklemişti. Karıncalar, onun hayalini kurduğu öğrencilerini benzettiği çalışkan varlıklardı.
Havva ablamla tanışmamız bu mektupla oldu. Daha ilk mektuplarda sanki yıllar öncesinden tanışıyormuş gibi birbirimize ısınmıştık. Ben onun hiç görmediği kardeşiydim, o ise benim hiç görmediğim ablam ve zor zamanlarımda tutunacak dalımdı.
Mektuplar birbirini kovaladı. Artık neredeyse her hafta uzun mektuplar yazıp gönderiyor ve heyecanla ondan gelecek mektubu bekliyordum. Derken telefon konuşmaları başladı. Yurdun ankesörlü telefonu günaşırı beni ağırlamaya başlamıştı. Bu arada Havva ablamın hayatını da öğrenmeye başlıyordum. Acıların konak yaptığı hayatında inancıyla savaşan bir lösemi hastası insan� Öyle ki, tutunduğu karıncaları ona güç veriyor, onları hayal ederek hastalığı yenmeye çalışıyordu.
Eğitim fakültesinde okurken öğrenmiş hastalığını. Daha birinci sınıftayken kaydını dondurarak İzmir�e dönmek zorunda kalmış. Yıllar hayatından yavaş yavaş kayarken o, hayaline tutunmuş. �Öğretmen olacağım. Daha yapacak çok işim var. Karıncalarım olacak benim. Onlara okumayı öğreteceğim, sevgiyi öğreteceğim� Sabahları onların sesleriyle merhaba diyeceğim güne.� Diyordu bir mektubunda. Giderek hayran oluyordum ona. Ona hayran oldukça da kendimden utanıyordum. Her şeye rağmen inancını kaybetmeyen bir insandı o. Bense sapasağlamdım ama amaçlarım yoktu.
Mektuplarımız iki yıl kadar sürdü. Hasene ablamda bende okulu bitirmiştik. Yine de bağımız hiç kopmamıştı. Geçici olarak Kuşadası�nda bir otelin muhasebe departmanında çalışmaya başlamıştım. Birgün Havva ablamı görmek isteğiyle İzmir�e gitmeye karar verdim. Hasene ablamı aradım. Havva ablama sürpriz yapmak istediğimi söyledim. �Tamam ben seni alırım.� dedi. İşyerinden izin alarak bir Cuma günü İzmir�e doğru yola çıktım.
Heyecan ter gibi boşanıyordu tenimden. Yollar yolları kovalıyor, bir saatlik yolculuk bitmek bilmiyordu. Ne müthiş bir heyecandı! Havva ablamı görecektim!
İzmir�e vardığımda Hasene ablam ve babası beni karşıladılar. Birlikte önce onların evine gittik. Kahvaltı hazırlamışlardı ama ben heyecandan hiçbir şey yiyemiyordum. Bir an önce Havva ablamın evine gitmek istiyordum.
Nihayet kahvaltı bitmiş, yola çıkmıştık. Hasene ablamın annesi de bir haftadır Havva ablamı görmediği için bizimle gelmek istemişti. Eve vardığımızda vakit öğleyi geçiyordu. Daha sonradan Havva ablamın yengesi olduğunu öğrendiğim bir kadın kapıyı açtı. Beni gönderdiğim resimlerden tanıyor olmalıydı ki, sevinçle şaşkınlık karışımı bir heyecanla içeriye buyur etti. Nur yüzlü bir kadın salonda namaz kılıyordu. Sessizce oturup beklemeye başladık. Havva ablam abisiyle hastaneye gitmiş sabahtan. �Gelirler artık� diyordu yengesi.
Annesi namazını bitirdikten sonra kalktı, yüzünde bir tebessüm belirdi. Kalkıp elini öptüğümde �oğlum� diye mırıldanarak sessizce ağlamaya başladı. �Havva çok sevinecek� diyebildi.
Saatler geçmesine rağmen Havva ablam ve abisi hastaneden bir türlü dönmemişlerdi. Akşam olmadan dönmem gerekiyordu. Giderek hüzün elbisesini giymeye başlamıştım. Göremeyecek miydim ablamı?
Kalkmak üzereydik artık. Saat beşe geliyordu. Tam o sırada kapı çaldı. Herkes heyecanla yerinden fırladı. �Geldiler� diye koşturarak kapıya gitti Hasene ablam. Herkes salonda ayağa kalkmıştı. Sanki bir merasime hazırlanıyorduk hepimiz.
Salonda tam önümde durdu, yanaklarına dökülen gözyaşlarını elinin tersiyle sildi. Hiç konuşmuyordu, bende konuşmuyordum. Salonda herkes ayaktaydı ve onlarda susuyordu. Sımsıkı sarıldı, belli belirsiz �kardeşim� sözü döküldü dudağından. Dakikalarca birbirimizi seyrettik. Sanki yıllar önce ayrıldığımız vatanımıza kavuşmuş insanlar gibiydik ikimizde.
Çok kısa kalabilmiştim. Neredeyse hiç konuşmadan yarım saat kadar zaman geçirdikten sonra yola çıkmıştım. Artık yakındım nasıl olsa, yine gelirdim Kavl-ü bela�dan beri tanıdığım ablama.
Zaman hızla akıp gidiyordu. Kuşadası�ndaki işten ayrılarak Manisa�da bir kitapçıda çalışmaya başlamıştım. Bir de kitap hazırlığı yapıyordum artık. Çalıştığım kitabevinin sahibi benim şiir kitabımı basmayı kabul etmişti. Telefonla Havva ablama müjdeyi vermiştim. �İlk kitap benim� demişti bana.
Havva ablamla görüşmemizin üzerinden yaklaşık iki ay geçmişti. İlk kitabım yayınlanmıştı. Hemen ilk nüshalarından iki tanesini ablama postalamıştım. Telefonda �en kısa zamanda okuyup değerlendireceğim, haftaya görüşelim� diyordu. Sesindeki o müthiş sevinç yanaklarımı ıslatıyordu.
Artık Havva ablamı görme zamanı gelmişti. Pazar günü yanına gidecektim. Heyecanla o büyük güne hazırlıyordum kendimi. Uzun uzun kitabımdan, şiirlerimden konuşacaktık.
Cumartesi arayıp ertesi gün geleceğimi söylemek istedim. Telefona annesi çıkmıştı.
- Sen misin? Oğlum Erkan.
- Evet, nasılsınız?
Sesi kesilmişti kadının. Kısa bir süre cevap bekledikten sonra:
- Havva ablamla görüşebilir miyim?
Ses yine kesikti ama hıçkırıkları artık duyabiliyordum. İçim eziliyordu sanki. Bir kez daha yineledim.
- Havva ablam, yok mu?
- Havva�yı kaybettik oğlum.
Bu sözden sonra ne diyebilirdim ki?
***
Yıl 2007�
Hayata yeni başlamış gibiydim. Birazdan ilk dersime girecektim. Sonunda başarmıştım. Havva ablam bana hayata tutunmayı, inanmayı, istemeyi ve başarmayı öğretmişti. Artık onun hayallerinin peşinden gidiyordum.
Derse girdiğimde pırıl pırıl Havva�nın karıncalarını karşımda gördüm. Tanışmalıydık önce. İlk dersimde ilk öğrencilerime Havva ablamı anlattım. Yanaklara düşen gözyaşları arasında dersi bitirmiştik. Tüm öğrenciler gözyaşlarını siliyordu. Ağladığımı belli etmemek için sırtımı dönmüştüm onlara. İnce, ağlamaklı bir ses:
- Biz Havva�nın karıncaları olacağız hocam.
O yaz ilk iş olarak İzmir�e gittim. Havva�nın mezarına öğrencilerimden alıp kuruttuğum çiçek yapraklarını serptim.
- Karıncalarını merak etme! İyi bakıyorum onlara ablacığım. Sana çiçekler yolladılar, bir de sevgilerini. Unutmadan söyleyeyim, hepsi senin kadar inançlı.
(Yaşanmış bir öyküdür.)