- 657 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
ÖLÜMÜNE AŞK
Bohçasını hazırlamış ve yatağının altına gizlemişti. Aniden içinin ürperdiğini hissetti. Sonra hazırladığı birkaç eşyasının ve nüfus cüzdanının bulunduğu bohçaya baktı tekrar. Evet oradaydı. Sevdalısına kavuşmasına çok az kalmıştı. Çok seviyordu Halil’ i.
Onu ilk tanıdığı zamana döndürdü düşünceleri. Bir aşiret düğününün sonunda görmüşlerdi birbirlerini. Ağanın oğlunun düğünüydü. Her yer insanla dolmuş, insanlar bir taraftan halay çekiyor, bir taraftan da silahlarına sürdükleri mermileri havaya bilinçsizce atıyorlardı. Bir türlü anlam verememişti Gülistan bu harekete bugüne kadar. Her düğünde mutlaka birkaç kişinin canı yanıyordu. İçlerinde kaza kurşunuyla ölenler de olmuştu geçmiş zamanlarda. Kadınlar telaşla yanlarından geçiyor, ellerinde tuttukları bakır sinilerin içindeki tane tane olmuş pilav ve üzerine yaydıkları etleri sofralarda oturan erkeklere yetiştirmek için canla başla çalışıyorlardı. Bir taraftan davul ile zurnanın birbiriyle ahenkli müziği erkekleri içtikleri rakının etkisiyle daha farklı kılıyordu sanki.
Çocuklar ise kendi dünyalarında daha farklı yaşıyordu bu düğünü. Oyun alanına çevirmişlerdi oynayan kalabalığın yanındaki alanı. Kıvırcık saçlı ve kara gözlü bir çocuk öbürlerinden kaçıyor, diğer erkek çocukları da onu yakalamaya çalışıyordu. Tam o esnada, içkinin etkisiyle iyice kendinden geçen bir adam yine o uğursuz tabancasını çıkarmış , havaya ateş etmek için eline almış ve tam havaya kaldıracakken birden bire kulakları sağır eden bir patlama sesiyle bütün gözler o tarafa çevrildi. Az önce neşe ile arkadaşlarından kaçan, kıvırcık saçlı ve kara gözlü çocuk yerde kanlar içinde can çekişiyordu. Adam, elindeki tabancasına sarılmış ve şaşkın bir bakışla yerde can çekişen çocuğa bakıyor, bir adım dahi ileri gidemiyordu.
Halay çeken grup, sesin etkisiyle dağılmış ve çocuğun etrafına toplanmıştı. Kadınlar dizlerine vura vura ağıtlar yakıyor. Yerlere atıyorlardı kendilerini. Kalabalık içinden bağırarak bir kadın göründü. Gözleri fal taşı gibi açılmış, yüzünde korku ifadesi yerleşmişti. Koşarak geldi ve yerde yatan çocuğun üzerine kapaklandı.
“ Yavrum ! hadi kalk yavrum. Şakanın sırası değil. Hadi kalk. Kuzum. Yakma ciğerimi oğlum. “ diye bağırıyordu.
O arada, köyün hemşiresi gelmiş, kadını çocuğun üzerinden alma telaşıyla etrafından yardım istiyordu. Ana, zorlukla çocuğunun üzerinden alındığında yaklaşabildi hastasına. Önce kurşunun isabet ettiği yere baktı. Kan fışkırmış ve artık azalmıştı kanın akışı. Artık kıvırcık saçlı ve kara gözlü çocuk yaşamıyordu. Gözlerini hüzün bulutu sardı Meliha hemşirenin. Köyün öbür ucunda bulunan sağlık ocağından buraya gelinceye kadar epey bir zaman geçmişti. Yakın olsa bile yine elinden bir şey gelmeyecekti onu da biliyordu.
Hemen karşısında merakla bekleşen birine kaş göz işareti yaptı. Adam anlamıştı durumu. Sonra Annenin yanına gitti. Koluna girdi ve biraz uzakta duran bir araca bindirmek için koluna girmeye çalıştı. Çocuğun annesi, boş gözlerle bakıyordu. Az önce bağıran, ağlayan ve tepinen kadının yerine duygusuzlaşmış ve robot haline gelmiş bir kadın vardı sanki. Hiç itiraz etmeden arabaya bindi ve sağlık ocağına doğru yol aldılar.
Gülistan ve orada bulunan insanlar üzüntüyle yerde yatan çocuğa bakıp kalmışlardı. Tam o sırada alana doğru gelen Jandarma’ ya ait cipi gördüler. İhbar üzerine gelmiş olmalıydılar.
İçinden rütbeli olduğu anlaşılan bir asker, şoförün kapıyı açmasına fırsat vermeden, hemen indi ve kalabalığın yanına geldi. Arkasında da iki er komutanlarına selam verdikten sonra çocuğun yanına geldiler. Önce komutan yerde cansız yatan çocuğa baktı.
“ Düğün sahibi kim acaba ? Yanıma gelsin “
Salim ağa, kendinden emin bir tavırla ve meydan okurcasına komutana yaklaştı.
“ Buyurun komutanım. Düğün sahibi benim. “
“ Olay nasıl oldu bana anlatır mısınız ? “
“ Kazadır komutanım. Eğlenirken atılan bir kurşun isabet etmiş. “
“ Peki, kimin silahından çıkmış bu kurşun ? Gören varsa buraya gelsin ? “
Herkes birbirine kaçamak gözlerle bakıyor ama kimse bir şey söylemiyordu. Kurşunun sahibi çoktan kendine gelmiş ve orayı terk etmişti. Görenler ise bir şey söylemeye cesaret edemiyor, sadece sessiz kalmayı yeğliyorlardı.
Komutan yanındaki erleri yanına çağırdı.
“ Halil, Mustafa erkekleri bu tarafa çağırın. “
“ Emredersiniz komutanım “
“ Buyurun beyler , bu tarafa alalım sizi “
Orada bulunan bütün erkekler gösterilen tarafa geçti. Gülistan kenarda ağlamaktan kızarmış gözleriyle olan biteni seyrediyordu. Tam o arada gözleri Halil’ e takıldı. Halil de gelişi güzel bakarken tesadüf kendinden tarafa bakmış olmalıydı ki birden gözleri aynı noktada birleşti. Elektrik dalgası çarpmış gibi olmuştu Gülistan ‘ ı. Birden kendini toparlamaya çalıştı. Yüzü kızarmış ve vücudunu bir heyecan dalgası sarmıştı. Çok uzun boylu, yeşil ve iri gözleri vardı. İri ve atletik yapısı ile çok yakışıklıydı.
O gün orada bulunanların ifadeleri alındı. Otopsi yapılması için komutan tarafından küçük çocuğun cenazesi bağlı bulundukları vilayete gönderildi.
Düğün, düğünlükten çıkmış adeta insanların ağıtlarının yükseldiği ve acının hâkim olduğu bir yer olmuştu. Olayın arkasından gelin ile damat eve götürülmüş ve düğüne gelen yakın çevredekiler ise evlerine gitmek için ayrılmışlardı. Köy ahalisi de el birliğiyle düğün için hazırlanan alandaki yer sofralarını el birliğiyle toplayarak üzüntü içinde evlerine dağıldılar. Olan ağanın gelini ile oğluna olmuştu. En mutlu günlerinde çok üzülmüşlerdi. Her evlilik günlerini kutlamaya kalktıklarında akıllarına o kara gün gelecekti.
Gülistan, ailesi ve akrabaları ile evlerine doğru giderken, o yakışıklı askerin gözleri hayalinde beliriyordu sanki.
“ Gülistan, ne düşünüyorsun öyle kukuman kuşu gibi “
Diyen annesinin sesiyle kendine geldi birden.
“ Yok ana, bir şey düşünmüyorum. Sadece bugün çok üzüldüm. Dalmışım. “
Evlerinin önüne geldiklerinde akşam ezanı okunmak üzereydi. Tek katlı kerpiçten yapılmış evlerine baktı. Kışları çok soğuk geçerdi oralarda. Kışın, evlerini ısıtmak çok zor oluyordu. Kar yağdığı zaman dış kapının önüne kadar karla kaplanırdı. Tuvaletleri de nedense dışarıdaydı. O soğukta hacet gidermek bile işkence halini alır, dişleri birbirine vurarak gider gelirlerdi abdesthaneye. Yazında tam tersine güneş bütün gücüyle kavurduğu aylarda damda yatarlardı çoğunlukla. Akrep ve yılanların korkusu bile sıcağın etkisinden daha az olurdu o zamanlarda .
İnsanların doğayı tahripleri sonucu boz kıra dönüşmüştü köyleri. Odun bulamadıkları içinde yazın sıcak günlerinde hayvanlarının dışkılarını duvarlara yapıştırarak kurumasını sağlıyor ve kışlık yakacak ihtiyaçlarını karşılarlardı..Bu yakacağa da tezek adını vermişlerdi. Kadının durumu daha zordu buralarda. Kadınlar, çok küçük yaşlarda evlendirilirdi. Ardı arkasına çocuk doğurur ve yaşam şartlarının zorluğuyla hemen çöküverirdi genç yaşta. Baktığında neredeyse elli yaşın üstünde gibi gözüken kadın, aslında otuz beş yaşında olurdu. Kaderine razı gelirdi yine de.
Hemen aceleyle içeri girdiler. Akşam yemeğinin hazırlanması vardı sırada. Üstündeki gizlencelik kıyafetlerini çıkararak gündelik entarisini ve altına da basmadan donunu geçirdi. Başına da örtüsünü geçirerek, küçük bir mutfağı andıran tava ve tencerelerin olduğu bölüme yöneldi. Evleri kalabalık olduğundan epeyce zorlanıyorlardı bu küçük yerde yemek yapmak için. Evde, annesinden sonraki tek kadın da Gülistan olduğundan onca kişiye yemek yapmak ikisine düşüyordu. Altı kardeşlerdi. En büyüğü Abdullah, Ahmet, Mehmet, Kadir ve Kamuran’ dan sonra Gülistan gelmişti dünyaya.
Yemeği hazırlamaya başlamak için malzemeleri çıkardığı sırada babasının gür ve sert sesiyle onlara bağırmasını duydu. Kulaklarını tırmalayan ve ellerini ayaklarını birbirine dolaştırırdı her bağırmasında. Anası karşıladı kapıda babasını.
“ Hoş gelmişsen bey “
Diyerek, ezik ve büzük bir şekilde kenara çekildi. Gür ve kalın bıyıkları kara çatık kaşlarıyla ve cüsseli vücuduyla yakışıklı bir adamdı babası. Kalbinin yumuşaklığına rağmen, sert davranmaya özen gösterirdi. Çocuklarına kıyamazdı aslında. Bir tanesi hastalandığı zaman, yüreğindeki üzüntü yüzüne yerleşiverirdi. Yemeden içmeden kesiliverirdi. Öyle görmüştü büyüklerinden, çocuklarına ve çevresindekilere otoritenin sağlanması için uygulanan bir yöntemdi .
DEVAM EDECEK
Nermin KAÇAR
YORUMLAR
Hikaye çok güzel başlamış ve sanıyorum ilgiylede okunacak bir hikaye olacak.
Bir yandan da öğretici konumda
Kültürsüz bir toplumun düğünü böyle olur dedirtiyor insana maalesef.Asker neden sevilmiyor o kültürsüzlükte, polis neden taşlanıyor o kültürsüzlükte çok güzel anlaşılıyor.
Kutluyorum zevkle okudum ve merakla devamını bekliyorum
Gözden kaçırdığımız, aslında çokca üzerine gitmemiz gereken bir konu ; magandalık , güzel bir şekilde işlenmiş.
Toplumumuzun kanyan en önemli yaralarından biridir ve her yıl bir çok canımızı bizdlerden alıp gitmektedir..
Yazar, burada yazarlık görevinin ne olduğunu da hatırlatarak, çok güzel bir iş yapmış oluyor. Bizden tebrikler.