Safranbolu Yaci Kanyonu Geçişimiz / CAN AKIN
Yaci Kanyonu / Safranbolu
05.07.2009 günü bir şirketin düzenlediği 6 KM parkur, yüksek adrenalin, heyecan, doyasıya eğlenceyi yaşamak, için Yaci Kanyonu / Safranbolu gitmek üzere saat Çamlıca köşkün de 06.00 da kalkıp hazırlıklılara başladım. Sabah kahvaltısını Özlem’in hazırladığı kuş sütü eksik olan kahvaltıyı Çinli 曽珮蔚 arkadaşımla yaptık o yosun çorbası içti.
Saat 08.00 sıralarında beni almaya gelen şoför Ömer beyle birlikte Safranbolu merkeze gittik… Beklemeye başladık. Ve 12 kişilik grup ve Profesyonel rehber, tam teçhizat tracking malzemeleri ile donatılmış bir ekiple Kanyonda temiz havada lezzetli öğle yemeği menüsünü tatma şansı yakalamak amacıyla hareket ettik. Yaci Kanyonu Safranbolu’ya 30 dk minibüs ile uzaklıktaydı… Minibüsle 90 km hızla ekipmanlarla giderken bizi trafik polisi kontrol amacıyla durdurdu… Şoför tam trafik polisinin önünde durdu. Görüşünü engelledi polis kornayla önümden çekil diye ikazda bulunurken aniden arkanızdan siyah bir araç durdu. Eğer polis ekibinin önünde olmasaydık belki bize çarpacaktı.. Siyah minibüsün sol lastiği yoktu. Patlamıştı jant üstünde gidiyordu. Üstelik şoförde bundan haberi yoktu… Polis bize yol verdi diğer araç ile ilgilendi…
Saat 10.40 da Yaci Kanyonu girişindeydik. Daha öne görüştüğüm Safranbolulular "sizler deli misiniz" bu Yaci kanyonun geçilemeyeceğini, içerisinde bacak gibi yılanlar olduğunu, geçen sene birsinin yılan ısırmasından dolayı öldüğünü, çok zor olduğunu söylemişlerdi. Yörük Köyü arkasında bulunan Yacı Kanyonu yamaçlarında günbatımını seyredin kesinlikle gitmeyin pişman olursunuz dediler…
3 bayan arkadaşla birlikte 13 kişi yaci kanyonunda başladık.. Başlamadan önce kaptan kısa bilgiler verdi… Ancak kanyonun girişinde korkuyla ürperdim… Çok zor olacaktı...
İlk iki saat zor olmayan yer yer yüzerek devamlı suyun içinde ilerledik. İki saat sonrasında arkada kalmaya ve çok üşümeye başladım… Su buz gibiydi… Rehberlerimizle 2-3 metrelik yüksekten atlıyor taşların üzerinde yürüyor… Ancak bazı yerlerde 3 metreyi bulan derinlikte suyun aşırı hızı nedeniyle savruluyorduk… 6 defa kafamı kayalara vurdum ancak kask sayesinde yara almadım…
Üç saat sonra İlk büyük şelaleye geldiğimizde birbirimize şaşkınlık içinde bakakaldık. İlk olarak rehberimiz fedakârca şelaleden aşağı kendini bırakmasıyla birlikte bizde arkasından yaklaşık 7 metre yükseklikteki şelaleden atladık. Bu atlayıştan sonra kanyondan geri dönüşümüzün olamayacağını anladık. Şelaleden hemen sonra Kanyonun duvarları bir araya gelmiş gibi çok yaklaşmıştı birbirine, bir-iki metre mesafe vardı iki duvar arasında. Daracık dağlar arasından kuvvetli akıntıyla yüzmeye başladık…
İlk büyük şelaleden sonra Kanyonun muhteşemliği, güzelliği ve zorluğu başladı. Yer yer büyük havuzlardan yüzerek geçtik, küçük şelalelerden, kaydıraklardan geçmeye başladık. En büyük şansımız kayaların ve zeminin kaygan olmamasıydı. Yaklaşık 6 m yükseklikteki İkinci büyük şelaleyi, ilk şelaleden atlamış olmanın verdiği güvenle rahatlıkla atladık. Bu sırada sırt çantalarımızın ve yanımızda taşıdığımız ipin ağırlığı ile suyun soğukluğu birleşince yorgunluk kendini hissettirmeye başlamıştı.
Yaklaşık altı saat sonra biz yeni bir şelaleyle karşılaşmayı beklemezken zor bir virajdan sonra karşımıza 6-7 metre yüksekliğinde daha büyük bir şelale çıkmıştı. Burada hepimiz durduk kaldık, su akıntısı hızlı idi kaptan aşağıya doğru uçuruma doğru koşmamızı ve oradan da suya atlamamızı istiyordu… Düşünün 80 derece meyilde aşağıya doğru 4 metre koşacak sonrada suya atlayacaktık… Ve atladım… Suya değdiğimde üzerimdeki cankurtaran yeleği aynı vücudumu su üstünde tuttu…
Daha sonra mola verdik fotoğraflar çekildik ancak çok iyiydik gibi çekilirken gülüyorduk… Ekmek arasına kaşar peynir ve salam konulmuş vişne suyu ile birlikte mideye götürdük…
Ancak aniden hava karardı… Birden şimşekler çaktı ses vadi içinde yankılanmaya başladı… Ve sağanak yağış başladı. Suya çarpan damlalar yüzerken yüzümüze çarpıyor. başlığımızdan tık tık sesleri çıkıyordu.. Birden kaptan hızlanmamızı söyledi o an anladım ki su 20 cm yükselmişti ve hızda artmıştı…
Yağmura rağmen biz hala büyük havuzlarda yüzerek geçmek zorunda kaldık Hava kararmaya başlamıştı ve biz artık daha çok üşüyorduk. Ne kadar kaldı diyoruz rehber 500 metre diyor gidiyoruz ne kadar kaldı diyoruz. Yine 500 metre. Herhalde bu 500 metre bitmeyecekti… Kanyon artık yamaçlardan geçit vermeye başlamıştı… Nihayet çıkış yerine geldik…
O ne 80 derecelik bir çıkış buradan mı çıkacaktık… Üstelik kaygan bir zeminde… Aşağısı uçurum gibiydi… Islak zeminin üzerinde bulunan yapraklar kayganlığı daha artırıyordu… 3 defa aşağıya düşme pozisyonuna geldim… Üstelik düşmemek için tuttuğum dallar çürük olduğundan elimde kalıyordu… Nihayet büyük zorlukla dağı aştık tepeye çıktık… Tepede daha önceden oraya konmuş ünimork vardı… Hemen bindik… Üstümüz ıslaktı… Ancak benim fotoğraf maki namında içinde olduğu su geçirmez bidonun su geçirdiği herkesin malzemelerinin ıslandığı anlaşıldı… Telefonumuz çalışmıyordu…
En yakın Yörük köyüne gidildi… Köy kahvesine gidildi… Kahveden telefon edildi… Araç ve içindeki eşyalar gelsin diye… Ama kimsenin umurunda değildi… Telefondaki stajyerin umurunda değildi… Üzerimiz ıslaktı… Üşüyordum… Bir baklava bir çay içmeme rağmen yine üşüyordum… Hemen divana oturmak istedim ama ıslakmışım… Beni tahta kısa sandalyeye oturttular… Dondum… Tekrar ünimorka bindik… Ancak bir türlü irtibat sağlayamadılar… stajerlerin umurunda değildik…
Sonunda ıslak ıslak Safranbolu nun ortasında bulunan hamamın yanına geldik. Hava soğuktu. Islaktık… Eşyalarımız yoktu… Araçtan indik… Islak olduğumuzdan üşümemek için üst kısımları çıkardığımızdan Herkes bize alaycı gözlerle baktı… Koşa koşa ofise gittik… Hemen erkek arkadaşlar bir odaya girdik üzerimizde ıslak elbiseleri çıkardık… Donla beklemeye başladık… Hepimiz çıplaktık "biri gelse nasıl savunuruz dedim... " kahkahalarla güldük.. Nihayet 20 dakika sonra elbiselerim çantam cüzdanım geldi… Giyindik…
Hemen çamlıca konağına geldim sıcak çay içtim… Hemen uyumaya çalıştım.. Ancak öksürükten uyuyamadım… Her şeye rağmen güzeldi… Biraz zayıflamam gerektiği kanaatine vardım. Ellerim kayalara tutunmaktan yara olduğundan bu hikâyeyi de sanal klavyede yazdım…
CAN AKIN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.