- 541 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
SORUNLARI ÇÖZMELİ AMA NASIL?!
Hükümetimiz değiştirdiği yeni bakanları ile ülkenin en can alıcı sorunlarını çözmeye(!) devam ediyor. AB Baş Müzakerecimiz Devlet Bakanımız Sayın Egemen Bağış Heybeli ada Ruhban okulunun açılması için gerekeni yapacaklarını ve sorunu çözeceklerini söylüyor.
Sayın Bağış; “askerlik yapan, vergi veren” vatandaşların ruhban okulu sorunlarının çözülmesi gerektiğinden bahsediyor! Tabii olarak Sayın Bağış’a sormak gerekiyor. Acaba Ruhban Okulu sorununu biz mi çıkardık? Yani bu işin suçlusu devlet mi? Devletin meri kanunlarına göre ruhban okulu halen kapatılmış mı görünüyor. Şu anda bu okulun öğretmen ve görevlileri yok mu?
Heybeliada Papaz Okulu veya Heybeliada Ruhban Mektebi namındaki okul, Lozan anlaşmasının hükümlerine göre tanzim edilmiş ve netice olarak devletin denetiminde olan bir okuldur. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ülkedeki bütün okulları olduğu gibi denetleme hakkına sahiptir.
Okul halen açık olmasına, okulun müstahdemler dâhil bütün kadrosunun bulunmasına rağmen okul talebe almamaktadır. Sebebi ise okulun denetiminin Milli eğitim bakanlığından kurtarılması yani geçmişte olduğu gibi ülkenin yıkılması, İstanbul’un Konstantinopolis olması için çalışırken her türlü denetimden uzak olmak istemesindendir. İstenen Lozan anlaşmasını delmek ve Patrikhanenin “ekümen” olmak arzusu gibi bağımsız bir okul haline gelmektir.
Sayın Başbakan’ın Amerika’da George W.Bush’u ziyareti sırasında heyetin karşılanmasında ABD başkanının Sayın Bağışın omzuna vurarak ne kadar sabimi(!) olduklarını göstermesi gözlerimin önünden gitmiyor. Düşünüyorum ABD Ortodoks yani doğal olarak ABD Ortodoksları tıpkı Yunanistan gibi Patrikhaneye bağlılar. İnsan bütün bunları düşündükçe acaba demekten kendini alamıyor. Acaba bu okulun açılması talebi veya baskısı oralardan mı geldi? Kim bilir Beklide Baş müzakerecimiz hatırlarını kıramamıştır!
Yunan Kathimerini gazetesine Bakan Bağış tarafından verilen beyanlar bilinçsiz ve Türkiye’yi suçlayıcı beyanlardır. Üstelik Yunan Hükümetinin Batı Trakya’daki Türklerin sorunlarının çözümü ile eş zamanlımı mı olmalıdır sorusuna da “zorunlu değildir.” Gibi bir cevap veriyor. Sanki Bakı Trakya’daki Türklerin sorunları yokmuş gibi…
Kültür Bakanı Sayın Günay’da Ruhban okulunun açılmasını istemiş! Ne diyelim. Muhafazakâr iktidarımızın aydın bakanları! İster ister!?
Bizim tavsiyemiz sayın bakanların önce Lozan Barış anlaşmasını yeniden-tabi daha önce okumuşlarsa-okumaları veya en azından azınlıklar ve Ruhban Okulu ile ilgili kısmını okumalarıdır. Yok! Biz Yunanistan gibi Lozan’ı tanımıyoruz diyeceklerse ona bir diyeceğimiz yok. Çünkü Yunanistan’da Lozan’ı tanımadı ve Türkiye’nin burnunun dibindeki bütün adaları silahlandırdı. Batı Trakya’daki Türk azınlığın kimliklerini tanımadı ve o insanların pek çoğunun elinden mülklerini aldı, mallarının tamirine bile izin vermedi. Bizse tersini yapıyoruz.
Ne hikmetse bizde devlet adamlarına yabancı TV ve gazeteler soru sorduğunda milli davalardan inhiraf ediyor ve farklı şeyler söylemeye başlıyoruz. Sade bu özelliğimizden dolayı; Yunanistan savaşsız büyümüş, adalar silahlandırılmış, Kıbrıs davası büyük oranda kaybedilmiştir.
Ruhban okulunu açmanın bir tek yolu vardır Rumlar için oda Heybeli ada Ruhban okulunu devletin denetiminden alıp, Patrikhanenin denetimine vermektir. Aksi mümkün değildir. Siz ne yaparsanız yapın sizden isteyecekleri şey; ellerini üzerlerinden çekmenizdir.
Sorunlarımızı elbette çözeceğiz, ama hep muhataplarımızın lehine değil! Milli politikalar üreteceğiz. Anlaşmalarla kazandığımız haklarımızdan vaz geçmeyeceğiz, fedakârlık etmeyeceğiz. İhanetlere göz yummayacağız. Haklarımızı korumak için sonuna kadar uğrunda ne yapmamız gerekiyorsa yapacağız.
Bizde devlet adamları, nezaket gereği, ayıp olmasın diye muhataplarımızla çatışmaktansa milletin haklarından vaz geçmeyi yeğliyorlar. Muhataplarımız kendi lehlerine bir kasım taleplerle masaya otururken ve masadan ne alacağının hesabını yaparken, biz az vermenin yollarını arıyoruz. Bizde bir kısım taleplerle masaya oturmamız gerekirken, savunmaya çekilmiş boksörün yaptığı gibi gardımızı alıyor ve az yumruk yemeye çalışıyoruz.
Artık, güçlü olduğumuzu bileceğiz ve vesayetli politikaları bırakıp, milli, geleceğimize dönük, geleceğimizi garanti altına alan, dostların sevindiği, düşmanların çekindiği politikaları üretmenin yollarını arayacağız. Aksi halde düşmanların bizim için süper güç olduğunun safsatasının hayali ile kendimizi dev aynasına görmeden, olduğumuz gibi değerlendireceğiz,aksi halde her başımıza gelen sıkıntının vebalinin başınıza olduğunu bilin bizden söylemesi…
Mustafa Göktekin
YORUMLAR
Efendim, ben burada okuduğum bir Doğu Türkistan otarihinden bir olay anlatarak bağlamak istiyorum.1932 yılında kurulan Şarki Türkistan devlet başkanı Hoca Niyaz Hacı, savaşlar devam ederken Gizlice Rusya'ya çağrılıyor ve orada kendisine üstün yetkiler verilip devletten vazgeçme anlaşması yapılıyor.Sonuçta hem şehitler verilerek kurulan devlet yıkılıyor hem de çoğu idam ediliyor.
Gelelim yazımıza...Eğer tavizler vermeye devam edersek ülkemiz yıkılır ve tarih oluruz mazaallah...
Allah doğru ekiplerin uğraşlarını başımızdan eksik etmesin, amin...
Siyaset alanında büyük atılımlar yapmalıyız ve dünya siyasetini çok iyi takip etmeliyiz.
Tuzak kurmakta usta olmak ve kurulmuş tuzakları fark etmekte mahir olmak devlet adamlığının şartıdır bence
İyi adamlar yetiştirmeliyiz ve başarının TAKIM OYUNU ile olduğunu unutmamalıyız