- 1458 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Türkçe Üzerine
Merhaba dostlar,
Belki branşım gereği, belki konuştuğum dil olduğu için, belki başka dillerde bu güzellikleri bulamayacağıma inandığım için Türkçeyi çok seven biriyim.
Bu sebeple de yazılarımda, şiirlerimde veya hikâyelerimde, öztürkçe denilen fakat Türkçe bile olamayan kelimeleri kullanmamaya çalışırım. Bazı kelimeler toplumumuz tarafından kabul gördüğü ve farklı anlamlar yüklendiği için kullandığım oluyor. Bilirsiniz, bir sebeple Agop Dilaçar’ın (Yazılarına ve kitaplarına A. DİLAÇAR diye isim koyardı) başkanlık ettiği Türk Dil Kurumu’na bir zamanlar hâkim olanların, öztükçe diye ortaya attıkları uydurmaca kelimelerle, Türkçemiz anlam bakımından yozlaştırılmaya, fakirleştirilmeye çalışıldı. Ahenk ve ses bakımından da kuru bir dil olması için gereken yapıldı. Bu konuyu bir başka yazımda incelemeyi düşünüyorum.
Hani “Türkçe ağzımda anamın sütüdür.” demiş ya şair, işte Türkçe öyle bir süttür ki içmeye doyum olmaz. Hele tadını aldıktan sonra hayranlık duymamak mümkün değil.
Türkçeye bu güzelliği veren, her kelimeye yüklenen anlam zenginliğidir. “Elastiki bir dil, ne tarafa çekersen çekilir.” deriz zaman zaman. Dünyanın anlam bakımından en zengin dilidir Türkçemiz. Başka hangi dilde bir kelimenin yüz eli altı tane anlamı olabilir ki? Bir kelimenin bu kadar anlamı olur mu diye sorduğunuzu duyar gibi oldum. “Düşmek” kelimesinin anlamlarını sayın bakalım kaç tane bulabileceksiniz. Ya da “Kırmak”
Konuşmaya başlayan çocukların Türkçe ile ilgili tavırlarına ve buluşlarına dikkat ettiniz mi bilmiyorum. Kendince kelimeler bulur ve söylerler. Sizce bir merdivene yakışacak en güzel isim nedir? Çocukça, ama ben çok tatlı bir çocuktan duyduğumu söyleyeyim. “İn in” Bu kelimeyi duyunca hem hayran kalmış, hem çok gülmüştüm. Söylemekte zorlandıkları kelimeler yerine anında bir şeyler bulur söylerler. Siz söylemeden ben söyleyeyim “Çık çık.” da diyebilirdi. Neden in ini tercih etti. Kolay söyleniyor diye mi acaba?
Türkçe öyle bir dil ki, konuşmadan da anlatılır. Bir bakışla, küçük basit bir hareketle ya da hiç hareket etmeden ne kadar çok şey anlatırız. Karşımızdaki içinden hemen bu hareketi cümle haline getirir. “ Beni seviyor!” Oysa öyle bir söz söylenmemiştir. O bakışlar yok mu, o bakışlar?
Şaşkınlığın, kabullenememenin söylenişine bakın:
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?
Yaşlanmayı bu kadar güzel ifade eden dil zaten, ancak ve sadece Türkçe olabilir.
Şair sevgiliyle parka gittiğini hayal eder. Yine oraya hayalinden iki salıncak kurar. Birine bindirir sevdalısını ve sallamaya başlar. Gönlü sevdalısının yüreğindedir artık.
“ Bahçeye de kurdum çifte salıncak
Yar gidip… yar gelip sallanacak.”
Bu beyit okununca da okuyanlar sallanan bir salıncak ve üzerinde bir sevgiliyi beyninde nasıl canlandırmaz. İşte Türkçe budur. Tadına bir türlü doyamadığım anamın ak sütü. Sağlıkla kalınız efendim.