- 834 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Başlığı Olması Gerekmiyor
-Çay içsen..
-İki cümle daha kurayım alırım diyorum ama en son ne zaman arada boşluk bırakmadan cümle kurdum hatırlamıyorum. Bugün müdürle konuşurken bile kafamın içinden geçen kelimeleri birleştirip anlamlı bir bütün oluşturamadım.
-Bir anda her şeyi söylemek istediğin için cümle kurarken de acele ediyorsun bence.
-Elbette öyle, bunun farkındayım zaten; fakat kısaltamıyorum.
-Arkandaki çocuk ağlıyor mu?
-Babası kitap okumadığı için azarladı.
-Zamane çocukları...
-Şimdi bizim zamanımızda ile başlayan bir sürü cümle kurasım var.
-Kaç gün sürer?
-Bunları yazmam altı ay sürdü, sen tasavvur et artık.
-Okumuyor musun?
Gülümser.
-Ne okumuyor muyum?
-Ne okunur?
-Birçok şey.
-Kitap tabii ki!
-Kitap okuyunca bitiyor sanıyorsun da ona gülüyorum.
-?
-Cenap Şahabettin’i bildin mi?
-Adını duymuştum.
-Satır aralarındakiler diye bir kavram kazandırdı hayatıma, on bir on iki yaşında var yokum. Hem satırları okuyorum, hem aralarına bakıyorum. Baba burada bir şey yazmıyor ama diye zırıldanıyorum sonra. Babam gülüyor, oku diyor.
-E?
-Satır aralarını o gün çok iyi okuyabiliyormuşum aslında. Artık boşluklara anlamlar yüklemek ne kelime, ruhaniyetine inandığımız her şeyin içini boşaltıyorum.
-Bir gün o kadar çok susmuştun ki, hepsini ona bağlıyorum ben.
-Sustuğumu hepiniz farketmiştiniz ve daha çok susmam için gıkınızı bile çıkarmıyordunuz öyle değil mi?
-E öyle.
-Şu kadarını söyleyeyim, iyi dinle. Uzun ve sonbaharlı bir yoldan ağır adımlarla yürüyorduk. Yanımızdan bazen atlar, bisikletler, belediyeye ait araçlar ve insanlar geçiyordu. Maviden, yeşilden, sonbahardan ve yağmak üzere gibi duran yağmurdan mıdır bilinmez, herkeste bir mutluluk hali hakimdi. Belki de aşktan, bilmiyorum. Ben sadece intiharıma taraftar bulmaya çalışıyordum. Avcumun birinde bir tablet ağrı kesici, diğeri nemli bir başka avcun içinde, durmadan burnumu çekiyordum. Dikkat çekmek için daha çok ağlamak istiyordum. Ağlıyordum ağlıyordum, ağlayacaklarım bitiyordu. Ağlamayı kesmemek ve daha çok duyguya oynamak için hüzünlü şeyler getiriyordum aklıma. Babaannem öldüğünde.. ile başlayan onlarca cümle kuruyordum içimden, sonra buna ağlamak için kendimi kasıyordum. Bazen işe yarıyordu, bazen yaramıyordu. Yaramadığında yeni bir hüzün arıyordum belleğimde.Yalnız hastane günlerimi, ağrıdan uyuyamadığım yalnız gecelerimi, duvarları yumruklayışlarımı, sabahın köründe klozete koşup kusuşlarımı, hemşirelere sayışlarımı, saçımı başımı yoluşlarımı düşünüyordum. Azıcık daha ağlıyordum, sonra o da bitiyordu. Biri gelip yanağımdan bir kez öpse, hadi öpmese de saçıma dokunsa bir kez, elimi sevgiyle tutsa, onu da geçtim, ’yahu şu ağaca, kuşa, ıvır zıvıra bak’ dese, beni bir an bile olsa düşündüğünü hissettirecek herhangi bir eylemde bulunsa, o anda, oracıkta ağlamayı ve bunun için sebepler aramayı kesecektim. O gün bunları dile getiremedim. Sonraki gün de, ondan sonraki gün de, ondan sonraki gün de...
Artık öyle bir gün geldi ki, söylemek için değil çenemi oynatmak dilimi bile üst damağıma değdirmekten vazgeçtim.
-Her şeyi biliyorum.
-Böyle zamanlarda bir tatil şart oluyor. Çeksem gitsem diyorum, kız gibi olmak zorunda olmadığım, cinsiyetten üniformalar takınmadığım bir yerlere. Saçımı nasıl topladığım, dudaklarımı ne renge boyadığım önemli olmasa, sadece dişi olsam ve bir ağacın altında uyusam, uyurken yuvarlansam, alçaklarda, çok alçaklarda bir dalı olsa ağacın, uyurken bir bacağımı ona atsam, bacağım yapraklara çarpsa, öyle güzel öyle güzek koksa ortalık, sinekler konmasa tenime ve dünyanın en sineksiz yerinde konaklıyor olsam. Sağıma dönsem ufuk olsa, elimi atsam denize uzansa, kafamı kaldırsam güneş göz kırpsa gözlerim kamaşsa.. Karanlık bir odada uykudan uyanıp mutfağa su içmeye gidince yaptığım gibi kırpışsa kirpiklerim. Sandalyeleri ters çevirip evler yapsam, adı huzur olsa..
-Ne çok yorulmuşsun.
-Kafamın içinde hiçbirinin yeri belli olmayan milyon tane şey var, ve bu kalabalıktan ziyade dağınıklık beni öldürüyor. Kafamı yastığa koyduğumda sadece saçlarımın bozulup bozulmamasını takmak istiyorum kafama. Küpelerimi çıkarır gibi soyunsam her şeyi keşke.
-Çırılçıplak uyumak ve kendini ay ışığı altında gümüş bir peri gibi hissetmek istiyorsun değil mi? Seni öyle iyi tanıyorum ki.. Lütfen bana bir şarkı söyle, bir film anlat, bir kitaptan alıntılar yap, bir sanatkar gibi bak gözlerime, aydın sorumluluğunla öp beni. Korsan kitapları dışlar gibi kurtul artık bu negatif düşüncelerinden.
-Hangimiz ben olduk?
-İkimiz de seniz.
-Senden sonra kesme işareti kullanılır mı?
-Bilmiyorum ama kasmayalım bence.
-Olur.
-Cumartesi mi gideceksin?
-Evet. Yine yalnızlık düşüyor aklıma. Bu yalın hali hem çok seviyorum hem de bazen bir ses özlüyorum.
-Senin gibi alıntılar yapayım: ’Kendi sesimden başka oy veren çıkmadı yalnızlığıma.’.. Kendini dinle o yüzden, senin sesin de fena sayılmaz.
-Bi siktir git! Dünyanın en güzel sesi benim sesim.
-Bak hemen benliğin şahlanıyor.
-Ben bunu hakediyorum.
-Evet hakediyorsun; ama izin ver de lütfen arada başka şahıslar da özne olsunlar cümlelerine.
-Annem gibi davranma.
-Sen gibi davranıyorum.
-Evet.
-En çok bu yersiz evet ve peki’lerine sinir oluyorum.
-Bunu bildiğim için yapıyorum.
-Bir de sürekli lafımı bölüp konuyu değiştiriyorsun.
-Konuları benim değiştirmemi çok seviyorum.
-Belki bu yüzden konuşamıyorsundur artık.
-Saçma.
-Hiç de değil, bütün konuları sen açınca ve sahibesi sen olunca her şeye karnın tok oluyor, bir konuya ortasından girsen ve yoldan gelmiş aç bir yolcu gibi otursan sofraya.. Bir de onun lezzetini tat bakalım.
-Oha! Doğru söylüyor olabilirsin.
-Dene derim ben.
-Şu an itibariyle deniyorum.
-Hala çay almadın.
-Alıp yatağıma geçerim.
-Ne okuyacaksın?
-Bir fatiha, üç ihlas deyip iğrençliğin dibine mi vurayım, Peyami Safa mı diyeyim?
-Ah- iyi geceler.
-İyi geceler, iyi geceler.