- 1028 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
NECATİ ÖĞRETMEN
Bir dağ köyünde dünyaya gelmişti Necati . Çiftçilikle geçimini sağlayan bir ailenin iki çocuğundan biriydi. Bir de kendinden üç yaş küçük erkek kardeşi vardı. Kızıla çalan saçları, ela gözleri ve çilli suratıyla insanların hemen dikkatini çekiyordu. Köyünün de maskotu haline gelmişti. Sevimli ve candan tavırlarıyla herkesle kaynaşarak muhabbete başlardı. Yaramazlıkta da üstüne yoktu. Elindeki sapanla kuş avlamaya çıkardı. Bazen de kuş avlayayım derken komşuların camlarını yere indirir, komşu teyzelerin hışmından kurtulmak için, koşarak eve gelir anacığının kollarının altına sığınırdı.
Annesi Hüsniye, ilk çocuk olmasından daha çok on yıl sonra doğan Necati’ ye bir türlü kızamazdı. O, onun için çok değerli gelirdi nedense. Halbuki küçük oğlu Murat’ ı da severdi ama Necati daha farklıydı. Necati’ nin yaramazlıkları bir süre daha bu şekilde devam etti. Sonra yavaş yavaş düzene girmeye başladı. İlkokul son sınıfında uslanmıştı.
Ortaokula başlayacaktı o yıl. Ailesini kara bir düşünce sarmaya başladı. Köylerinde tek katlı bir binanın içinde beş sınıfın bir arada öğretim yapıldığı okul vardı. Ortaokul eğitimi için ya ilçeye, ya da ilçenin bağlı olduğu vilayete gidiyordu köyün çocukları. Yurt kontenjanları sınırlı olduğu içinde büyük bir ihtimalle çıkmayacaktı. Bu düşüncelerle uykuları kaçıyordu ailenin.
İlçeye gidip gelmesi de mümkün değildi zaten. Dağ köyü olduğu için, çetin geçen kış aylarında sorunlarla karşılaşacaktı Necati. Bazen karın çok yağdığı zamanlarda dar ve virajlı yollarda kazalar sıklıkla görülürdü. Bazen bu kazalar ölümle sonuçlanır, ölenlerin yakınlarını acılara boğardı sevenlerini. Üstelik günün her saatinde araç bulunması da mümkün değildi. İlçenin eğitim konusunda ,eksikliklerinin çok olduğu söyleniyordu.
Ailenin ortak kararıyla babaannesi onun için görevlendirildi. Vilayette küçük, iki odalı bir ev tutulacaktı. Necati bu sayede, babaannesinin gözetimi altında okuyabilecekti. Babası Osman şehre giderek küçük bir baraka kiraladı okullar açılmadan çok önce. Tecrübeli komşuları uyarmıştı onu. Okulların açılmasına yakın kiralık ev bulunması çok zor oluyor ve kiralar da birden bire artıveriyordu.
Köyden getirdikleri tencere, tava,bir küçük tüp ve iki somya ve üzerlerine attıkları yataklar dışında fazla eşyaları yoktu. Eşyanın fazla olmasının da önemi de yoktu aslında onlar için. Başlarını kapatacak bir çatı olması yetiyordu onlara. Necati okumak ve okuduktan sonra da öğretmen olmak istiyordu. Tıpkı ilkokul öğretmeni Hasan öğretmen gibi. Onun yaramazlıklarını çok çekmiş ve sabırla onun durulmasını beklemişti Hasan öğretmen.
Babaannesi yaşlıydı. Fakat torunu için hemen kabul etmişti onunla şehire gelmeyi. Yeter ki okusun oğlum diyordu. Kendisi okula gidememişti. Onun çocukluğu ülkenin en sıkıntılı dönemlerine rastlamıştı. Üstelik ailelerin zihniyetleri de buna uygun değildi. Okula gidememiş, çok erken yaşta da gelin olmuştu. Ama bir yerde gazete görse çok merak ederdi ne yazıldığını. Öyle zamanlarda gazeteyi eline alır ve yalvaran gözlerle Necati’ ye uzatırdı. Bir şey söylemesine gerek kalmadan Necati hemen başlardı okumaya ninesine.
Okulun ilk günüydü. Sabah ezanlarına kalkmıştı Zehra nine. Namazını kıldıktan sonra sofrayı hazırladıktan sonra Necati’ ye seslendi.
“ Necati ! Oğlum, hadi kalk ! Okula geç kalacaksın. “
“ Tamam nine. Kalkıyorum. “
Esneyerek yatağından doğruldu. Sonra yüzünü yıkadı ve sofranın başına geçti. Çayını uykulu bir vaziyette, köyden gelen peynir ve ekmek eşliğinde bitirdi. Kıyafetlerini giyerek okula gitti. Okul ile evleri çok yakın olduğu için çabucak ulaşmıştı. Okul bahçesine geldiğinde sıra olmuş öğrencileri görünce birden değişik duygular içerisinde hissetti kendini. Birden yabancı hissetti aralarında . Sonra sınıfının olduğu sırayı aramaya başladı .
Nihayetinde bulmuştu sınıfının sırasını. Sıraya girmiş sınıf arkadaşlarının arasına girdi ve orada beklemeye başladı. Herkes birbirine bakıyordu. İlk günün heyecanı sarmış olmalıydı. İçlerinde kendine benzeyen çocuklar da vardı. Onları görünce içi rahatlamıştı. Ürkek bakışları belli ediyordu kendilerini. İki yaşam arasına sıkışacağını hissetti. Giyimi çoğundan farklıydı. Kendisi de biliyordu bu ayırımı. Tedirginliği de bu yüzdendi. Sırada yanında duran bir arkadaşıyla tanıştılar. Adı Nihat’ idi. O da kendisi gibi başka bir ilçeye bağlı bir köyden gelmişti. Onu kendine çok yakın hissetmişti.
İstiklal marşının okunmasından sonra sınıflara çıktılar. Nihat ile Necati aynı sıraya oturdular. O gün tanışmayla geçti. Çok ta zorlanmamıştı ilk gününde. Sonraki günlerde epey alışmıştı. Dersler başlamıştı.
O gün, Sibel öğretmenin dersi vardı. Fen Bilgisi dersine giriyordu. Çok şık giyinmişti. Tavırları ve duruşu diğer öğretmenler gibi değildi. Sınıfa ilk girdiğinde, sınıftaki öğrencileri ilk sıradan başlayarak gözleriyle süzdü.. Necati gördüğü bu bakışı hiç beğenmemişti.
İlk dersi olduğu için masaların yanına geliyor ve öğrencilerine kendilerini tanıtmalarını istiyordu. Sıra Necati’ ye geldiğinde, yüzünde bir küçümseme ifadesiyle önce başından başlayarak ayaklarına kadar süzdü . Necati ayakta, ezik bir vaziyette kendini tanıtmak için konuşmaya hazırlanırken, birden bire Sibel Öğretmen,
“ Oğlum senin adın ne ?”
“ Necati öğretmenim “
“ Nerede oturuyorsun “
“ Yıkılmış mahallesinde öğretmenim “
“ Necati ! O üzerine giydiğin gömlek ne öyle ! Yok mu senin başka gömleğin.Paçavra gibi gelmişsin. Ne biçim ailen var senin. Gömlek alamadılar mı sana ? Bu gömleği bir daha üzerinde görmeyeceğim. “
“ Tamam öğretmenim “
Dedikten sonra büyük bir utanç ve üzüntüyle oturdu.Necatinin gömleği kirli ve eski değildi. Sadece bölgeye has olan dokuma kumaştan dikilmişti . Diğer öğrenciler ise tüm bu konuşmaları duymuşlardı. Sonra Sibel öğretmen başka bir öğrencisine geçti. Necati’ nin üzüldüğünün ve mahcup olduğunun farkında bile olmamıştı. Diğer öğrenci ise görünüşe göre iyi giyimli ve maddi geliri yüksek bir ailenin çocuğu olduğu anlaşılıyordu.. Ona davranışı da farklı oldu zaten Sibel öğretmenin. Öğrencilerin arasından bir kızın çok ilgisini çekmişti bu davranış şekli. O anda Necati’ ye dostça sarılarak teselli etmek istedi bir an. Gururu kırılmış ve şevki zedelenmişti. Okulun zili çaldığında Necati hala bakışlarını sırasının üzerinden alamamıştı.
Necati o gün içinden yemin etti. Bütün gayretiyle çalışacaktı. Öğretmen olacak ama Sibel öğretmen gibi davranmayacaktı. Çok çalıştı. Hep çalıştı. Uyumadı. En sonunda öğretmen olarak mezun oldu. Ve ataması ücra bir ilçeye çıktı. Büyük bir görev aşkıyla görevine başladı. Öğrencilerini çok sevdi. Onlara değer verdi. Dil, din,ırk gözetmeksizin ve haksızlık yapmadan eğitti öğrencilerini. Ve Vilayet tarafından öğretmenler gününde yılın öğretmeni olarak seçildi. O Sibel öğretmenin yaptığının tam tersini yaptı. O gerçek bir öğretmendi. Öğretmenler günün kutlu olsun Necati öğretmen. Bu ülke seninle gurur duyuyor.
Sibel öğretmen ise emekli olduktan sonra, dershane açtı. Paralarının üstüne para kattı. Ama öğrencileri ona ayıp olmasın diye selam vermek zorunda kaldı. Sahte gülüşlerle yetindi hep.
Not : Bu benim bir anımdan hikayeleştirilmiştir. Orada üzülen kız öğrenci de benim. Aradan yıllar geçti. Ve ben hala o günü unutmuyorum. Okula başladığımda Sibel öğretmeni çok severdim. O da benim yanaklarımı okşardı hep. O olaydan sonra hiç yaklaşmadım yanına. Hep uzak durdum.
YORUMLAR
Bu yazınız nasıl da gözümden kaçmış! Okul hayatım bu sibel öğretmen (!) gibi bir matematik öğtetmeni yüzünden bitti benim de Deli Hüseyin denilen tepeden tırnağa kompleksli mi kompleksli zavallı biri... Hayatımda hiç kimseya karşı kin gütmedim ama bu adam ne zaman aklıma gelse tüylerim diken diken olur sinirlenirim. Benim de idealimde öğrtmen olmak vardı ama ne yazık ki ulaşamadım bu amacıma.Fakat ben de yemin ettim.Eğer bir gün çocuklarım olursa ne yapıp edecek onları silme öğretmen yapacaktım.Şükürler olsun Rabbim iki kız çocuğu verdi bana. Ve ben ettiğim yemin doğrultusunda onları öyle bir yönlendirdim ki öğretmenliği ben onlara empoze etmedim de sanki onlar bu fikri edindiler gibi oldu.Büyük kızım bu yıl okulunu bitirdi öğretmen olarak mezun oldu.Küçük kızım da bu yıl ikinci sınıfı okuyacak.Hayırlısıyla üç yıl sonra o da öğretmen olacak inşaallah. Kısaca ben de öykünüzdeki bu Necati öğretmen gibi emacıma hemen hemen ulaştım.
Sibel öğretmen ile Necati öğretmen arasındaki fark bu galiba
Adil dürüst vicdanlı insanlar adaletsizliklerin karşısında insanlık mücadelesi verebiliyor ve başarıya da ulaşıyorlar
Bir dersane sahibi olurken diğeri binlerce sıcak seven kalp kazanıyor
İşte bu da bir tercihtir ve her canlı tercihlerinin sonucunu yaşar
Kutlarım çok güzel yazıydı
Bazen böyle durumlar fişekler insanı...Bazende tam tersi,içine kapatır dünyadan uzaklaştırır...Necati'yi fişeklemiş ne güzelki,topluma kazanmışız.Tam tersi durumlardle çokki...Öğremen olunabiliyor ama gerçek eğitimci çok az.Paylaşımın için teşekkürler Hülyam çok güzel bir yazıydı...Sevgilerimle...
Harika sevgili hülya, bir işi hakkıyla yapmalı insan, hangi meslek olursa olsun hiç fark etmez. Ama öğretmenlik daha bir gayret ve özveri isteyen meslek bence, dünyanın en kutsalı olan küçük insanları yetiştiriyor öğretmenler. Sibel öğretmen çok ayıp etmiş, ama hayatı boyunca sahte mutluluklarla yetinmek zorunda kalmıştır, tebrik ederim seni güzel bir paylaşımdı...
aynı duruma benzer durumu bende yaşamıştım...
ilkokul 1.sıralarında ailemin durumu iyi değildi..
ilkokul öğretmenim erkekti..
benim gibi durumu olmayan öğrencilere karşı hep aşağılayıcı bakar,ama durumu iyi olan öğrencilerini hep el üstünde tutardı..o hep diğer öğrencilerle ilgilendiği için ben okuma,yazmayı bile öğrenememiştim.. o öğretmen tüm suçu bana attı.. aileme benim gerizekalı olduğumu söyleyip, gerizekalıların sınıfına aldırılmamı istedi..komşumuzda öğretmendi..hemen olaya müdahale etti..kendi sınıfına aldı..yıllardır hiç unutmadım..öyle bir öğretmen olamaz diyorum...diğer öğretmenimi de unutmadım..aklıma geldikçe minnetle anarım...
yazınız doğruları anlatıyordu..
yüreğinize sağlık...
saygılarımla...