- 1807 Okunma
- 11 Yorum
- 0 Beğeni
NEREDE O ESKİ GÜNLER !
Nerede o eski günler , şarkılar , eski dostluklar ,arkadaşlıklar , komşuluk ilişkileri , sohbetler, akrabalık ilişkileri.
Geçmişe özlem duyuyorum. Çok yaşlı değilim ama çocukluğumda ailem ve yakın çevremde yaşanan o birlikteliği, paylaşımcılığı ve dostluğu arıyorum. Ben öğretmen çocuğuyum . Babam, mükemmel bir insandı. O, her yerde çok sevilirdi. Onun yokluğu bana bazen çok acı veriyor. Anadolu’nun küçük bir köyünde ilkokul öğretmeniydi.
Görev yaptığı köyde, kendine ait ne varsa paylaşan, fikir üreten, insanlara doğruluğu, dürüstlüğü, çevresindeki insanlara duygu ve düşüncelerini ifade etmelerini sağlayan bir insandı. Biz o köy halkından olmamamıza rağmen insanlar, bizi akrabalarıymış gibi benimsediler. Babam köyün öğretmeni, gerektiğinde avukatı, annem ise köyün terzisiydi. Televizyonun yeni çıkmaya başladığı sıralardı. Öyle şimdiki gibi her evde üç beş tane yok. Ayrıca işin ilginç tarafı da elektrikte yok. O zamanların revaçtaki otomobili Murat yüz yirmi dört marka arabamızın aküsüne kablolarla bağlantı yaparak seyrediyoruz.
İlk zamanlar bizim televizyonumuzda yoktu. Köyün ileri gelenlerinde, yani zengin ailelerin evinde seyrediyoruz. Kardeşlerim ve benim ısrarlarımla çok sonra biz de satın aldık. Kimin evinde seyrediyorsak, O anda TRT yayın akışında ne varsa o keyifle izlenir , bir taraftan da ev sahibi, o oda içerisindeki misafirlere çay servisi yapar. Ama servis çok ilginç . Şimdi olsa hiç kimse başkasının bardağından çay içmez. O kalabalıkta çayların birincisi biter. Bardaklar toplanır, ikincileri doldurulur ve kimin bardağı kime gelirse şansına artık. Sonra, televizyonun kapanma saati gelir istiklal marşı okunur ve o akşamki televizyon ziyafeti biter. Herkes mutlu ve keyifli bir şekilde evlerine dağılır. Evsahibinin yüzünde hem yorgunluk hem de mutluluk ifadesi vardır.
Ertesi akşam başka bir ev ve bu sahne tekrar eder. Ama, yine aynı neşe, aynı mutluluk. Sonra biz aldık televizyonu tabii ki sevinçle bütün arkadaşlarıma müjdeliyorum. Hatta abim o sırada yatılı okulda okuyor. Mektuplarında ilk önce bizim hatırımızı soruyor, arkasından TV alıp almadığımızı soruyor.Televizyon eve geldiğine mektupla müjdeyi ona da veriyoruz. Lojmanımız iki oda ve bir küçük mutfaktan ibaret. Orada o kadar mutluyuz ki saraylara değişmiyoruz. Tavuklarımız var onların yumurtalarıyla kahvaltı yapıyoruz.
Akşamları komşularımız geliyor, o küçük oda kapının önüne kadar konuklarla dolup taşıyor ve evsahibine oturacak yer yok . Ben anneme çay servisinde yardım ediyorum ama oflama puflama yok. Sohbetler ediliyor , şakalar yapılıyor .
O köyde yaşayan insanların arasında o kadar renkli insanlarda vardı ki ! . Onlardan bir tanesinin adını hatırlamıyorum ama lakabını hatırlıyorum. Sağır derlerdi kendisine . Çok ilginç bir kişiliği vardı ve babamı çok sever , aynı zamanda da sayardı. O yüzdende sık sık bize gelir , yaşca babamdan çok büyük olmasına rağmen tatlı tatlı sohbet ederlerdi. Adamcağızın tek hayali ve ilgi alanı define aramaktı. Define konusunu özellikle açar ve konuştukça gözlerinin içi gülerdi. Hayaller kurar, babamla paylaşırdı hayallerini. Babamda onun hoşuna gidecek, onu yüreklendirecek sözler söylerdi.
Konuşmanın sonunda sağırın yüzünde bir mutluluk ifadesi belirirdi. Önemli olan da buydu zaten . Hayallerini kırmamak. Hatta babam bir seferinde onunla define aramaya bile gitmişti. Sağır hiç define bulamadı ama, hayal kurmaya devam etti.
Okulumuz tek katlı, beyaz badanalı ve büyük bir bahçenin içindeydi. Aynı bahçe içindeki lojmanımız ile karşı karşıyaydı. Babam, o ilkokulun hem öğretmeni, hem müstahdemi hem de müdürüydü. Bir derslik düşünün içinde beş sınıfın öğrencisi var. İlk önce birinci sınıflara ders verir, onlar ödevlerini yaparken, ikinci sınıflara anlatır , sonra üçüncü sınıfa, sonra dört ve beşinci sınıf. Hepsini bir intizam içinde sıraya koyar ve o karmaşa içinde saatler geçerdi. Hiç kimsenin de bu durumdan şikayeti olmazdı. Okula başlamadan okula gider ve babamı seyrederdim hayranlıkla. O yaşımda öğretmen olmak istemiştim. Ama o hayalimi gerçekleştiremedim. Nasip olmadı.
Babam, okullar açılınca bütün çocukları da yanına alarak meşe palamudu toplamaya götürürdü ormana. O zaman bana çok saçma gelirdi. İçimden “ Biz bunları toplayacağız da ne yapacağız” derdim. Sonradan öğrendiğime göre meşe palamudu ilaç yapımında kullanılırmış. Babam onları topladıktan sonra kendi imkânları ile satar ve oradan kazandığı parayı da okulun ihtiyaçları için kullanırdı. Yine meşe palamudu toplamaya gittiğimizde, ağabeyim diğer büyük çocukları da ayartarak bizden ayrılmış, onları bulamayınca köye döndük. Akşam olduğunda haylazlar geldiler. Babam çok kızgın okulun dış kapısında sinirli bir şekilde bekliyor. İlk azarı ağabeyimden başladı, diğerlerinde bitirdi. Zaten aynı okulda okumak zorunda olduğumuz halde herhangi bir olayda, ilk cezayı biz alır, ondan sonra öbür arkadaşlarımız cezalandırılırdı. Adaletli olmamı babama borçluyum. Yakın çevrede bulunan üç köyün öğrencileri bizim okulda öğrenim görürlerdi. O zamanlar çok kar yağardı. Babam ve annem uzak köyden gelen çocuklardan bazılarını evlerine göndermez, bizde misafir ederlerdi. Hala o arkadaşlarım anneme ziyarete gelirler.
O günleri özlemle hatırlıyorum. Orta yaş gurubuna girdiğim bugünlerde sanırım daha çok hatırlar oldum o günleri. Komşuluk ilişkileri neredeyse kalktı ortadan. Karşı komşumun ismini bilmiyorum. Kapımı açtığımda, karşılaşırsak sadece “ Günaydın “ diyor ve evime giriyorum. İnternetin ve televizyondaki sayısını bilmediğim kanalların esiri oldum. Domatesin nasıl yetiştirildiğini unuttum. Sütü paketinden bardağıma dökerken, nasıl inekten sağıldığını unuttum. Buğday tanesinin, toprakla bütünleşmesini ve filizlenmesini görmeyeli yıllar oldu. Hepsinden önemlisi, bütün bunlar için ter dökmeyi, emek vermeyi unuttum. Sanırım aradan geçen yıllar bana çok şeyi unutturmuş. Tek unutmadığım, o günlerin içtenliği, doğallığı. O günlere tekrar kavuşmak dileğiyle…..
YORUMLAR
"Sevgili yazarım...sanırım yaşıtız.))Sevgili Onur Bilge nin ve sizin anılarınızı okuyunca hep hüzünleniyorum.Bunun paylaşamayacağım sebebleri var.özetle benimde yaşamaya hakkım olduğunu sandığım çocukluk yıllarım hatrıma düşüyor.neleri yaşamamışım ve nelerimi çalmışlar.Onları okuyorum.O sıcak,candan ve huzur veren yüreğinize Allah hiç üzüntü vermesin.Saygılarımla."