- 1043 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ALAY'IN DIŞI (*)
Yıl 1970. Bunaltıcı Temmuz sıcak-mı-sıcak. Mintanda Ter’ler sırıl, Yüz-El-Saç-Kirpik Topraktan tozlu, Dudaklar kuru-yapış, çatladı-çatlıyacak. Yozgat!
"- Yozgat?
Düştük Anadolu’nun en ücra Köşesine!" demişti Kara Zurna, Kura’yı çektiğinde. Bakıncada Haritaya, Üniversite Tahsilinden utandı;
"- Ankara’nın yanı-başı-imiş meğer,
Birader!"
Kurtuluş Savaşı;
Yunan’ı yenen Çerkez Ethem beklermiş Pusuda, Pay’ını almak için. Birde Çapanoğulları Yozgat’ta Baş kaldırnca, Ankara’ya. Bastırmış Çetesiyle Çerkes bu İsyanı. Almış böylece Meclisten "Mili Kahraman" Ünvanını. Paşa’lara yüksekten bakan, Hakim’lere Kafa tutan bu eski Başçavuş, azıtmış-ta-azıtmış.
"- Gel, bir Rübbe de sana.
Katılsana Düzenli Orduya."
"- Olmaz!" dermiş.
"- Ben Bağımsız Komutanım." Atatürk’te kızmış. Vermiş Emri Garp-Cephesi-Ordusuna;
"- Devirin Eşkiya’yı!"
Çetesi Tepe-Taklak olan bu Adam, sığınınca Yunan’a, (yani yeni Adı "Hain" olunca) yitirmiş "Kahraman" Ünvanını.
Atatürk;
"- Her Taşın altından bir Çapanoğlu çıkıyor, yine" Diye, vermiş Yozgat’a da 50 Yıllık Ekonomik Ceza. Öyle derlerdi.
O Zamanlar bir tek Bira Fabrikası vardı orada, onun da Su’yu yok! Tren Ray’ı bilem girmezdi, Yozgat’a. Yerköy’den Teğet geçip, Kayseriye çuflardı. Yani, hani Hoca Nasrettin’in bir Türbesi vardır Kırşehir’de;
"- Kapı, Demir Kapı.
Birde üstüne-üstlük kocaman bir Kilit.
Ama,
yanlar Duvarsız."
Atatürk’ün Heykeli "çelişki" halindeydi o Zamanlar, Hükümet Meydanı’nda. Sonradan öğrendim. Meydanı büyütmüşler.
Orada, hemen bu Meydanın kıyı-köşesinde Çapanoğuullarına ait bir de büyük ve lüx bir Otel var.Yan Duvarı, Alay’ın Ana Giriş Kapısı ile karşı-komşu. İşte, tüm Asker Adayları burada toplanmış "içeri alınmalarını" beklerler.
Bakışlarım, Duvara çömelerek yaslanmış bir "Dev"e takıldı. Bu Dev; Uzun Kollarını dirseklerinden, Dizlerine dayamıiş, kocaman elerini öne ve Göğe açık, Kafası Omuzarası aşşağıya eğik "Dua eder gibi" hareketsiz duruyor. Apış arasında da bir yuvar Çıknn. Bu Dev’in yanında ayakta duran "Kalçası yere yakın" bir başka Asker adayı ile hemen-hemen aynı Seviyedeler;
"- Eğer bu Dev, Başını Omuzlarının üstünde bir dikse, eminim bu Cüce’yi geçer!" diye düşündüm.
Biraz ileride, Babası ile Teslim olmaya gelmiş bir de tüysüz Delikanlı. Onlar fısıldayarak, yavaş Sesle, sımsıkı Kelimelerle birbirlerine kenetlenmiş birşeyler konuşuyorlar.
Bir Ana’da; "ya mutlu yada üzgün" bilinmez, çakmış Gözlerini kendi Yiğit’ine dim-dik, doya-doya gözlüyor onu. O ise, Yere bakıp Tesbih çekiyor.
Tüm Tekerlekli ve Ayakcı Esnaf; Şerbetçiler, Simitçiler, Çakmakçılar, Dilenciler iyi Hasılat yapıyorlar. Kar Rekoru ise, zannımca "Şip-Şak-Fotoğrafçı" da. Duvara gerili ve üzerinde "Askerlik Hatırası 1970 Yozgat" yazılı siyah Perde’nin yanında Sırada bekleyen; Analı-Babalı, Çoluklu-Çocuklu, Sözlü-Nişanlı-Evli İkili’lerde başka, Toplu Halde Köylüsü ile " El, Kol, Saat ve Omuz-Omuza" Fotoğraf çektirenler var. Ben ise, pek Azı gibi "Tek"im. (Kara, kalın Çerçeveli "Bilgiç Gözlüğüm" ile çektirdiğim Bay-Kuş Fotoğrafımı hala saklarım)
Dev’in yanında "Kalçası Yere yakın" olan, Bostancı Bekir’dir. Üç Tekerlekli El Arabası ile, Taze Sebze ve Meyva satarmış. Yani, bir nevi "Tekerlekli-Halka-Hizmet-Uzmanı". Sonra da; "Çamaşır İpi, Leğen, Mandal, Kova falan-filan." Zamanla; "Halı, Triko, Elbise ve elektirikli küçük Ev Cihazları" der iken, "Beyaz Eşya" lara kadar büyütmüş işi. Versiye’de verirmiş Ev Kadınlarına, Kocalarından Habersiz.Yani borçlandırırmış onları. Birde, bu Gönüllü(?) Sipariş ve Dağıtm Bürolarına, yani yeni Müşteri bulan her Ev Kadınına "Kar’dan Hisse" dağıtırmış.(!) Çıkmış mı Mahale’de bir dedi-kodu;
"- Borcunu, yada Taksidini zamanında ödeyemeyen Ev Hanımlarını başka türlü Piyasalıyor" diye. Ayakçı Bekir bu Hikayeyi bana Koğuşta sanki "övünülecek bir Şey’miş gibi" anlatırdı;
"- Valla, Rekabet! Çekemiyenlerim var, gammazladılar!" İlkin İhbar. Sonra Suçüstü! Dört Yıl yemiş bu yüzden.
Bu adi Adam, Alay’da da bir-Takım-İşler karıştırırdı. Askerlerin İç ve Sivil Çamaşırlarını, dışarıda biryerlerde yuyup-yıkattırıp getirirdi, Kışla’ya. Bazıları da, Ayakçı Bekir’den Özel; "Adres ve Gidip-Alma-Saati yazılı" bir Pusula ile kendileri gidip-alırlardı, çamaşırlarını.
"- Parası Peşin, Yeğenim!" Ter-temiz, ak-pak gelirlerdi Kışlaya. Ben anlamam bu İşten.
Şu Favori’leri Dudak çizgisine dek "Bıçak gibi" kesilmiş, uzun Saçlı, Bıyıklı, Sakalsız Genç ise; Bakırköy’lü Mütahit İhsan’dır. Kayınpederi Laz, İnşaatçı ve Zengin. Tek Kızını "Kat Karşılığı" evlendirmiş onunla. Birde, çabuktan iki Çocok.Her "Yalak"lık edene bir Dükkan açmayı vaad ettiği için, Kışla’da onun Taraftarları çoktur. Askerliği bitmeden, Zengin Kayınpeder "Sizlere Ömür!" İhaleler Teslim Vakti’ni aşar. Ceza, Haciz ve sonra da İflas! Askerlik bitince de; İlkin Nalbur, sonra Fotoğrafçı, daha sonra da Taksi Durağında Başkasının Oto’sunda Şöför! Karşılaştım. Keder’inden "Alkolik" olmuş. Ehliyeti de kaybetmiş bu yüzden. Gerisini bilmem.
Şu "İki-Serçe-Parmak" ile birbirine kancalı dolaşan Amc’oğulları ise; "Fistuk Dursun ile Çaycı Haçen" dir. Hiç "Tek" gezmezler. Hep Tetikde’dirler, "Gölge gibi" beraber. Biri, bir Gece;
"- Firar" mı etmiş, ne? Gitmiş Memleketine. Açık-bir-Hesab’ı kapatmış!"
"- Hepisü Yalan, İftira! Haçen, Nöbet Kayutlarında İsmim var, da!"
"- Aha!" Ödeştirmiş yani Giresun’da.
"- Ya,ya!"
Taksim’de Arena-Çatı-Tiyatrosu’nda bir Oyun seyretmiştim bir Zamanlar;
"- Oradaki "Şımarık Kızılderili" şu Adam mı acaba? A,a! Tanınmış Tiyatrocu Bilmem-Kim’in Kocası değilmi bu ya?" Utandım sormaya. Ama unutmadım, meraklandım, araştırdım. evet o! 4.ncü Tabur’dan Cenk Güner;
"- Ta, ta!"
Böylece, Bando’nun Tiyatro Gurubu kurulmuş oldu. Biz; Orhan Kemal’in 72.nci Koğuş’unu, Melih Cevdet anday’ın "İçerdekiler" ini ve de "Hababam Sınıfı" ile "Sinekli Dağ’dır burası" Müzikli Oyununu Subay Aileleri ve Yozgat’ın İleri Gelenleri için sahneledik, oynadık.
En son Aday; Beşiktaş’lı Doktor (İsmini, çok az kullandığı için ben bile unuttum). Benim gibi Üniversite’den Terk. Zeki Müren’e sırıl-sıklam Aşık;
"- Altı Sesli Kanaryam" derdi. Aşkından bırakmış Tıp Tahsilini. O’nun "Baş Kanuncusu" olmuş, Anlatır da, övünür. Tek Kusuru "Alkol"dür. Çalarken içmez ama, içti mi "üç Gün" yatar!. Alay’ın Torpillisi. Kimse dokunmaz ona.
Birde ben; Ünüversite-Terk, Karavana-yıkamaz Takımından;
"- 7O Yılları, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi çok hareketli günlerini yaşıyordu. Siyasi Çatışmalar yüzünden Tahsil-Mahsil yapamazdık!" Bu da benim Bahanem. İşin Gerçeği ise; Annemin Beyninde "Ceviz Büyüklüğünde" bir Ur’un olması. Büyüdükçe-de-büyüyor. Acele Ameliyat gerek! Bu da yalnızca Dışarı’da mümkün;
"- Hele şu Askerlki bir bitsin, Ana. Alır Vize’yi beraber gideriz Alamanya’ya!"
Maalesef, Terhisime üç Ay kala dayanamadı Kadıncağız. Yalnız gitti, Bavul’uda "yalnız" geldi. Tabutunu bile, Borcu’nu ödedikten sonra alabildik.
(*) Çobanoğlu Hati Oratorya’sının "Giriş Bölümü" dür. Şiirini okuyunuz.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.