- 832 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
HADİSE DENEN HADİSE
14.05.2009
HADİSE DENEN HADİSE
“Eurovision” şarkı yarışmasının yaklaşmasıyla beraber vazifesi milleti aydınlatmak ve doğru bilgilendirip, yönlendirmek olan basınımızda “Eurovision” temsilcimiz, “milli” şarkıcımız “Hadise” önemli yer tutmaya başladı.Gerçekten Türkiye’de öncelikli hiçbir konu kalmamış gibi manşetten verilen “Hadise”li haberler zaten abesle iştigal eden aklımızda yeterince fuzuli yer işgal etmiş durumda.Olayın magazinsel(yok kostümüymüş,hastaymış, dualarımız bekliyormuş filan gibi) boyutuna ya da “Eurovision” yarışmasındaki konumumuz,en başa dönersek katılıp katılmamamız gibi konulara değinmeyeceğim.Bunlar ayrı mesele.”Hadise” hadisesinden öncede ne kadar abuk sabuk haber varsa önümüze sunan basınımızın konumuna ve öncelikli hadiselerimize değinmek istiyorum.Yazımda “Hadise’nin” şahsında karşı olduğum ne kadar yanlışlık varsa onu belirtmek istiyorum sadece, yoksa şahsi olarak kendisiyle bir sorunum yoktur.Şimdi genel olarak öncelikli hadiselerimize değinerek basınımızda bunların ne kadar yer tuttuğunu sizin değerlendirmenize bırakıyorum.
1.Devlet Hadisesi
Devlet hadisesinde vakaya şu dönem bu dönem, ya da şu hükümet bu hükümet şeklinde değil genel bakmaya çalışacağım.
Öncelikle kuruluşundan beri ayrı bir yüzünü gördüğümüz devletimize Allah bir zeval vermesin.Devletler için çok kısa bir zaman dilimi olan 86 yılda bu kadar farklı yüzünü topluma gösterebilen bir devlete neden Allah zeval vermesin hemen açıklayayım.Dediğim cümleden devletin çok yüzlü olduğunu düşünebilirsiniz ancak devletimiz yüzsüzdür.Durun hemen galeyana gelmeyin,savcıyı filan aramayın sakın devlete hakaret ettiğim filan yok.Burada yüz dediğim sabit bir devlet politikasıdır.Bukalemun gibi gelenin keyfine göre politika değiştirdiği devletimiz ekonomik krizlerle,toplumsal kargaşalarla,yoluna uydurulan yolsuzluklarla,çölde pusulasını kaybetmiş biri gibi bir doğuya bir batıya döndürülmektedir.Türkiye’mizin durumunu küçükken oynadığımız “ortada sıçan” adlı oyuna benzetirim.Ortada olan Türkiye topun peşinde bir yukarı bir aşağı,bir sağa bir sola koşup durmaktadır ancak bir türlü topu yakalayamamaktadır.Bu gidişle topu yakalayıp oyunu oynayanlardan biri olmaya,yahut oyunu oynayanlara hesap sormaya,ya da topu kesip ben bu oyunda yokum demeye muvaffak olamayacaktır.
Sabit değil değişken bir sisteme sabit olduğumuz için toplumda da devlet ve sistem olguları karıştırılmış, sistemi eleştirenler devlet düşmanı olabilmiş, devletini sevenler sistemin hizmetkarı konumuna gelebilmiştir.Devletin değişken yüzlü olması toplumda devletin algılanmasında yanlışlara neden olmuştur.Sadece sabit olan sorunların adı olmuş,her gelen farklı bir çözüm anlayışı sergilemiş dış politikada rezillikler yaşanırken,iç politikada kargaşalar baş göstermiştir.Yıllardır Kıbrıs meselesi vardır,Ermeni sorunu vardır,Terör sorunu vardır,Güneydoğu’da 8 kalkınma paketiyle iyi niyetli davranılmaya çalışılsada etken ya da edilgen olarak bir ihmal sorunu vardır, Başörtüsü sorunu vardır,Lozandan bu yana ruhban okulu ve ekümenik patrik sorunu vardır,AB kapıcılığı sorunu vardır(hep kapıda kaldığımız için bu deyimi kullandım yanlış anlaşılmasın),vardır, vardır ,vardır…..
Şimdi soruyorum önümüzde böyle bir devlet hadisesi varken esas hadisemiz Hadise mi olmalıydı?
2.Eğitim Hadisesi
Çok büyük ve en önemli sorun belki de budur.Eğitim sitemimizdeki durağanlık milletin hücrelerine adeta sinmiş durumda.Gerçekten zeki insanlar olduğumuzun kanıtı aslında ne vermişlerse almış ve aynen istenilen şekilde birer birey olmuşuz.Eğitim sistemimizi uzmanların irdelemesi daha doğru olsa da ben verilerle hadiseyi irdelemek yerine yaşadıklarımla bir irdeleme ve tahlil yapmaya çalışacağım.Eğitim sitemimizde göze çarpan,ve yaşadığımız 3 tip bozukluk tahlil ettim.Ezbercilik,Hazırcılık ve durağanlık.Ezbercilik ilkokulda başladı bizlerde.Kutlu günlerde şiirler ezberledik,sınavlardan önce konuyu ezberledik,yurdumuzu kimin kurtardığını ezberledik,onun hitabesini ve sözlerini ezberledik,hatta okumayı dahi ezberledik.Peki ne yapmadık?Okuduğumuz üzerinde düşünmedik, bırakın onu hiçbir zaman düzenli okumayı düşünmedik,fen bilimlerinde formül ezberledik ama anlamı ve öğrenmeyi düşünmedik, uygulama alanlarını öğrenmedik aman ezberlemedik,Atatürk’ü ezberledik ama ne yaptığını düşünmedik, yaşadıklarını düşünmedik ve tekrar o günleri yaşayabileceğimizi hiç aklımıza getirmedik,sözlerini ve bir milletin hangi şartlarda nasıl bir kurtuluş mücadelesi verdiğini anlatan hitabesini ezberledik ama neden söylediğini düşünmedik,İstiklal Marşı’mızın 10 kıtasını da ezberledik ama 1 kelimesini düşünmedik.Bize bozguna uğratıp,bozguna uğramak şeklinde anlatılan Tarihin tekerrür edebileceğini, ve bu şekilde anlatılan tarihi sevmeyi düşünmedik,düşünemedik.
Sınıf geçtikçe ezber altyapımız kemikleşti ve ağlarını ördü.Ördüğümüz ağlara bilgilerin düşmesini örümceğin avını beklemesi gibi bekledik ve hazırcı olduk.”Kopyala-yapıştır” sistemi vazgeçilmezimiz oldu ama asıl suç bizde değil, ezberden ancak hazırcı olunabilirdi çünkü.Veriler ancak işlenerek bilgi haline gelebilirdi biz işlemedik nasılsa işlenmişi vardı bir yerlerde.Onun için kendi meselelerimize dahi çözüm üretemedik çünkü ilkokuldan alışmıştık üretmemeye,nasılsa bir yerlerde üretilmişi vardı,onunla yetindik.Ve en sonunda bu kısır döngü bizi bir durağanlığın içine bıraktı.Ezberci ve hazırcı olan bizler üretemediğimiz için durağanlaştık,insanın en büyük yetisi olan düşünmeyi unuttuk.Şimdi soruyorum böyle bir eğitim hadisemiz varken esas hadisemiz hadise mi olmalıydı?
3.Toplum Hadisesi
Toplum hadisesi derken toplumun genel olarak içinde bulunduğu sıkıntılardan bahsetmek istiyorum.Bunları maddi ve manevi olmak üzere ikiye ayırabiliriz.Tabi meseleleri ele alırken tüm toplum için genel bir yargı ortaya atamayız.Toplumu toplum yapan elbette alt topluluklar mevcuttur.Bunları bilimsel bir şekilde tasnif etmek sosyologların işidir, ben bilimsel olarak değil de olayın bu tarafından yani millet gözüyle bakan biri olarak toplumun içinde bulunduğu durumu ifade etmeye çalışacağım.
Aydın niceliği ve niteliği bakımdan bahtsız olduğumuz muhakkak.Tanzimattan bu yana kökleşen, kıblesi batı olan milletin değil sistemin aydını olanlar bir yanda,aydın olmayı milletin değerleriyle başarabilen kıblesi milletinin kıblesi olup milletin gerçeklerine göre hareket etmeyi , kendisini yetiştiren vatanına bir borç gibi görenler öbür yanda.Bugün basınımızda bu iki tip mevcuttur.Sistemin aydını ve milletin aydını.Maalesef ki milletin aydını azınlıktadır.
Okuyan mevcudumuz az olmakla beraber, günlük gazete takip edenlerimiz daha çok bu sayfalarda sistemin aydınıyla karşılaşacaklardır.Televizyona hakikaten halisane niyetle dünyaya ve içindeki topluma kayıtsız kalmamak için göz atanlar ise tamamen ABD yaması, insanları horoz gibi dövüştüren kadın programlarını,Türkiye’nin en büyük gücü ve geleceği olan gençleri bilinçli yetişmekten,ilimden ve kendi değerlerinden uzaklaşmasının önünü açan şarkı ve yarışma programlarını,toplumun zihninde ulaşılamaz bir kesim gibi yer edinen “sanatçı” dedikleri kişilerin yedikleri haltları anlatan magazin programlarını göreceklerdir. Bunun yanında hakikaten toplumu iyi niyetli bir şekilde bilinçlendirmeye yönelik programlar da vardır fakat azınlıktadır yahut kaçıramayacağımız bir dizinin kurbanı olmaktadır. Diğer bir bilgilenme imkanımız ise internet.Televizyon ve gazetelerde bize sunulan kısıtlı seçeneklerden tercih yaparken internette hakikaten seçenek bolluğu mevcut olup,nasıl kullanılırsa öyle işlev görecek bir iletişim aracıdır.Burada da azınlık, çoğunluk yönünden pek değişen bir şey yok ancak elimizde değiştirebilme imkanı olduğu için tercih yönü kuvvetli.Fakat şuda bir gerçek ki ülkemizde internet kullanımız istenilen seviyede değilken,kullananlar arasında da istenilen yönde değil.
Ev sahibi-hırsız olayını bilenler işin hırsız kısmını anlattığımı anlayacaklardır.Ev sahibi olarak bize düşen hırsızı eve sokmamaktır.Genele yayılmış bir nemelazımcılık, durağanlık, uyuşukluk, ahlaksızlık, yanlış ahlaklılık ve parti, takım farketmez genel olarak bir tutuculuk toplumda hakim gözükmektedir.
Hırsız hırsızlığını yaparak bir yalan rüzgarıyla bizi günlük kısır döngülerle sürüklerken ev sahibi olarak durumumuz budur.Elbette haklı olarak diyeceksinizki yukarıda saydığın kültür erozyonuna maruz bırakılmış bir toplum düşünemez konuma gelecek,adeta mankurtlaşacaktır.Bundan başka nasıl bir sonuç beklenebilirki?Hemen cevap vereyim, elbette kültürel erozyonun sonucudur toplumda ki hal ancak şunu unutmayalım bir yerde talep varsa arz ancak o zaman olur.Ne zamanki bizi düşünmekten yoksun bırakan bu kültür saldırısına karşı çıkar,tepki koyar ve bunlara prim vermeyiz,yani talep ederiz,o zaman bize sunulan arz da değişebilecektir.Şimdi soruyorum bu kadar yoğun ve açıktan yapılan kültür saldırısı hadisesi varken esas hadisemiz hadise mi olmalıydı?
Belki bu hadiseler çoğaltılabilir ancak hiç olmazsa bu 3 hadisenin çözümüne öncelik verseydik bugün ne “eurovision” hadisemiz ne de “Hadise”miz olacaktı.Allah bizleri çözümü olmayan büyük hadiselerden korusun!Selametle….
Murat Canver
-
YORUMLAR
Aydın niceliği ve niteliği bakımdan bahtsız olduğumuz muhakkak.Tanzimattan bu yana kökleşen, kıblesi batı olan milletin değil sistemin aydını olanlar bir yanda,aydın olmayı milletin değerleriyle başarabilen kıblesi milletinin kıblesi olup milletin gerçeklerine göre hareket etmeyi , kendisini yetiştiren vatanına bir borç gibi görenler öbür yanda.Bugün basınımızda bu iki tip mevcuttur.Sistemin aydını ve milletin aydını.Maalesef ki milletin aydını azınlıktadır.
Kendine özgün güzel bir yazı. Bir uslubu var.
İçerik da güçlü savunulmuş ve ansiklopedik değil.
Beğendim ve teşekkür ettim.
esas hadise hadise kıvırırken hadiseyi ıskalamakmış.