- 593 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
BEHİCE YALKIN ÖĞRETMENİM
Yıl 1966.İstanbul Pendik Lisesi’nin,o zamanlar Kartal’a bağlı köyler,şimdi ise
Pendik’e bağlı mahalleler olan Dolayoba,Yayalar,Şeyhli,Kurtköy,Kurna,Kurtdoğmuş-
tan gelen toplam 9-10 öğrencisinden biriyim.
İlkokullarımıza hepimiz köylerimizde beş sınıfa bir öğretmenin baktığı köy okul-
larında başladık.Sanırım 4.ya da 5.sınıfta bu rakam iki öğretmene çıkmıştı.
Orta kısımların dersi öğleden sonra 13.oo’da başladığı ve köylerimizden dile-
diğimiz zaman minibüs olmadığından,saatler öncesinden bulduğumuz minibüslerle,
ayakta yolculuk etmak koşulu ile yarım ücret (o zaman 1 lira yerine 50 krş.) ödeye-
rek Pendik’e gelirdik.Birçok arkadaşımın aksin ,bu aradaki zamanımı okul kütüphanesinde
ders çalışarak geçirirdim .Okulun en alt katında 1-İ sınıfında,sınıfın en kısa boyluları olarak,kalorifercinin oğlu Ali ile oturuyorduk .O tam bir zenci tipindeydi.
İlk yazılı sınavlar başladı.O gün ,Fen Bilgisinden yazılı olacaktık.Çok iyi hazırlanmıştım,
korkmuyordum.Hocamız Behice Hanım,sınıfa girdiğinde,sınıfı adeta bir korku filmi sessizliği kaplamıştı .Behice Hanım kısa boylu,o zaman sanırım 40’lı yaşlarda,gözlüklü,çok ciddi biriydi. Sınıfça korkardık. Gözlüğünün üzerinden bir bakması vardı;dayak yemiş gibi olurduk.Sınav başladığında,şok geçirir gibi oldum. Sorular,çocuk oyuncağı gibi geldi.
Kendimden şüphe ettim,bu kadar kolay olamaz diye.
Bir iki hafta sonra Behice Hanım,yine o herkesi korkutan edasıyla gelip,en arka sıradaki sınıf başkanımız Gülten Ablamın yanına oturup yazılı sonuçlarını okumaya başladı :1,2,1,2,1,2,3.....Böyle gidiyordu okunan notlar.Beni de muazzam bir karam-
sarlık aldı. Sıra bana gelip adım okundu:
- 2153 Fikret TEZEL (o zaman soyadım Tezel’di)
Sıramda sessizce ayağa kalktım.
- Fikret Tezel...
Birkaç defa ismimi okudu.Bende ve hiç kimsede çıt yok.Behice Hanım kızmaya baş-
ladı.Gülten abla,olaya müdahale etti:
- Fikret,en önde hocam.
- Hani nerede?
-İşte orada hocam.
-Çık bakalım şöyle ortaya doğru,boyunu posunu bir görelim.,dediğinde ben
adeta ölümü haketmiş bir suçlu korkusuyla sıranın yanındaki boşluğa çıktım.Başım yerdeydi,verilecek cezayı bekliyordum.
- Vay vay va . Sen boyundan büyük numara almışsın.Aferin ..8..
Ben henüz birşey anlayamamıştım. Yerime oturduktan sonra yavaş yavaş anlamaya ve sevinmeye başladım. Bir de sınıfın en çalışkan kızı Seher Kahyaoğlu, yüksek not almıştı. Zil çaldı.Herkes koşarak teneffüse çıkarken,Behice Hanım bana,
-Dur bakalım,biraz konuşalım,dedi. Birlikte,orta sıralardan birine oturduk.
- Anlat bakalım,dedi .Kimsin sen,neyin nesisin?
Herşeyi anlattım: Annemle babamın ben 1.5 yaşındayken ayrıldıklarını, babamla birlikte,Kurtköy’deki bir kahve köşesinde yaşadığımızı,yemek yediğimiz,derslerimi çalıştığım,uyuduğum,çamaşırlarımın yıkandığı,hatta benim de yıkandığım yerin bu köy kahvesi olduğunu. Gözlerinin yaşardığını gördüm o anda,bu herkesin korktuğu insanın.
-Bundan sonra kimseye,annem yok demiyeceksin.,Ben Behice Hanım’ın oğlu-
yum diyeceksin,oldu ilk sözleri.
-Hadi bakalım çık şimdi biraz hava al ve daha sonra bu şekilde çalışmaya de-
vam et .Ne derdin olursa da bana gel,tamam mı?
Ertesi gün öğretmenler odasına çağırıp terziye ölçü aldırttılar.Hediye kitaplar,kalemler,defterler aldılar.
İlk bayrama yetişti,hayatımda ilk defa giydiğim,ısmarlama takım elbisem,kumaş
paltom ve ilk defa giydiğim,altı kauçuk ayakkabılarım.
Bu öğretmenler sevilmez mi.Böyle öğretmeni olan insanlar,okumaz mı?
Behice Yalkın’ın şahsında tüm tüm eğitim camiasının 24 Kasım Öğretmenler gününü kutlar, onun gibilerin ellerinden öperim...............
11 MART 2007 FİKRET TEZAL