Selam Esrarlı Şehir
Ilık bir rüzgâr karşılar ilkin Sizi. Maneviyatın tebessümüdür bu insanlığa, gözler dolar belki, beklide sadece susmak yeterli olacaktır. İnanan insanlar için kutsal olmasa da inandıkları kutsalların mekânındır orası. Ömer bin Abdülaziz, Ebu Hureyre, Hz.Yahya, Hz. Zekeriya, Hz. Hüseyin, Zeynep Kübra, Halid Bin Velid, Hz. Bilal Habeşi, Muhyiddin İbni Arabî ve Peygamber eşleri bir seda yollar inananların yüreğine.
Bir medeniyet yatıyor insanlığın gözleri önünde. Ses veriyor Golan tepeleri uzaklardan, haykırıyor Bahira’nın kilisesinden hakikatler, Minarelerden okunuyor Ezanlar ve dillerde tek ses, yankılanıyor semada.
Selam sana koca diyar, selam Size Mübarek İnsanlar.
Orta doğu’nun Fatih’i Selahaddin, selam sana.
Selam, Kedilerin Babası selam Sana
Selam sizlere ecdadın tayyare şehitleri
Çatılardan hakikati haykıran o sedanın sahibi, Habeşli Selam Sana
Selam sizlere Peygamber dostları
Selam Osmanlı’nın son Padişahı
Selam sana Dimeşk, Selam esrarlı şehir.
Bugün farklı bir yazıyla başlamak istedim güne. Belki de çoğu zaman göz ardı ettiğim değerlerin arkamdan bana haykırışıydı bu. Yitik bıraktığım daha doğrusu yitik bırakmaya çalıştığım değerler. Bir medeniyeti görünce hatırladım bu öksüzleri.
Dimeşk yani namı değer Şam.
Sessiz bir şekilde indim Şam’a. Kalbim heyecan içinde, gözlerim de biraz hüzün vardı. Uzun bir yürüyüş yaptım sokaklarında. Her yeri, her şeyi benim olan bir şehir. İnandığım kutsalların en yücelerinin mesken edindiği bir şehirdeydim. Kelimelere dökmenin kifayetsiz olduğu durumlardan birisiydi o an.
Hayatın koşuşturmacasından öz olanı terk edip yüzeyselliğe daldığım bugünlerde soğuk bir su gibi yüzümü kırbaçladı bu şehir.
Yaşamımda kısa bir mola vererek huzur depoladığım bu şehir.
Her muhitinden tek bir seda yükselen bu şehir.
Dimeşk yani namı değer Şam.
Gösterişten uzak evleriyle ve bana gülücükler atan insanlarıyla farklıydı Şam. Samimiyete bir kez daha şahit oldum yaşadığım şehre göre. Doğunun batıya açılmaya çalışan; ama geleneklerine de bağlı olan bir medeniyetin kalbi, eşsiz uygarlıklara ev sahipliği yapmış ve bugün farklı dinleri bünyesinde bulunduran koca bir baş şehir Şam.
Maneviyatın esintisi yüzümü okşarken, yüreğimin, kutsallarımızın tebessümüyle serinlediği bir ortamın havasını her şeyimle içime çekmiştim, bırakmamacasına. Kaybettiklerimi tekrar geri bulmanın sevinciyle gözlerimden dökülen yaşlar ruhumu serinletirken, hıçkırıklarım sevincime farklı bir hüzün katıyordu.
…bulmanın sevinci; ama geç bulmanın üzüntüsü benliğimde hezeyanlar oluşturuyordu. Hani sese kulak vereceğimi şaşırmıştım. Yaşadığım muhit ve çevremdeki insanlar mı yoksa ertelediğim gerçeklerin sesleri mi bana değerliydi bilemiyordum. Susanna Tamaro’nun dediği gibi “Yüreğinin götürdüğü yere git” nidası bir anda beynimde şakıdı.
Yürek miydi hüküm veren yoksa akıl mıydı?
Cevap veremeden uzaklaştım Dimeşk’ten geldiğim gibi sessiz bir şekilde. Yaşadığım muhitin çocuklarıyla beraberdim bugün yine Cihangir’de. Bugün Cihangirdeydim, yarın Fatih’te bir başka gün bir başka yerde; ama aklım hep Dimeşk’teki büyüde kalmıştı.
Nereye gitsem hep beni takip eder, gerçekleri resmeden benim yegâne eşim gölgem.
Arada bir seslenir yüreğim bana: “Götüreyim Seni istediğin yere”. Belki bir gün der aklım geçen zamanı akıl edemese bile…
Yüreğim götürür Beni bir gün inandığım yere aklım izin vermese de. Ve Ben bekliyorum o gün bir gün gelecek diye.
“Çok geç olmadan…”
Fatih Mehmet MİRZA
25.03.2009
www.seniarayansesim.com
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.