- 598 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ELVEDA ŞEHRİNİN DELİKANLISI 2
Sabah; Puslu Gecenin Sonu
Bu gecede hiç uyuyamadı.Bu rutubet kokusu ağır,ciğerlerine kadar inmişti duman.Birazdan balıkçılar gelecek kalkmalı diye düşündü.Üç gündür aç olan midesi artık guruldamıyordu bile, “sanırım alıştı artık, bir bebeğin ağlaması gibi, bir müddet sonra kendiliğinden sustu,canım acıyor,ağlayamıyorum,üşüyorum” içindeki acı buz kesmişti soğuktan.
Bu koku o kadar ağırdı ki belkide onbeş gün olmuştu yıkanmayalı,kokuyordu,
ezilmiş kaldırım kenarına atılmış hayvan leşi gibi,beş parasız, aç ve uykusuzdu.
”bu koca şehir yutacak hepimizi,lanet olası belalı şehir,taşı toprağı pislik kokuyor”.
Kendini zorlayarak kalktı ayağa, iki büklüm uyumaktan tutulmuştu her yeri,yaşlı bir balıkçıdan aldığı battaniyeye sarılmıştı,”bugün çok soğuk olacak kapalı bir yerler bulmalı” diye düşündü.Yeditepeli şehrinde elbet bulurdu bir çatı altı,yıkanmak istiyordu, karnını doyurmak ve uzanarak uyuyabilmek bir de temiz elbiseler,”çok şey istiyorum”diye düşündü,” bunlar çok bana, çok,çok...,kahretsin ayaklarım, engel olamıyorum şu iğreç titremelere.”
Şöyle bir silkelenip,kendine geldi.Adnan abinin kahvesine gidip sıcak bir çay içmek için planlar yapıyordu kafasında.Sıcak bir çay,ne güzel bir duygu içtikten sonra oh demek.Adnan abi büyük adamdı,1975 de Almanya’ya gitmiş, yirmi sene araba fabrikasında ağır işçi olarak çalışmış, emeğini satıp parasını cebine koyunca memlekete dönmüş başkalarının emeğini satın almak için,1995 de kesin dönüş yapan bir alamancıydı,hiç sevmezdi bu lafı,”alamancı, alman sevicimiyiz biz, ne biçim laf yav” derdi,gülümseyerek.Hayatını hiç düşünmeden verdiği, az işitir bir karısı,gül kokan iki de kızı vardı,gece vardiyalarından göremediği,nasıl büyüdüklerini anlayamadığı iki melek,hayatının anlamı.Emekliliğini geçirmek için kahveye gideceğime,bir kahve açarım, hem para kazanırım,hemde bir meşgale olur düşüncesiyle açmıştı burayı.Ağır penseleri tutmaktan elleri nasırlaşmış koca yürekli adam,”bak Cahit git evine, nedir derdin, git anacığına bak, dert sahibi olmuştur kadın, kendine de anana da çektirme, yeter, bak bu son çay daha da vermem, oğlum bilet paranıda vericem, ya git”derdi hep.”O, bana çay verir”dedi içinden.
Güneş gösterdi kendini ayaz bitti balıkçılar çoktan kayıklarına binip denize açıldılar.Mehmet tayfa,Ragıp kaptan,Ziyan;aslında adı Ziya ama ona ziyan derlerdi,onun da aşikar olmuş bir gençlik hikayesi var evvelden,her yanı döğme kara kuru bir adam,kanlı pazarın en kan kaybına uğramışlarından,rütbesiz bir asker,özgürlük savaşçısı,”biz,vatanımızı ölümüne sevdik,başımızı koyduk sevdasına,nerde şimdi öyle delikanlı,kanı bozuk deliler ordusu var artık etrafta,neyse,konuşturma beni,yedi sene yattım ben içerde,avukat olacaktık balıkçı olduk, balıklara anlatıyoruz şimdi.”
Denizi yırtıyor her gemi,çocukluğumun kağıttan gemileri,hep battılar hiç yüzdüremedim,hiç.
Kahveye varmıştı.Adnan abi köhne kahvesinde iki göz bir elektirik sobasına yapışmış oturuyordu,Cahit’i gördü,çevirdi kafasını.
-abi,çay var mı?
-yok
-yapma be abi mis gibi kokuyor işte
-sen gitmedin mi hala?
-yok gidemedim
-git o zaman ahır gibi kokuyorsun bu ne hal ya
-gireyim mi?
-kokutacaksın burayı al şunu git yıkan gel çayını iç sonra
-melek abim benim sağolasın,ben gelirim hemen
-aman bekletme sakın ha,töbe töbe,gitsene olum
-abi,çok kıyak adamsın,gelince öpücem seni
-yürü lan yürü
Koşarak gitti hamam’a ,içeri girdi hemen,sıcacıktı,içi ısındı.Eski bir hamam,mermerler yeşil,daha önce gelmişti bir kaç kez.Hızlıca soyundu,zayıf ve beyaz vücudu çıkıverdi ortaya,bir tay gibi diri ve kırılgandı.Kimseler yoktu,uzandı sıcak mermere içi ürperdi,ıslattı tenini,su eridi. ”bugün temizlenme günü,arınma bütün kirlerden,sunulmuş bir hediye tanrıdan”diye düşündü.
Bu şehrin kaldırımları her sabah yıkanır da yine lekeleri silinmez.Bir kadın ağlar iklim değişir, bir çocuk haykırır her yer sus,bir adam vurulur yeşerir taşların arasında kirli toprak.Toprak ana olur, oluk oluk akar can,can çıkar huy arkasından bakakalır.
Bütün günahlarını sırrına gömüp yıkılacak birgün bu şehir.Yıkılacak bu tapınaklar ve havaya savrulacak külleri inanç meleklerinin.
Cumartesi,
- Günaydın
- Günaydın
- Nasılmış benim kuzum
- oof anne uyuyacağım biraz daha
- hadi kalk öğlen oldu, bir duş al da kendine gel
- biraz daha uyusam
- kalk bakalım bu gün tatil günün her saatini iyi değerlendir, uyuyarak bitirme pazartesi okul var unutma evladım
- tamam tamam yak şohbeni çok sıcak olmasın ama yanıyorum yıkanırken, tamam mı
- oldu canım kalk hadi bak baban gelecek götürür seni yine kalırsın ortada
- gitmiycem ben gitmiycem.
İstemiyordu gitmek,babasına da yardım etmek istemiyordu.Mezbada et kesmek en büyük kabusuydu, heryer kan,hayvan leşleri,bazı hafta sonları yardım etmeye giderdi babasına,hiç istemeden.Çoğu zaman da kaçardı,akşam iki tokat yemeyi göze almıştı zaten.”Hayvanların dünyası olsaydı bu dünya, önce babasını kesecekler, dilim dilim, intikam almak için “ diye düşündü.Zaten et de yemiyordu altı yaşından beri.”nasıl erkeksin sen, et yemiyen erkek olur mu hiç,bak hanım bu çocuğu sen yaptın böyle,hasta mısın olum sen,allah allah”,anlamıyordu hergün onlarca hayvan kesen babası et yiyemeyen oğlunu ve utanıyordu bir duyan olur diye.Cahit hep sustu.
Akşam olmuştu,kan kokusunun,et parçalarının ve tuzlanmış postların arasında.Babası da nisbet yapar gibi en pis işleri verirdi,kanlı kelle ve paçaları taşıtırdı Cahit’e.Çıldıracakmış gibi olurdu her seferinde,hayvanın gözlerine bakmamak için çevirirdi kafasını.”Biraz daha büyü, bıçak vereceğim eline,sen keseceksin artık hayvanları” dedi babası.”Sakın dedi içinden,hep dua etti o bıcağı eline almamak için”
Her yer kandı,çocuktu Cahit her söylenene kandı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.