- 485 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Mektup.
Yazı (Bir mektup.)
Bir dostumun gelecek adına duyduğu endişeden dolayaı sormuş olduğu sualine yazmış olduğum cevaptır.
Siz dostlarımla paylaşmayı uygun gördüm.
Değerli vaktinizi bana ayırdığınızdan dolayı teşekkür ederim.
Selamunaleykum.
Kardeşim.
Değerli mektubunu aldım.
İfadelerinde Allaha ve Ahirete inanan, Allahın emirleri karşısında mesuliyetini müdrik bir müminin ve Ahiretini düşünen bir müslümanın endişeli hassasiyetini görmenin memnuniyetini ziyadesi ile yaşadım.
Allah senden ve senin gibi Allaha saygılı ve ahiret adına da endişeli mü-min ve müslümanların adedini artırsın.
Yengemizin görmüş olduğu rüyada ailenize mübarek olsun.
Evet her müslümanın senin yaşadığın endişeleri yaşaması imanının güzelliği İslamiyet açısından da vaz geçilmez bir vazifesidir.
Elbette hem şahsımız adına, hem de geleceğimizin teminatı olan evlatlarımız adına endişe duymalı ve bu endişelerin asgariye düşmeleri adına, adına hizmet dediğimiz, dinimizin ilası için son nefesimize kadar gayret içinde çalışmalı ve yapılan çalışmaların içinde yerimizi alarak üzerimize düşen vazifelerimizi yerine getirmeliyiz.
Zamanımız şartları amelle cennete girmeyi imkânsız kıldığı gibi, niyyet ve samimiyet ile cennete girmeyi kolaylaştırdığını efendimizin müjdelerinde görüyor, üzüldüklerimize bazen de seviniyoruz.
Bahsettiğiniz gibi,
Efendimizin bizzat kendisinin dahi ameli ile cennete giremeyeceğini, cennetin ancak fazl-ı rahmet olduğunu bildiriyor.
Bunlar her ne kadar sevindirici müjdeler olsada bizler için ölçü belirlenmiş.
BEYNEL HAVF-İ VER RECA.
Korku ile ümit arasındaki dengeyi koruyabilmek.
Allahın rahmetinden hiç bir şekilde umudu kesmemekle,
Allah’ın rahmetinin vusati, beşeri gaflete sebebiyet vermeden korkudan azade gaflet içinde bir hayata dalmamak.
Senin tespitlerin içinde!
Evet, Allaha karşı üzerimize düşen hiç bir vazifemizi Zati Zülcelalinin izzet ve azametine uygun bir şekilde eda edemediğimiz aşikâr olmakla beraber,
Kulun Allaha karşı kulluk vazifelerini yerine getirmeyi bırak,
Onların idrakinden bile aciz olduğunu biliyoruz.
Ve bunlar bizim takatimizin fevkinde olan minnet hisleridir.
Ondandır ki Rabi-a-i adviyye ye atfedilen şu veciz itiraflar zamanı aşkın bir nitelik kazanmıştır.
Ma aref nake hakka ma-rifetike ya maruf.
(Seni hakkı ile bilemedik ey bilinmesi lazım gelen zat-ı zülcelal. Her şeyin seni anlatmasına rağmen.)
Ma abed nake hakke ibadetike ya ma-bud.
(Sana hakkı ile ibadet edemedik Ey ibadete layık olan mabud-i mutlak maksud-i bil istihkak. Dünyevi ticaretlerimizde bir maaş karşılığında gece gündüz çalışmamıza rağmen, senin verdiğin sonsuz nimetlere mukabil günde beş vakti bile gönül rahatlığı ile aç bir insanın güzel bir sofrayı istediği istek ve arzu ile isteyemiyoruz.)
Ma şeker nake hakke şükrike ya meşkur.
(Sana hakkı ile şükredemiyoruz Ey şükre layık olan zat-ı mün-im-i kerim. Şiddetle muhtaç olduğumuz herhangi bir şeyi bize veren veya yardım eden birine canımızı bile vermeyi bir minnet borcu olarak bilmemize rağmen yaratan ve yaşatan, her şeyi emrimize verip istifademize sunan rabbimize şükretmek aklımıza gelmiyor, gelenler bile yarım ağız söylemiş olmak için lütfen, bin şikâyet içinde bir şükür ediyoruz.)
Allaha karşı vazifelerimizi, fiili vazifelerin dışında olan duygusal bazda bile idrak ve edadan aciz olan biz kulların imdadına, Rahman ve Rahim olan Rabbimiz mirac-ı nebevide ’LAYUKELLİFULLAHU NEFSEN İLLA VUSAHA’ hediyesi ile bütün sorumluluklarımızı gücümüzün sınırları içine alarak gücümüzün dışındaki vazifelerden sorumlu olmadığımızın müjdesini veriyor.
Ona ve sonsuz Merhametine Rahmetinin vusatınca şükürler olsun.
Evet, İnsanlık ailesini, İslam ümmetinin, Milletimizin ve ailemizin geleceğinin teminatı olan evlatlarımız hakkındaki endişelerin muhakkak çok önemlidir.
İçinde yaşadığımız toplumun inanç ve genel ahlak adına içinde bulunduğu elim hal göz ardı edilemeyecek kadar ürkütücüdür.
Çocuklarımızı bekleyen tehlikeleri düşünecek olursak, ye-se düşer kurtuluşları adına ölümlerini isteyecek kadar kapkara bir tablodan başka bir şey göremeyiz.
Amma her şey bizim gördüğümüz kadar kara, çözümünden aciz kaldığımız kadarda çözümsüz değildir.
Tarihin her döneminde hak ile batıl, Hayır ile şer, Adıl ile zulüm, birbirine üstünlük kurma mücadelesi vermiş. Zaman, zaman güzellikler hayata rengini hakim kılıp yaşamı yaşanmaya değer bir renge boyamış olmasına rağmen.
Bunun yanı sıra yine zaman, zaman insanın fıtratındaki gaflet, ülfet, ünsiyet, dalalet ve ilhada açık kötü duygularımızın, ıslah ve terbiyesinde göstermiş olduğumuz tembellik ve ten perverlikten yararlanarak hayatı içinde yaşadığımız asır gibi insani değerlerden soyutlayarak insanlıktan utanılır bir kaosa sürüklemiştir.
Sözün burasında aklıma gelen ’karanlığa küfredeceğine bir mum yak’ Çin atasözünü, ben mumu bulamazsan Mum ol yan şeklinde olması gerektiğine inanıyor, bu gün tüm insanlığın ve özelliklede insanlığın inanç ve ahlakından sorumlu olan Müslümanların mum olup yanmalarının zamanının gelmiş ve geçmekte olduğunu düşünüyorum.
Dünya artık eskilerin yaşadığı, bizimde eski bakış açısı ile değerlendirdiğimiz, bağımsız millet ve devletlerin yaşadığı büyük bir dünya değil.
Dünya tek merkezli bir köy şeklini almış, her hangi bir yerindeki, her hangi bir buluş, düşünce ve davranıştan dolaylı veya dolaysız her yer ve herkes etkileniyor.
Dünyayı ıslah etmeyi hedef olarak görmeyenler nefislerini ıslah edemez.
Nefsini ıslah etmeyi düşünmeyenler, insanlığın ıslahı adına söz söyleyemezler.
Amerikanın arka sokak kültürünün aşağılık söz, düşünce ve davranışlarını evlerimizin en mahrem yeri olan yatak odalarına kadar taşıyan teknolojiye karşı direnmek elbette felsefedeki parçadan bütüne teorisi ile “herkes evinin önünü süpürürse mahalle temiz olur” Alman atasözü mantığından hareketle, Efendimizin “ Elmücahidü men cahede nefsehu” hadisi şerifinin ışığında nefislerimizin ıslah ve terbiyesinin kutsal savaş olan cihad ile özdeşleşmesi, vazifenin cihan çapında bir büyüklüğe sahip olmasına rağmen ıslahının merkezi mihrakiyesi olan nefisten başlamasının altı çizilmektedir.
İşte her insanın ve özellikle her Müslüman’ın sizin göstermiş olduğunuz endişe ve hassasiyete sahip olması, veya olmalarının sağlanması adına gerekli çalışmaların yapılması için üzerine düşen insanlık borcunun idraki içinde olması lazım gelmektedir.
İnşallah inanan ve endişe duyan insanların samimi ve gayretli çalışmaları artık geleceğin eskisi kadar karanlık ve ürkütücü olmadığı umudunu bizlere veriyor.
En azından, tahammül edilemeyecek sıkıntılı anlarında bile umudunu kaybetmeyen ve bizlere umut aşılayan o büyük zatın ’UMUTVAR OLUNUZ ŞU İSTİKBAL İNKILABATI İÇİNDE EN YÜKSEK VE GÜR SADA İSLAMIN SADASI OLACAKTIR’ sözünü aklımızdan bir an bile çıkarmadan,
İnsanlığa İslamiyet’in ahlak ve adalet adına sunduğu değerlerin en yüksek ve gür sadası olma gayreti içinde olmalıyız.
Sevgili kardeşim.
Gelecek güzel günlere gebe.
Dünya kabuk değiştiriyor.
Yeni elbisesinin hakim rengi inanç ve ahlak olacak.
Gelecek nesiller yaşayacakları saadetli asırları sizin gibi geleceğin edişesinin derdi ile yaşadığı günü unutanlara borçlu olacaktır.
Allah yar ve yardımcımız olsun.
.
Mektup. Yazısına Yorum Yap
"Mektup." başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.