- 668 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİİR VE ZAMAN
Yazımızın başlığını, çok geniş kavramlı koymamıza bakmayın,asıl öne çıkarmak istediğim,bir şairin, hayatı boyunca geçirdiği evrelerin şiirine nasıl yansıdığıyla ilgilidir. Şair, geçirdiği bu evreler içerisinde zamanı nasıl kullanır? Yahut kullandığı zaman dilimi,hangi şiir evresine nasıl yansır? Şair hayatı boyunca hep aynı adam olarak kalmadığına,kalamayacağına;değişip dönüşebileceğine göre,bir şairin hayatında biz bunu nasıl gözlemleriz?
Artık,halk şiirinin kaynağı olarak gösterilen bir bade içmekten sözedemiyoruz. Ne zaman,ne zemin,ne de eldeki veriler böyle bir imkanımızın hala olmadığını gösteriyor. Bunu kısaca şiirde ilhamla karşılamamız çoğumuza göre mümkündür.
Bize halihazırda kaynak oluşturan,şiir dünyamızı ören ve örmeye devam eden;yaşamayan ve yaşamakta olan,şiir çabasında bulunan insanların,şiir yazmak için,şiire doğrudan zaman ayırdığını biliyoruz. Her şairde, şiirin doğuş macerası farklı olsa da,sonuçta;ister hece,ister divan,ister serbest şiir yazıcıları olsun,hepsi eserinin daha bir güzel olması için zaman ayırmakta ve ciddi bir çaba sarfetmektedir. Bunu yaşıyor ve görüyoruz. Aynı zamanda bunun doğru olduğunu da kabul ediyoruz.
Bu böyledir de,şair hayatının her evresinde şiir yazabilir mi? Yahut yazmalı mıdır? Ve ya istese de yazabilir mi? Asıl içini doldurmak istediğim, şiir adına işin bu yüzüdür. Bunu yaparken elbette biraz şiiri arayan biri olarak kendimden hareketle irdelemeye çalışacağım.
Biliyoruz ki,çocuk yaşta şiir yazanlar vardır. Böyle olsa da bunların yetkinliklerinden sözetmemiz doğru değildir. Bu na ne büyüdükleri çevre,ne kelime hazneleri,ne bildiği kavramlar müsade etmez. Demek, bu anlamda çocuk şairlerden sözetmemiz çok anlamlı değil. Genç şairlerden sözetmemiz mümkün ve çok önemlidir. Gençlik şiir anlamında değil,hayatımızı anlamlı kılan her değer açısından bir arayış ve fışkırma dönemidir. Elbette bu şiire de önemli oranda yansıyacaktır,yansımıştır. Bir çok önemli şairlerimiz adları ile anılan büyük şiirlerini bu genç çağda yazabilmişleridir. Duyguların ve arayışların dorukta olduğu bu çağ çoğu şairin en verimli çağıdır. Ben çocukken şiiri çok erken tanıdım ama,ne çocukluk çağım,ne de genç çağım diyebileceğim dönem, bu anlamda verimli geçmemiştir. Bu çağda şairin kesinlikle duygu problemi olmaz,çektiği en büyük sıkıntı hayal ettiği mevhumlara koyacak isim bulmakta zorlanmasıdır. Bu şairin genel kültürü ile doğrudan ilgilidir. Ne kadarsa,şiiri de okadardır.
Şairin,şairliğinin farkına vardığı,başkaları tarafından onaylandığını gördüğü,olgunluk dönemi diyebileceğimiz,şairin tamda "Yolun yarısı" dediği döneme karşı gelen zaman dilimidir ki,şair bu dönemde,kültürel olarak,düşünce,olarak ve şirsellik olarak kemala ermiş ve olmuştur. Ne olacaksa,kendisi de,biz de şairi bu dönemiyle görür,tanır,bilir ve severiz. Bu dönemi kendisinin farkında olan şairler hep uykusuz geçirmek durumundadırlar. Duygu bir önceki yoğunlukta olmasa da,her şey şiir yazmak için olgunlaşmıiş ve şairini beklemektedir. Bu dönem şahsımda tam olarak gerçekleşmememiş olsa da,bu böyledir.
Şairin yaşlılık dönemi diyebileceğimiz, son dönem;ardında bıraktığı dönemlerin tümünün özeti gibi gözükse de,artık o genç dönemde ki,duygu yoğunluğunu bulması mümkün değildir. Duygu, zaman zaman sele dönüşse de kontrol edilmesi ve kaleme alınması güç,çok çetrefil duyguların karmaşasından ibarettir. Artık şair bu yaşta,dışarıdan gelen bütün rüzgarlara açık haldedir. Hayatını dörtbir yandan kuşatan olumlu ve olumsuz onca şeyin istilası altındadır. Bu evresinde hala şiir yazmayı başaranlar,aslında şiirle birlikte çok şeyi başarıyor demektir. Bu yaşta şiir adına direnenleri ayrıca kutlamak gerek...
Artık şairden belli ki,bu yaşta çok uzun soluklu şiirler beklememeli. Nasıl hayat bir özete doğru gidiyorsa,şairin hayatı boyunca edindiği tüm edinimlerde bir öze ve özete doğru gitmektedir...Başaranlar beri gelsin...
Katkıda bulunacak arkadaşlara şimdiden çok teşekkür ederim.Selam,saygı....
YORUMLAR
Sevgili Gözyaşı,sizin söylediğiniz üçleme eşyanın tabiyatıyla ilgili;öyle olması gerekir diye düşünülür. Düşünce dünyası,şartlar ve olaylar,bazen şairlerin ruhunu allak bullak eder! Şair bir bakarsınız bir uçtan,bir uca savrulu verir.Unutmamalı ki,en çok sürprize açık olan şair ruhudur.Bu bekelenen birşeydir.Durum böyle olunca bazen tren raydan çıkarve belemediğiniz istasyonlaraı durak yapabilir.Daima olmuştur ve olacaktır.
Kadın,çokça işlenmesi gereken bir konu olarak aslında hepimizin ortak meselesidir.Şahsi düşüncem,kadını biraz da kadına bırakmalı.Düşüncelerini kesinlikle bilmeliğiz.Bu nasıl olacak? Elbette uygun iklimi hazırlamakla.Kolay söylenirde,pek kolay yapılır sanmıyanlardanım.
Katkınızdan dolayı,çok teşekkür ederim.Selam,saygı...
Ben şiir yazım süreçini çıraklık-kalfalık-ustalık diye tasniflediğimden en güçlü şiirlerin son dönemlerde yazıldığına inanlardanım...Şairin/şairenin kimliğinin ve sözlüğünün tam olarak oturduğu dönemi ustalığındadır ki, o da olgunluk dönemine denk gelir.Böylece oluşan poetikası kendine ait biçemi onu zirvede eserlerin şairi/şairesi yapar.Çıraklık döneminde esinden kaynaklanan ve çoğu taklit olan şiirleri peyder pey şiirim diye yayınlayanlar ve ben oldum diyenler vardır. Her şair/şairenin ilk yazdığım şiire baktığımda gülümsüyorum demesi bundandır.Şiir bir tekamül süreçidir.İlk şiirden başlar bu süreç taaki,şairin/şairenin son şiirinin son dizelerine kadar...
Kadının şiir yazması gelince, onunla ilgili olarak daha önce yazdığım yazıdan kısa bir iktibas yapıyorum .
Kadın şiir yazınca !…
Hele bir de kitap basınca?!…
Kadın sorunsalında şiire düşen ahh !..
Oysa erkek tekeliyatının imgelem dünyasında adına şiir dizilen olagelmiştir kadın.
İş şiir yazmaya gelince, susayazmış ve dahi susturulmuştur.
Ayıplanan olmuş, ‘’elinin hamuru ile erkek işine ‘’ karışmıştır.
Susma yazgısına ram olan kadın, kuytularda dizgilediği sözleri pazara sunduğunda feryadı figan kopmuştur.
Toplumsal tecridin ve ‘’sınırda kişiliğin’’ yaftası boynuna asılmıştır.
Durum böyle olunca med-cezir gecenin ortasında sembolist şiire düşer.
Kurmaca bir hikâyenin,sürgününde prangalı sözün, dil ucu ağıtlarındadır.
Her kadın şair ‘’ İranlı Furuğ Ferruhzad'ın’’ ruhsal sürgününe ortaktır.
Ve hatta mekansal terkleri dahi göze alabilir şiir yazımı için tıpkı ‘’İranlı Furuğ Ferruhzad ’’ gibi..
Evrensel bakışta kadınca şiire kesmek, ‘’ yüreğinin giz odalarını’’ açmak toplumsal baskılamayı göze almaktır.
Meselenin memleket mevzuna gelince, ‘’şair ruhlu milletin, şaire ruhlu yüzleri’’ gözyaşını gizli gizli akıtmaya devam etmektedir.
Sanal edebiyat âlemin cesareti ile bir nebze ‘’yürek çırpınışlarını kurmaca tezgâhlarda geçirerek yayımlama cesareti bulabilmişlerdir.
Yüreğini taşın altına koyma cesareti bulunlar ise,
Kitaplaşan şiire dönüştürmüşlerdir.
***
Diyerek güzel yazınızı tebrik ediyorum bunun yanında yorumları ile ufkumuzu genişleten kalemlere sonsuz selam ve saygılar diliyorum.
Kandiliniz mübarek olsun...Dua ile...
gözyaşı tarafından 7/19/2009 8:49:45 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ne güzel şeyler yazmışsınız Sevgili Hocam.Aslında ben bu değerlendirmeleri yaparken,hayatlarından haberdar olduğum pek çok şairin şiirle olan hayat akışlarını referans alarak değerledndirdim.Şairlik biraz çocukların hayatına da benzer.Bazı çocuklar ilkokulda sanırsınız ümmidir,gıkları çıkmaz,zekasını ölçemezsiniz.Sonra bir patlayı verir çocuğu tanıyamazsınız,bir daha önü alınmaz,çevresinin en çalışkan çocuğu olur.Bazı çocuklar başlangıçta çok canlı ve zekidir,sonra bir bakarsınız liseli yıllarda çocuk küsüvermiş,ağzını bıçaklar açmaz.Şiirle şair arasındaki ilşkide buna çok benzemektedir.
Ben de sizin gibi yatılı okudum.Yatılı okul hayatı kaçınılmaz olarak adamı şair yapar.Böyle bir ilginç yanı vardır.Çok erken sosyalleşmenin de bunda biraz payı vardır.Yatılı okulları gam çok sever,bu da kamçılayıcı bir unsurdur.
Sizin işin eğitimini almış olmanız ve çeşitli dillerle dostluk geliştirmenizin şüphesiz avantajları çok fazla;bunu zaten değerli şiirlerinizde de gözlemliyoruz.Kendi dilimizi anlamamız ve farkına varmamız içinde diğer dillerin biliniyor olması ayrı bir kapı aralar ve şair bu şansını çok iyi kullanırsa elbette farklı ve yine değerli ürünler verir.
Evlenmek ve evdeş olmak,kadınlarımız için gerçekten çok ağır bir sorumluluktur.Tümüyle görüşlerinize katıldığımı belirtmeliyim.Ama,şiiri hatırlayamayacak kadar evdeş olmaksa çok ilginç.Keşke yazsaydınız.Ben de farklı anlamda bu hatayı yaptım ve çok verimli olacak yıllarımı boş geçirmiş oldum.
İlla da bu geçiş döneminde bence kadınlar şiir haklarını özgürce kullanmalıdırlar.Bunun şu veya bu şekilde bastırılması birşey kazandırmaz. Kadın problemi zaten çözüm bekleyen ciddi bir sorun.Siz kadınları susturursanız kiminle tartışacaksınız.Kadınlar öncelikle kadınlardan dinlemek mecburiyetindeyiz.Onlaradına bizim konuşuyor olmamız,problemi çözmemiştir.
Çocuk sevmekle,aşkı ayıplamak ne yazık ki,bizim toplumumuza özgü birşey.Bunun kültür köklerini irdelemek lazım.Bunun sanıldığı gibi bir ahlaki temeli yok.
Son çağımızda şiir yazmaya gelince,halen yazdığımıza göre,o paragraf biraz genelle ilgiliydi demek daha doğru.
Sevgili Hocam,değerli fikirlerinizle katkıda bulunduğunuz için çok teşekkür ederim.Selam,saygı...
‘’ Şairin yaşlılık dönemi diyebileceğimiz, son dönem; ardında bıraktığı dönemlerin tümünün özeti gibi gözükse de, artık o genç dönemdeki, duygu yoğunluğunu bulması mümkün değildir. Duygu, zaman zaman sele dönüşse de kontrol edilmesi ve kaleme alınması güç, çok çetrefil duyguların karmaşasından ibarettir. Artık şair bu yaşta, dışarıdan gelen bütün rüzgârlara açık haldedir. Hayatını dört bir yandan kuşatan olumlu ve olumsuz onca şeyin istilası altındadır. Bu evresinde hala şiir yazmayı başaranlar, aslında şiirle birlikte çok şeyi başarıyor demektir. Bu yaşta şiir adına direnenleri ayrıca kutlamak gerek... ’’
Hocam öyle bir konu seçmişsiniz ve de yazıyla bam teline dokunmuşsunuz ki öncelikle sizi kutlamalıyım.
Ben çok küçük yaşlardan beri önce mani tarzında şiirler yazardım. Sonra okulda müsamerelerde okuduğum şiirlerden etkilenip günün anlam ve önemine uygun şiirler yazdım. Çok da beğenilirdi bunlar.
Lise yıllarına gelince yer Yozgat Öğretmen Lisesi, yetmişli yılların sonu…
Öğretmenlerim ve arkadaşlarım çok güzel olduklarını söylerlerdi yazdığım şiirlerin. Ama bu şiirlerin içinde hiç aşk şiiri olmazdı. Ben hep aşk şiiri yazmak isterdim ve yazdım da; fakat kimseye göstermeye cesaret edemedim. Nedendir bilmiyorum çok çekinmiştim o zamanlar.
Okul bitip eve geldiğimde ailemden de çok destek gördüm.İlkokula bile gönderilmemiş olan canım annem herkesten gizlediğim o aşk şiirlerimi bile çok beğenmiş ve desteklemişti. Ve bana okumam için bulduğu bütün roman –hikâye-şiir kitaplarını alıyordu.
Sonra üniversite; hayallerimin okulu Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi; Türk Dili ve Edebiyatı bölümüne girdim, yoğun ve zorlu bir öğrencilik dönemiydi. Okumaktan yazmaya vakit bulamamıştım. Ama Sürekli okuyordum. Ankara benim için bulunmaz nimetti. Sinema, tiyatro, opera, klasik müzik konserleri, paneller, açık oturumlarvs… Aç kurtlar gibi beni kültürel bakımdan besleyecek ne kadar etkinlik varsa oradaydım. Lisede Fransızca olan yabancı dilimde mektup yazacak kadar Fransızca öğrenmiştim. Üniversitede İngilizce, Farsça ve Osmanlıcayla (Osmanlıca dil sayılmaz)Arapça’yı da öğrendim. Bütün bu dillerin bana kazandırdığı artılar olduğunu düşünüyorum. Kelimelerin kimyasını bir biriyle uyumunu keşfetmek çok güzeldi ve şiire kesinlikle olumlu katkıları vardı.
Okul bitti ve evlendim. Öğretmenliğe başladım. Okulda çok yoğun çalışırken evde ev hanımı anne eş olarak şiire vakit ayırmak bir yana aklıma bile gelmedi.
Ama üç tane pırıl pırıl şiir gibi evlat ve yaklaşık altı bin öğrenci yetiştirdim: Onların bana katkılarını göz ardı edemem.
Tam on dokuz yıl tek tük şiirler dışında şiir yazmadım. Aslında hep içimde ukdeydi ama hiç zamanım olmuyordu. Taki şimdiki okulumda şiir dinletileri düzenlemek için öğrencilerle çalışırken yazdığım şiirimsinin çok beğenilmesinden, annemin de ölmeden önce şiir yazmayı bırakma demesinden de kuvvet alarak yazmaya başladım.
Şiir yazmak yetenek gerektiriyor. Sonra da birikim işi. İyi gözlemci olmanız ve hayal gücünüzün sınırsız olmasının da olumlu etkileri çok fazla.
Bence herkes katılmayabilir ‘’empati’’ şiirinizi ve sizi yetkinleştiriyor.
Benim bu sitede yayımladığım şiirlerimin tamamı son iki yılın şiirleri. Bütün sözlerine katılmakla beraber, yukarıya alıntıladığım bölüme muhalefet edeceğim. Tam tersine biz en olgun dönemde en ayağı yere sağlam basan şiirler yazıyoruz. Çilesini çektiğimiz duyguları yazıyoruz. Gördüklerimizi yaşadıklarımızı yazıyoruz. Yazdıklarımız afakî değil. Gençlerin içinde çok güzel yazanların da farkındayım onları da ayrıca kutlamalıyım, bu başarılarından dolayı.
Ben sizin değinmediğiniz bir konuya da burada değinmek istiyorum:
Erkek şiiri-kadın şiiri
Siz erkeler duygularınızı istediğiniz rahatlıkta dile getirirken ve takdir görürken; kadın şairlere bu hak tanınmıyor. Ya çevreden baskı görüyor ya da yılların şartlanmışlığıyla kadın otokontrollü olarak bu kısıtlamayı getiriyor kendisine. İşte bu sebepten pek çok kadın şair hala erkek gibi şiir yazıyor. Açıkçası ben bu anlamdaki çevreden gelen eleştirileri asla kale almıyorum. Bu sitede bile onca şiir sevdalısı(!) bu eleştiriyi rahatlıkla dile getirebiliyor. Şiirin altına - yorum adı altında- yazdıkları yazılarda ya da özelden mesaj yoluyla aba altından sopa gösterebiliyor. Kendilerince ahlak zabıtası kesilenler de cabası onları konuşmaya bile değmez.
Hocam ne çok gevezelik ettim değil mi?
Yazınız için kutlarım çok beğendim, sizin şiire bakış açınız çok yapıcı, yönlendirici okumadan geçmediğim şair-yazar dostumsunuz.
Selam ve dua ile/kandiliniz kutlu olsun.
nihan-name tarafından 7/19/2009 4:58:53 PM zamanında düzenlenmiştir.
Yazılarınızı kaçırmadan okuyorum; Nermin hanımında dediği gibi tek sıkıntımız zaman, bir yandan çalışıp, bir yandan ev, hayat hepsi biryerde devam ederken bizlerde kendimizi mutlu etmek, duygularımızı beyaz sayfalara dökmek ihtiyacı duyuyoruz. Çok eksiğimiz var; siz sayın hocalarımızdan öğreneceğimiz çok şey var. Bu yazınızda en az diğerleri kadar eğitici ve öğreticiydi, tebrik ederim bizleri aydınlattığınız için...
Kalem dost, ben bundan beş yıl önce kendimi tam olarak tanımyormuşum. Bana o zaman "al eline kağıdı ve kalemi BİZE BİR ŞEYLER YAZ. yADA ŞİİR YAZ" DEMİŞ OLSALARDI herhalde güler geçerdim. Edebiyat dersini çok severdim oldum olası. Okumaya da çok düşkünüm ama bir şeyler çıkarabileceğimi hiç düşünmemiştim. Ta ki yakın bir arkadaşım var ve bir dergi çıkarıyordu. Saamanlı kağıtla baskı yapıyordu o sıralar. Benim de işyerimde benimle ilgili değil ama üzüldüğüm sıkıntılarım var. O esnadaydı sanırm. Bana arkadaşım " Nermin, benim için bir yazı denemesi yaparmısın " dedi. Ve ilk yazımı heyecanla yazdım. Çok iyi değildi fakat benim için oskar ödülü almış gibi bir sevinç yarattı. O yazı kendimi bana tanıtmış oldu o vesileyle. Ve şu an arkama baktığımda, kendimi epey geliştirdiğimi görüyorum. Yazmak benim için gaye oldu sanırım. Çok iyi olmasa da şiir de karalıyorum. Her şeyi önce kendim için yapıyorum , sonra başkaları için. Hayat benim haatım ve nasıl mutlu olacaksam, onun uğruna yeri geldiğine mücadele veriyorum. Benim en büyük sıkıntım ise zaman. Çok güzeli efendim. Kutluyorum bu yazı için sizi. Saygılar benden
Tabi anlatmak belki güç ama,biz duygularımızın dorukta olduğu yılları derinden yaşadık.Yazının da o demde çok anlamı yoktu sanırım.Bu söylediklerim anlamsız gelebilir ama,gerçek böyleydi.
Biz şiir aradığımızı söylüyoruz.Yazdıklarımızın şiir olup olmadığına biraz dışımızda ki dünya karar verir. Yetkili odur. Yaşamaya değer şeyiniz varsa illa ki yaşayacaktır. Yoksa haykırışımız,kuru bir avazdan ibaret kalacaktır.
Şiire yatmak,bir yaşama biçimi..Onsuz olamıyorsanız ne yapacaksınız? Ölemez siniz,illa ki yazacaksınız...
Katkınızdan dolayı çok teşekkür ederim.Selam,saygı...
çok doğru bir yazıydı bu üstad...
şiire gönül verenlerin ve şiirden bir şeyler bewkleyen insanların düşüncelerine tercüman olmuş bu yazı...
bir takım evrelerden geçerke,geçtiğimiz yollarda ne çok şey bıraktık..bu çok açık...çocukluktan beri şiir yazanlar
gençken yazanlar,ve olgunluk çağına varanlar...
sanırım sadece kelimeler değişiyor düşüncelerle birlikte ama tarz hep ayni kalıyor...bu aynadaki yüzümüzekarşın yüreğimizdeki gençlik türküsü gibi bir şey...
şiire katkı yapanlar
yani şairlerin bir takım sorumluluklarıda olmalı...toplumların yaşamını sosyolojik gelişimini kendiş gözlemleriyle anlatanların tarafsız olmaları gerekiyor...
kurgu olan
haayal ve imgeden oluşan bir şiirde alışık olduğumuz sosyal hayatın parçaları da olmalı...yaşadıklarından ziyade
gördüğü çarpıklıkları resmeden şair,şiirin her türü ile bunu didle getirir..hece yada serbest...
yüreğe hitap eden her şiir daima güzel şiirdir...
sanırım şimdi biz şiirin yorgun zamanlarındayız ki hep eski şiirlerle hayat bulmaya çalışan eski günleri özleyen acımsı derin şeyler karalıyoruz...
büyümüyor o afacan çocuk yüreğimizde...
şairlikte iddiamız olmasada
duygusal anlamda vardığımız bu doyum belkide çok haklısınız şiiri biraz baltalamaktadır...
ne dersiniz büyüsün mü artık içimzdeki o deli çocuk...
mükemmel bir yazı kutluyorum yüreğinizi..selam ve sevilerimle üstad...