- 1769 Okunma
- 18 Yorum
- 0 Beğeni
Bu milleti kandırmak çocuk oyuncağı
Yanlış hatırlamıyorsam teyzemin kızı Fatma ablamın düğünüydü. İki atımız, iki öküzümüz ve bir de sağılır ineğimiz vardı. Bir Ağustos akşamı geç saatlerde ben onları gütmekten geliyordum. O zamanlar henüz on yaşındaydım samanyolunun ve kayan yıldızların altında ben atımın üzerine kurulmuş ilerlerken, gözlerimi bir türlü gökyüzünden alamıyordum. Ama atım evin yolunu biliyordu. Her zaman bana yardımcı olan sadık köpeğim Coni ise büyük bir keyifle yol boyundaki güvem çalılıklarının üzerinde uçuşan ateş böceklerini kovalıyor ve zaman zaman benim de onu görmemi sağlamak için havlayarak sesini yükseltiyordu.
Eve döndüğümde içeride misafir kaynıyordu. Halalar, teyzeler, amcalar, akraba kızları, gelinleri, görümceleri. Saymakla bitmez. Evin sundurması kadın ve erkeklerin lastik ayakkabı ve terlikleriyle dolup taşmıştı neredeyse.
“Oğlum! Bu senin Sülman Dayının Kızı Hamdiye ablanın kocası Rahmi enişten” dedi annem tanıştırma faslında. Otuz yaşlarında gösteren ve güneş yanığından yüzü tencere karası gibi kararmış, bir gözü siyah zeytin gibi parlıyordu ama diğer gözünün üzerine pamuk karışımı bir çaputla bantlanmıştı. Dikkat etmiş olduğumu anlamış olmalı ki. “Ben kaynakçıyım kardeşim gözümü ışığa kaptırdım” diye kekeledi sırıtarak. Sırıtırken bazı dişlerinin eksik olduğunu fark ettiğimde, tek gözlü eniştem çok sempatik görünmüştü bana.
Evimizin orta büyüklükte üç büyük odası ve bir de küçük odası vardı. Düğün akşamı her odada altı ve bazen çocuklarla beraber on kişiden az olmamak üzere onlarca misafir balık istifi yataklarına girmiş, ağlayan bebek sesleri kesilmiş, Coni evin önünde son bir kez daha havlamıştı. Bu asayiş berkemal anlamına geliyordu ve eniştemle ben uzun bir gece sohbetine koyulmuştuk. Sabit camdan gökyüzünde kayan yıldızları seyrederek.
Yanımızdaki yer döşeğinde balık istifi yatan dört misafirin horlamaları arasında yıldızlardan bahsederken nasıl olduysa dünyanın yuvarlak olduğunu söyleyince Eniştem bir kez gayriihtiyari doğrulmuştu yerinden ve gülmesine mani olamayarak boğuk boğuk attığı kahkahaların arasında konuşmaya çalışarak;
“Yok yahu kayınço ciddi olamazsın. Sen şimdi bana dünyanın bir karpuz gibi yuvarlak olduğunu mu söylüyorsun. Bir de havada boşlukta duruyor diyorsun ha?”
Muhabbetimiz horozun ötüşüne ve köy imamının sabah ezanını okumasına kadar sürmüştü. Ne yaptıysam dünyanın yuvarlak oluşu konusunda eniştemi ikna edememiştim. Koca bir gece uykusuz geçmiş, onu uğurlarken bana sırıtarak ve parmağını oynatarak seni gidi seni demişti bana traktörün römorkuna bindiklerinde. Ben de tekrar evin sığırlarını ve atlarını alarak annemin bana hazırladığı azık torbasıyla atımın üzerinde ve arkamda Coni olmak üzere evden ayrılmıştım.
Aradan yıllar geçmişti. Köyüne gidip eniştemi ziyaret ettiğimde, vakit oldukça geçti. Hatırladığım kadarıyla ay tutulması da o akşam gerçekleşecekti. Evlerine vardığımda dayımın kızı bana Eniştemin bir grup cami cemaati ile birlikte köyün bayırına tüfek atmaya gittiğini söyledi. Sebebini sorduğumda ise aldığım yanıt çok komikti. Güya bu akşam cinler ayı kuşatacakmış, onlar silah atınca cinler korkularından ayı bırakıp sıvışıyormuşlar.
Kendi köyümde gezdiğim yerlerde buna benzer öyle komik olaylara rastladım ki; her birinden bir öykü çıkar. Bir seferinde köy kıraathanesinde köylüler buz patenti yarışlarını seyrederken ikiye bölünmüşlerdi. Bir kısmı bu insan şeklinde dönen figürlerin aslında bir naylon olduğunu, diğer bir azınlık ise bunların gerçek insan olduğu konusunda tartışıyorlardı.
Ülkemizde çok büyük bir eğitim seferberliği ile kültür birliği üzerine çalışmalar yapılmadıkça dünya asla dönmeyecek ve hiçbir şey doğru algılanmayacak. Hele hele hayatında sadece bir kez “Karanlık gecelerin nurlu sabahı” gibi bir risaliyeyi veya “Müslüman genç kızın el kitabı” ve buna benzer el kitaplarından birini okuyup, her şeyi bildiğini iddia edenler, sömürgeci dünya devlerinin amacına hizmet edecek ve asla bindiği dalın kesildiğini idrak edemeyeceklerdir.
Dünya fıldır fıldır dönüyor be Enişte!
Ama ben bunu sana nasıl izah edeyim?
Celal Çalık
YORUMLAR
Sevgili Turanoğlu
Gothe demiş ki; tek birşey biliyorum o da hiçbir şey
bilmediğimdir.
Ama ben adaletin farkındayım. Hatta hayvanlar bile bunun
farkında
Adalet: güzelliğin, ahlakın, insanca yaşamanın
tek ölçüsü
Adaletin en büyük düşmanı yalanla geçinen, yalanı üretenler.
İnsanların inançlarını bile kullanıp, tanrıyı pis işlerine bulaştıranlardır.
Dinimizin de karşı koyduğu ve halen toplumumuzda mevcut
batıl inançlar konusunda birkaç örnek vermeye çalıştım
anılarımın içinden seçerek.
irsaliye-elips ve ezan yerine namaz kullandığım cümleleri
bulmuşsun. Teşekkür ederim.
Yuvarlak kelimesini bilinçli kullandım.
ama irsaliye ve namaz kelimeleri tamamen bir dalgınlıktı.
Çünkü 20 yıl irsaliye kestim ve 15 yıllık dini eğitimimde
çok risale okudum. Farkındalığını biliyorum.
Ama belli ki siz kusur aramışsınız.
İnanın böyle kusur arasam her şiirinizde her yazınızda
onlarca bulurum. Ama Tanrı sizin yaşam ölçülerinize bir
kusur vermesin
Bizim bütün dostlarımızın güzelliğe meyilli olmasından başka
bir dileğimiz yok
sevgilerimle
"Muhabbetimiz horozun ötüşüne ve köy imamının sabah namazını okumasına kadar sürmüştü.*
“Karanlık gecelerin nurlu sabahı” gibi bir irsaliyeyi ..."
...her şeyi bildiğini iddia edenler, sömürgeci dünya devlerinin amacına hizmet edecek ve asla bindiği dalın kesildiğini idrak edemeyeceklerdir.
::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
Yukarıdaki cümleler özü güzel;fakat sözü ve sunuluşu neden izah edemediğinizi ele veren ipucunu gizliyor...
Her şeyi bildiğimizi iddia etmemizden bütün sorunların ,sorumsuzluğu beslediği çok açık...
1.Sabah namazı okunmaz;sabah ezanı okunur ve sabah namazı kılınır.
2.irsaliye :Teslimat karşılığı makbuz alındısıdır.
3.Dünya yuvarlak değil elips şeklinde olup;havada asılı da değildir.tıpkı anne karnındaki cenin gibi özel atmosferinin içinde tayin olunan yörüngesinde hareket etmektedir.
Demmek ki bir şeyin doğru olması kadar,doğru anlatılması da çok önemlidir.Şunu unutma ki bu memleketin en büyük sorunu Yakup Kadri'nin "YABAN" romanında teşhis ettiği ve Ahmet Mithat Efendinin "DEKADAN" olarak nitelidiği halkın değerlerinden kopuk aydınların özgün düşünce ve bilgi üretmek yerine sadece Batıyı tercüme,adapte ve taklit ederek kendi halkını hakir görerek aydıncılık oynamalarındadır.Sen samimi olarak duygu ve düşüncelerini eğitilmeyen insanları yaftalıyarak yanlışlarla dolu bir yazıyla dile getirmişsin.Suçlu sen de değilsin,seni de onu da adam gibi eğitemeyen Atatürk gibi başöğretmenlik yapamayan benim gibi öğretmenlerindir.Gençliğin bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma hastalığının suçu da gafil ve hain medya aydınlarınındır.
Bazi insanlarimiz hep yerinde saydigi icin olsa gerek dunyanin hala dönmedigini sanmasi .. Cok yazik gercekten de , bu iletisim caginda bu kadar gericilik , inanilir gibi degil ama var malesef .. Kalemine saglik, uslubunuzu cok begeniyorum , kutlarim sizi , sevgilerimle ..
Celal Abim, anlattıkların o kadar doğru ama o kadar da yaralayıcı ki...ben bir genç bir öğretmen olarak çabalayıp duruyorum öğrencilerime bir şeyler öğretebilmek için gün boyu ama eve gidip televizyonu açtıklarında öğrettiğim her şey akıllarında silinip gidiyor..Yine de biz elimizden geleni yapalım....
Tebrik ederim abi...
sevgilerimle....