- 2534 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ladesçi (Düşüngülü Eleştiri)
L A D E S Ç İ
(DÜŞÜNGÜLÜ ELEŞTİRİ)
Besmelesiz bombayı atarsanız patlamaz.
Danıştay’a saldırı düzenleyen Alparslan Aslan.
İki kundak arası sıkıntılarla dolu yeryüzü yolculuğumuzda edindiğimiz izlenim ve deneyimlerimizle belleğimizde çeşitli konuları içeren sayısız kerteriz defterleri tutarız. Söylenenle yaşadıklarımız bize kandırılmadan yaşamayı öğretir. Üstün Dökmen Ladesçi’ye kendi kerteriz defterindekileri yazmış.
Türk insanın iç dünyası uyanık yüreğin ezgisi olarak tanımlanırken, yeni yaşam biçiminin insanları nasıl yozlaştırdığı anlatılıyor. Final kısmında ise her şeyin aldatmak olmadığı hayatta dürüst olanın kazanacağı vurgulanıyor. Güncelden yakaladığı mizah, öykü ve fıkraları üçüncü kişi ağzından anlatıyor. Düzyazıdaki uyakları ve metin başlıklarıyla şematik olduğu kadar sosyolojik bir roman. Ladesçiliği işlemek için insanı araç olarak kullanıyor.
Dökmen’in okurunu yormayan işlek ve temiz bir dili var. Atasözü, deyim ve vecize gibi güzel sözlerle dili zenginleştirmiş. Örnek olarak alıp kullanabileceğimiz söz kuleleri kurmuş.
‘Kendi olmayan, içindeki safı bulamayan, kendini ve çevreyi kandırır, ladesçilik yapar çoğu zaman.’ (s.215) Köy yerinde ‘el sıkışan iki insanın kollarının V şeklini aldığını, lades kemiğine benzediğini fark etti. …söz veriyorlardı birbirlerine. Köylerinin sözlerini unuttukları, borçlarını ödemedikleri olmazdı. Kollarla tutulan ladeste kandırma yoktu, aklımızda diyorlar ve borçlarını unutmuyorlardı.’ (s.224) ‘Heykel güzeldi. 12 Eylülden sonra dikilmişti, Eylül öncesindeki kardeş kavgasının acılarını anlatıyordu… …aydın kıyımını anlatmıyordu. Belki bu da bir ladesçilikti.’ (s.218) ‘Ladesçilik bir milli oyunsa eğer, yeri geldiğinde birileri oyunbozanlık etmeli.’ (s.237)
Parıltılı sözleri göz kamaştıran Üstün Dökmen, düşünceyi kısa öykülerle anlatıyor, zaman zaman tartışmaya da açıyor, ama bir çekişme ortamı yaratıp okur kitapta tutulamıyor. Kutupluluk ilkesinin hırs yapacağı atlanmış.
Çok satılanlar listesine giren ‘Ladesçi’de bir derinlik yok, edebi bir tat da vermiyor. Türk filmleri gibi basit bir kurgusu var. Roman katmanları oluşturulamamış, eski hikâyeler gibi düzayak anlatılıyor. Her yazar güzellik kaygısı taşır. Okumak, yazarı besler, içi şiirledikçe yazı boncuk gibi dizilir ; düşler, kurgularla edebiyat gelişir, değer kazanır.
Orhan Pamuk’un ‘Kar’ romanında yaptığı gibi Dökmen de ara sıra kurgudan başını çıkarıp romanın içine giriyor. “tam o sırada cebi çalar Cemil’in. ( Yani cep telefonu çalar. Yanlış anlaşılmasın diye söyledim. Sizin çağınızda cep telefonu olmazsa ‘Cep de çalar mı?’ diye düşünebilirsiniz)” (s.61) Bir yazar ‘yarın kavramını’ hesaba katmadan yazmamalıdır.
Üstün Dökmen roman kahramanlarını, Çanakkale’de cepheye sürüldükçe ölen şehit askerler gibi yaşamın içinde rol icabı sürekli yenilgilere uğratıyor. Böyle de olsa Cemil ve Ayvaz’a kişilikli karakterler yükleyemediği ve yaşanılanlara duygusallık katmadığı için Ladesçi’de eğreti gibi duruyorlar.
Dökmen, güzel söz meraklısı, vecize gibi parıltılı sözlerde nelere değindiğini gelin birlikte okuyalım. ‘Yalan, bukalemun gibidir, her kıyafete bürünür.’ (s.139) ‘Öyle zengin bir sofradır ki yaşam, acılardan sonra tatlıları beklemeli insan.’ (s.206) ‘Ahlaksızlık, umulmadık kıyafette görülmedik zarafetle çıkar karşınıza.’ (s.115) ‘Geleceğini koruyamayan bir ülke geçmişini de koruyamaz.’ (s.112) ‘mızrağına değil mızrabına hayran olduğum bir besteci’ (s.112) İsterseniz bir de absürt ve hoş olmayan sözlere bakalım. ‘Türkçe koyarsan kıro derler, clup yazacaksın Simit Senter, Hair Designer diyeceksin ki dil biliyor, kalitelidir sansınlar.’ (s.78) ‘Anam avradım olsun eğer vurdurmazsam’ (s.154) “ ‘Yok deve!’ dedi.” (s.127) İşlek bir dili olan yazar, yazının izini sürerken o zaman ikliminde mekana uygun dil de kullanıyor. ‘Seni gaflet uykusundan uyandırsın diye yeni bir mürşide gideceksin’ (s.218) ‘Kara cüppeli ilân edip âlimleri’ (s.191) Dökmen, sayfada ortalama 8.4 adet yabancı sözcük kullanmış.
Öyküleri, roman yaptığı gibi merak ve heyecan da veren ayrıntıları yazarımız pek sevmiyor. Semerci ‘Mustafa Usta pazarlık etmiyor, herkes ne ödeyeceğini biliyordu. Parayı katlayıp eline veriyorlardı o da saymadan cebine koyuyordu.’ (s.224) ‘Çocukluğundan beri canını sıkan bir şey olunca sağ ayağını sallarsın sağa sola.’ (s.37)
Yazarın mizah penceresinden insana bakışına irdeleyelim. Turhan Selçuk’un karikatüründen yola çıkarak politikacılara gönderme yapıyor. ‘Üst kimliğimi kaybettim. Yakında alt kimliğimi çıkaracağımdan’ (s.129) “ ‘…yapmamayı tercih etmek dürüstlük olsa gerek.’ ‘Abi sen o kitabı okuma. Okursan kafan iyice karışacak, ahlakın bozulacak.’ ” (s.130)
Dört mevsimi de yaşayan insan etrafında olup bitenleri de görmeli, Dökmen’in yazdıklarından betimlemeyi sevmediği anlaşılıyor. ‘Kız inanılmazdı. Işık gibiydi, gözleri ay ışığı idi. Yüzünde can parlaklığı vardı, çevreye can saçıyordu. Baharda alınan bir derin nefes gibi gelip geçti’ (s.24) Ladesçi’de betimlemeye yer verdiği pek söylenemez. Sayısal değerlendirmede her beş sayfada bir satır betimleme yapmış.
Belleklerimizi yapayalnız bırakmayan ve ona bir işlevsellik getiren imgelere göz atalım. ‘Aybahar’ı düşündükçe hep ‘Aklımda’ diyordu. Hiç lades demedi. Aybahar hep aklındaydı.’ (s.24) ‘Dürüstlük düzgün tutar ormanları. Üçkâğıtçı hem insanları çelmeler hem de ağaçları.’ (s.130) ‘Dev bir kubbesi vardı, kubbesine rahmet.’ (s.191)
Yazarlar, diyalogları öne çıkararak okuruyla daha çabuk kucaklaşırlar. Romanın yüzde 37.8’i diyaloglarla geçiyor. Şimdi de kahramanlara iç tepmesi gibi gelen çağrışımları okuyalım. “Ekmeği almadan önce ‘Aklımda’ diyordu içinden, uzattığı parayı bakkal aldığında ise ‘Lades!’ diyordu sevinçle.’ (s.27)
Üstün Dökmen, felsefik düşüncelerini satır aralarına bezeyerek yedirmiş. ‘Deden hadımdı da sen nasıl dünyaya geldin? Teknik açıdan mümkün değil’ (s.200) ‘Ananın nevrozu ne? (s.122) ‘Memleketi satarsak Interpol, tranvayı satarsak İstanbul polisi. Hangisi daha iyi acaba? (s.121) Yazar, Ladesçi’de çok düşünce üretmesine karşın, bunu sorulara yansıtamamış. Sayfada ortalama bir soru yöneltmiş.
Gücü ve işlevselliği olan alıntılar yazının içinde bir salon çiçeği gibi duruyor. Yazar, Hz. İsa, Aristo ve Nietsche’nin sözlerinden alıntı yaptığı gibi halk dilinde söylenen sözlerden de romanına aktarmış. ‘Cennetşehir Cennet misali. İstanbul dediğin iki uzun köprü, denizi desen pislikten köpürdü.’ (s.18) Dökmen, yapıştırır gibi güzel sözlerden eklemeler yapmış. “Atatürk, ‘Milletin hayatı tehlikeye girmedikçe savaş bir cinayettir’ demiş. Kaç tane kral, imparator dikkat etti.” (s.117) Yukarıdaki cümleye gereksiz yere ‘tane’ sözcüğü konmuş.
Üstün Dökmen, deneyimlerden geçmiş söz grupları, atasözlerine yer vermiş. ‘Gemisini yürüten kaptan olacaksın bu dünyada’ (s.47) Yaşamın kerteriz defterinden bakınca atasözlerinin de zaman zaman kılıf değiştirdiğini görüyoruz. Taşıma suyla değirmen dönmez, taşıma fikirle hayat sürmez.’ (s.212) ‘Göz görmeyince gönül katlanır.’ (s.61) Yaklaşık on sayfada bir kez atasözü kullanmış.
Toplumun aynası olan deyimlerde, onların dilini yansıtan kültürünün izlerini görürüz. ‘Ofsayta düştük galiba.’ (s.119) ‘Bak bir kurt düştü şimdi içime’ (s.128) ‘Benim sigortamı attırmadan yap da’ (s.155) ‘hepsi yüreğine taş basıp’ (s.190) Dökmen, sayfada ortalama 0.9 kez deyim kullanmış.
Genellikle halkın ağzından çıkan benzetmeler uzun bir süre belleklerimizi terk etmezler, sıkça gelir bellek kapımızı aralarlar. Yazar, benzetmeleri nesnel değil, cümlenin gelişine göre yapıyor. ‘ara ara kaybeder gibi olda da’ (s.21) ‘her zamanki gibi düşünceli’ (s.28) Dökmen, zaman zaman da bu tür benzetmeler yapıyor. ‘teftiş görecek banka şubesi gibi, eli yüreğinde’ (s.33) ‘Gelişmek kısık ateş gibi diri tutar dürüstlüğü.’ (s.118) Sayfada ortalama 0.7 kez benzetme yapmış.
Türkçemizin gücünü artıran ikilemeler halk arasında ne yazık ki, atasözü ve deyimler gibi sıkça kullanılmamaktadır. ‘oradan dalga dalga, alev alev ülkelere ve gönüllere yayılmaya başlamıştı.’ (s.234) Yazar, sayfada ortalama 0.6 kez ikileme yapmış, bu oran oldukça düşük.
Bir kısım yazarlar romanın hiç umulmadık yerinde çoğunlukla da son bölümünde kurgudan başını çıkarıp lades der gibi ben de varım diyorlar. Üstün Dökmen, Ladesçi’de rol verdiği karakterlerden Demir, Raif, İhsan, Cemil (Ladesçi), Ayvaz, Aybahar, Aysen ve Havva ile konuşurken bakın ne diyor. ‘Tabi ki hayal ürünü , ancak bunun böyle olduğunu açıkça vurgulamamı editörüm söyledi. (s.238) Peki bu şekilde yazacaksak kurguya ne gerek vardı. Hem kurgu yazarın kendi kendini saklaması değil mi?
Dökmen, kitabın bitmesine daha dokuz sayfa kala roman formatından uzaklaşıp yarattığı karakterlerle muhabbet etmesi ne kadar gerçekçi olur? Okuruna ladesçilik yapmış olmaz mı?
Yazarlar kırılgandır, biliyorum ; ama eleştirisiz de olmaz ki… Eleştiri, yazarın deniz feneri olsun. * * * Ladesçi / Üstün Dökmen / Sistem Yayıncılık / 246 s. * * Kayserili patronun neden genel müdürü yok da danışmanı var?.. Türklüğe ve İslam dinine sığınan insanlar neden kraldan çok kralcı oluyorlar!?..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.